Egoist okur

Audrey Niffenegger: “Lütfen şenliği yarıda kesip milletin tadını kaçırmayın”

“Esas soru şu: Neden böyle oluyor? Neden biliyor musunuz arkadaşlar, çünkü bu iş müthiş eğlenceli. Tamamen hayalinizin ürünü birtakım karakterler yaratıyor ve onlara içinde yaşasınlar diye bir dünya veriyorsunuz. Sadece sizin zihninizde yaşamalarına rağmen bir süre sonra onların arkadaşlıklarından felaket hoşlandığınızı da fark ediyorsunuz. Sonra aniden zihninizin içinde bir şenlik başlıyor. (Hani şu eski Talking Heads şarkısı misali…) Ve o şenliği yarıda keserek herkesin tadını kaçırmaya gönlünüz elvermiyor. Finale geldiğinizde, yani her şey bittiğinde, kendinizi yapayalnız ve sevdiğiniz şeylerden mahrum bırakılmış biri gibi hissediyorsunuz. Eh, o halde niçin biraz yavaşlayıp bu deneyimden maksimum haz almaya bakmayasınız?”

Yazar, çizer ve baskı ustası Audrey Niffenegger bugüne dek okuduğum en güzel romanlardan ikisinin yaratıcısı. Biri Zaman Yolcusunun Karısı. Öteki nedense Türkçeye İmkansız Aşklar Evi gibi pek alakasız bir adla çevirdikleri Her Fearful Symmetry, yani büyük bir kısmı Londra’nın ünlü Highgate Mezarlığı’nda geçen ve finalde leziz bir şekilde kanımı donduran harikulade bir hayalet hikayesi.

Bu tuhaf hikayeler yazan acayip kadını çok merak ettiğim için bu kez ondan bir yazma dersi koymaya karar verdim. Benim sevdiğim tarzda yazarlık derslerinden biri onunki de. Tıpkı “Delireceksiniz!” diyen Tom Robbins’inki yahut “Yazmak gerçekliği icat etmektir” diyen Peter Straub’unki gibi. Sözüm meclisten dışarı ama karakter nasıl yaratılır, olay örgüsü nasıl geliştirilir türünden gereksiz zırvalardansa işin özüne inmeyi tercih etmiş Niffenegger. Yazarken zihninin içinde oluşan şenlikten bahsettiği kısma özellikle bayıldım. Okuyun. Hatta bir an önce kendi şenliğinizi yaratmaya başlayın…

audrey-niffenegger-yazma-dersleri-egoistokur

Audrey Niffenegger: “Lütfen şenliği yarıda kesip milletin tadını kaçırmayın”

“Çok yavaş üreten bir yazarım. ‘Yavaş’ kelimesi sanki benim için icat edilmiş gibi. Meslektaşım olan öteki yazarların ‘sakın ha yapma!’ diye uyardığı bütün kötü alışkanlıklar var bende: Yazmayı durmadan erteliyorum. Azıcık yazdıktan sonra üzerine düşüneyim diye ara veriyor, haftalarca açıp bakmayabiliyorum. Plansız ve programsızım. Beni uyaracak, harekete geçirecek ritüellerim, fetişlerim yok. ‘Günde şu kadar kelime yazarsam, tamamdır,’ gibi ilkelerim hiç yok. Aklıma gelen fikirle yıllarca uğraşıyorum ve üzerinde çalışmaya başladıktan sonra da bir o kadar yıl geçiyor. O sırada ben romanıma yarayacağını düşündüğüm çok garip bazı konular üzerine bulduklarımı okuyorum. Yazdığım romanlar bitmek bilmiyor. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi bir de kafein bağımlısıyım. En kötü huyumsa taslak yazamamam. Yazarken bir yandan da düzeltmelerimi yaparak ilerliyorum ve bu iyice vakit kaybetmeme yol açıyor.

Eğer yazar olmak istiyorsanız, benim bu yaptıklarımın hiçbirini yapmamanızı tavsiye ederim. Aksi takdirde yavaşlık kaderiniz olur. İlk romanımı dört buçuk yılda yazmıştım. İkinci kitap yedi sene sürdü. Gerçi bunun sebebi ele aldığım konuyla ilgili bazı yan unsurların çok hoşuma gitmesi ve araştırma sürecinden fazlasıyla zevk almamdı. Düşünün; romanım Londra’da, Highgate Mezarlığı’nın yakınlarında geçecekti ve ben de bunun için mezarlık yönetimine resmen başvuru yaptım. Gönüllü olarak, yani para almadan tur rehberliği yapacaktım. Mekânı tüm ayrıntılarıyla tanıyabilmemin tek yolu buydu. Tam zamanlı bir iş olduğu için de romanımı yazmayı bir süre daha ertelemem gerekti.

