Egoist okur

H. Salih Zengin: “Masalsız bir çocukluk, yitik bir çocukluktur”

Sarı Kedi karşı kıyıdaki arkadaşlarının yanına geçmenin çaresini arıyor. Fakat yüzme bilmeyen bir kedi olarak o koca denizi nasıl geçecekti ki?

Peki ya her gece odasına çekilip yatağında kitap okuyan ve masalları çok seven küçük Zeze? Geceleri gözünde gözlüğü‚ elinde kitabı uyuyakaldığında ne oluyor, Zeze ne görüyor rüyasında?

Bir de şuna bakın… Ormanda yaşayan hayvanlar bir sabah uyanır ve ağaçların üzerinde garip yuvarlak şekillerle karşılaşır. Bu yuvarlak şekillerin içinde biri kısa biri uzun iki çizgi vardır. Peki yaramaz ağaçkakan yavrusu Susi’nin bu gizemli şekillerle alakası ne sizce?

Yazan, H. Salih Zengin. Resimleyen, Dağıstan Çetinkaya. 10 kitaplık Masallı Eğitim Seti hayal gücünü kışkırtan, birbirinden güzel hikayelerle dolu. İster set olarak alın, ister teker teker… Ama öncesinde seriyi ve çocuk edebiyatını yaratıcısından dinleyin.

Gülenay Börekçi

“Amaan çocuk değil mi, salla gitsin”cilerle çocuk edebiyatı yapılmaz…

Çocuk kitabı dediysem yanlış anlamayın, bu kitapları büyükler, anne babalar da okuyabilir. Hem “görünürde çocuklara, arka planda ise çocuk taklidi yapan büyüklere yazan” H. Salih Zengin’e kulak verirsek: “Anne baba dediklerimiz, büyümüş taklidi yapan çocuklar değil midir? Bir çocuk kitabı kendini hem çocuğa hem yetişkine okutabiliyorsa başarılıdır..”

10 kitaptan oluşan “Masallı Eğitim Seti”ni anlatır mısın?

Çocuğun dış dünyayla ilişkisine dair temel kavramları didaktik ve alışılmış yörüngelerinden çıkarıp masala dönüştürdüğüm bir seri bu. Okul öncesi dönemdeki çocuklara masal evreninde harfleri, sayıları, mevsimleri, günleri, zıt kavramları, sesleri, şekilleri, saatleri, ay ve mevsimleri ve beş duyuyu anlatıyorum. Masalsız bir çocukluk, bana sorarsan yitik bir çocukluktur. Çocuklara gerçeği hayalle anlatırsınız. Bir hayal varsa o mutlaka gerçek olur. Sen çocuksun büyük düşün!

Okulda öğretilmeyen neleri öğrenecek senin kitaplarını okuyan çocuklar?

Adı üstünde masallı eğitim. Okulda masala ve hayale geçit yoktur pek. Bu kitabı okuyan çocuklara eğitim vereyim gibi bir iddiam yok. Bu edebiyatçının değil eğitimcinin işi! Ben öğrenmek için başka bir yolun, hayal etmenin de mümkün olduğuna işaret ediyorum sadece. Çocuklar öğretmenden çok beni dinlemeyi seçiyorsa bunu otursun eğitimciler ve pedagoglar düşünsün.

Çocuk kitapları yazmak hep istediğin bir şey miydi?

Ben aslında okuyamadığım kitapları okumak için yazıyorum. Yazdıklarım yazılmış olsa, muhtemelen yazıyor olmazdım. Ama tabii çocuklar için yazıyor olmak müthiş bir ruh huzuru sağlıyor. İnceliyor kalemim, saflaşıyor kalbim. Ağaca bakmak, çimende yuvarlanmak, gökyüzüne bakıp ıslıkla şarkı söylemek gibi bir şey bu.

Nereden geliyor bütün bu fikirler? Kendi çocukluğundan, o yıllarda yaşadıklarından ilham aldığın oluyor mu? Ya da kendi çocuklarından?

Her şeyden biraz var, belki çokça var. Bunu bilemem. Ama çocukluğumun büyülü atmosferinden bugüne taşınanlar, kalemime ve hayallerime güç veren bir zemin. Çocukluk büyülü bir süreçtir, hayret makamıdır insanın. O makamın önünde çocuğa doğru eğilebiliyorsan, çocuğun kalbine de açılabiliyorsun. Asıl mesele galiba çocukluk çemberinden çıkmamayı başarmak. 5,5 yaşında ikiz erkek çocuklarım var. Ve şu an onlar benim en motive edici arkadaşlarım. Kalemim bu yüzden yönünü okul öncesi edebiyata daha çok çevirdi bugünlerde. Onları yazıp onlara okuyorum.

Senin gibi bir yetişkinin çocuk zihnine girmesi ve onun gibi düşünebilmesi için ne yapması gerek?

Büyümemesi gerek!

Çocuklar için yazmanın güzelliklerini anlatır mısın?

Anlatamam. Balığa denizi, kuşa gökyüzünü, ağaca toprağı, yıldıza uzayı nasıl anlattıramazsan öyle anlatamam. Çocuklar için yazmak, çocuk gibi saf, berrak, asude ve bir o kadar da çocuk kalabilmektir. Çocuğa çocuk olmanın güzelliğini anlatamazsın. O ancak çocukluk çemberinden çıktıktan sonra çocuk olmanın güzelliğini anlamaya başlar. Bu da böyle bir şey. Bana böyle şeyler sorma lütfen!