Esas soru şu: Neden böyle oluyor?

Neden biliyor musunuz arkadaşlar, çünkü bu iş müthiş eğlenceli. Tamamen hayalinizin ürünü birtakım karakterler yaratıyor ve onlara içinde yaşasınlar diye bir dünya veriyorsunuz. Sadece sizin zihninizde yaşamalarına rağmen bir süre sonra onların arkadaşlıklarından felaket hoşlandığınızı da fark ediyorsunuz. Sonra aniden zihninizin içinde bir şenlik başlıyor. (Hani şu eski Talking Heads şarkısı misali…) Ve o şenliği yarıda keserek herkesin tadını kaçırmaya gönlünüz elvermiyor. Finale geldiğinizde, yani her şey bittiğinde, kendinizi yapayalnız ve sevdiğiniz şeylerden mahrum bırakılmış biri gibi hissediyorsunuz. Eh, o halde niçin biraz yavaşlayıp bu deneyimden maksimum haz almaya bakmayasınız?

Bir vakitler Ed Paschke’den resim dersleri alıyordum. Beni ve sınıf arkadaşlarımı atölyesine davet etmişti. Aynı anda altı yapıtla birden uğraşıyordu. ‘Niçin?’ diye sormuştuk. ‘Çünkü tek bir eseri bir haftada, altı eseri altı haftada bitiriyorum,’ diye cevap vermiş ve bir şeyi ne kadar uzun sürede bitirirse, süreçten o kadar zevk aldığını, ayrıca arada harika şeyler keşfettiğini anlamıştı. Bir yapıtı bir haftada bitirirse, ikinci hafta aklına gelebilecek parlak bir fikri es geçmek zorunda kalabilirdi. Benimki de galiba o hesap.

O yüzden derim ki, yazarken acele etmeyin. Kendinize bir fincan kahve alın, elinizdekileri okuyun, sonra mesela… yürüyüşe çıkın ve romanınızla ilgileneceğiniz bütün o zamanların tadını çıkarmaya başlayın.”

Audrey Niffenegger

Çeviren: Gülenay Börekçi

Subscribe
Notify of

5 Comments
oldest
newest most voted
Inline Feedbacks
View all comments
11 years ago

Bu samimi yaklaşımıyla Audrey Niffenegger feci şekilde çekti dikkatimi. Romanını D&R’ın raflarında gördüğümde satın almadığıma acayip üzüldüm şu anda. Neyse ki telafi edilemeyecek bir şey değil bu. Öte yandan Niffenegger bana bir tür azim aşıladı. Yavaş olmanın, bir fikri yıllara yaymanın, yazmanın tadını çıkarmanın ve eline kahveni alıp huzurla dolmanın yazar olarak bir eksiklik olduğunu sanırdım hep. Sonuçta her yazar aynı sistemle yazsa her roman ayrı bir tat bırakmazdı hafızalarda. Bulunduğum yerin ünlü bir yazar tarafından övülmesi gibi bir şey bu. Keyif aldım okurken. Yeniden dirilttim belki de içimdeki kalem tutan kadını. Teşekkürler.

11 years ago

İçime su serpildi desem yalan olmaz. Yazmaya ilk başladığım zamanlar ve hemen sonrasında çok hızlı yazılar yazıyordum. Ama şu son birkaç aydır inanılmaz bir yavaşlama oluştu. Biraz kendime de kızdım. İlk başlarda canımın hayli sıkkın olmasındandır diye düşünüyordum ancak sonra fark ettim ki yaklaşık bir yıl önce yazmaya başladığım ikinci roman için alt yapı hazırlığından kaynaklıymış. Oradan oraya dolaşırken tanıştığım her yeni konu başlığı ya da roman için gerekli olabilecek her türlü done için uzun bir beslenme dönemine girdiğimi gördüm. Anlamsız bir gerginliğe kapıldığımı anlayınca sevindim. Çünkü yazı yazmanın zamanla bir derdinin olmaması gerektiğine inanıyorum artık. Gerçi yayınevlerinin yazarlar üzerinde… Read more »

10 years ago

Aynı anda 6 eser birden yaratmak, yaratı süreçlerini birbirine ulamak, müthiş… Bu tam da bana uygun bir tanım… Aynı anda 3 kitap okumak, 2 öykü, sayısız şiir üretmeye çabalamak, çalışmak, annelik yapmak, eşlik yapmak, evlat olmak, atölye çalışmalarına katılmak vs vs… Sanat kadındır diyebiliriz… :)