O zaman şunu sorayım: Çocuklar için yazmak kolay bir şey sanılıyor, bu işin zorlukları yok mu?

Bak, o olur işte. Saatlerce konuşabilirim ama bu meseleyi çözer mi? Çözmez. O zaman niye konuşayım? “Amaan çocuk değil mi canım, salla gitsin”cilerle çocuk edebiyatı yapılmaz. Böyleleriyle dolu piyasa. Olanı olduğu gibi kabullenme kolaycılığına teslim olmak çocuklar adına yapacağınız savaşı kaybetmek demektir.

Peki saf çocukluk denen şeyi koruyacak sağlam bir kalkan oluşturmak mümkün mü?

Zorluk, çocuğa kendi çocukluğunuzu anlatmak değil yeni çocukluk paradigmasına uygun edebiyat ve görsellik üretmekte. Bunu yaparken de edebiyatı ve çocukluğun ruh halini ıskalamamakta. Çocuklarla bağ kurabilmenin en güzel açılımı “Küçük Prens”te var. O bahsi bir kere daha okumak lazım. Çocuklar bizim, görünmez bir geleceğe gönderdiğimiz canlı mesajlardır. Yarın büyür ve hesabını sorarlar. O an çocuğun gözünün tâ içine bakabilecek misiniz? Mesele bu.

İyi bir çocuk kitabının olmazsa olmazı nedir? 

Hayaldir. Hayalin çocukların dünyası kadar sürreel ve fantastik mi? Bu, dilini de düşünceni de büyütür. Düşünceni bir ırmağa taşıyacak sağlam bir edebi dil ve tabii ki bu dili ve hayali kucaklayacak, sarıp sarmalayacak illüstrasyon. Ne yazık ki iyi bir çocuk kitabının olmazsa olmazına değil, ‘olmasa da olur’ tarafına bakılıyor çoğu kez.

Bir kitaba başladığında sonunda ne olacağını biliyor musun? 

Hiç bilmiyorum. Başlıyorum ve bu nehrin nerede sonlanacağını, hangi denize döküleceğini kestiremiyorum. Çocukların olduğu bir kıyıya yanaşıyorum sonra. Kılavuzum onlar ve iyi bir kaptan olabilmek için çabalıyorum. Bazen ise bir kitabımın sonunun ne olacağını bildiğim anlar da olmuyor değil. Bu durumda nasıl başlayacağımı bilmemek ağrısı giriyor kalbime.

“Bir çocuğu gülümsetemiyorsan, yazmanın anlamı ne?”

Çocukken sen neler okurdun, en sevdiğin kitaplar hangileriydi?

Babamın bir kütüphanesi vardı; bir oda dolusu kitap! Büyükler içindi çoğu ama onları da anlamasam bile okurdum. O dönemler çocuk kitapları kısıtlıydı, Kemalettin Tuğcu tarzında kitaplara aşinaydık daha çok. Tabii bir de çizgi romanlara. Sağlam bir çizgi roman koleksiyonum olmuştu. Bir de “Küçük Prens”.

Peki ya şimdi? O günden bugüne okuduğun şeyler değişti mi? 

Hayır! Yine çocuk kitabı okuyorum deliler gibi. Ben hiç büyüyemeyeceğim galiba. Amaaan büyüyenler ne oluyor sanki?

Yazmak dışında neler yapıyorsun?

Dünyaya ve İstanbul’a bakıyorum; olan bitene, bitmeden olanlara, bitip de olmayanlara… Okuyorum. Hayal kuruyorum ve geziyorum. Çocuk edebiyatının teorisini geliştirirken bir yandan da ikizlerim sevgili Ahmet Melih ve Mustafa Selim ile çocuk edebiyatının pratiğini yapıyorum. Yaşayıp gidiyoruz işte…

Nasıl yazıyorsun? Alışkanlıkların, vazgeçemediğin yöntemlerin var mı?

Bir metine önce kalemle başlıyorum. Taslağını, kurgusunu yapmak için kağıt ve kalemi elime almam lazım. Sonra bilgisayar devreye giriyor. Bir fon olmalı arka planda. Alışkanlığım bu. İnsan sesleri de olabilir bu, müzik de. Ve yanımda görünmez bir çocuk ordusu. Onların yüzüne bakarak yazıyorum hep. Yazdığım bir cümleden suratı asılan bir çocuk görürsem o cümleyi kaldırıp atıyorum. Bir çocuğu gülümsetemiyorsan yazmanın anlamı ne?

Şimdi ne üzerine çalışıyorsun?

Kafamda o kadar çok şey var ki! Bu anlarda hiçbir şeye başlayamıyorum. Ama önce Şişkonun Bütün Adamları romanımın üçüncüsünü yazıp bu macerayı sonlandırmalıyım. Sonra benim ikizlerin maceraları başlayacak seri halde. Çizgili Tarih kitabı var sonra, teknoloji-çocuk ilişkisine dair bir şeyler yazmam lazım. Çok konuştuk galiba, beni rahat bırak da yazıya döneyim.

Gülenay Börekçi

Subscribe
Notify of

0 Comments
Inline Feedbacks
View all comments