Egoist okur

Concetta Leone ve kalemleri

“24 renk gazlı kalemim olsun isterdim, ilkokul yıllarında. Şimdi çok komik geliyor ama, benim en büyük çocukluk hayalimdi. Gözüm tüm renklere doyacaktı. 24 renk, hepsi bir arada. Yoktu o yıllarda Türkiye’de.

Sonra canım Yasemin ablam Almanya’ya gitti ve bana şöyle katlanır, 24 renk gazlı kalem hediye getirdi. Dün gibi gözümün önünde. Kapağının yarısı şeffaf, yarısı sarı renkliydi. O zaman Almanya’dan gelen çikolataların da çok kıymetli olduğu yıllardı. Sonra hayatım da, bu çocukluk hayali gibi, 24 renk sürdü. Dünyanın dört bir tarafından edindiğim dostlarım, arkadaşlarım oldu.”

“Seni çok seviyorum, İtalyan annem…”

Elimde bir kitap beni çocukluğumun kurşun, gazlı, dolma, tükenmez binbir çeşit kalemine götürdü. Birden düşündüm,benim hediye ettiklerimi, bana hediye edilenleri. Anlatacak ne çok şey vardı kalemlerle ilgili. En yakın tanığımız olmuş kalemler. Tutulan günlüklerde, hatıra defterlerinde, mutluluk imzalarında, verilen sözlerde, aşk mektuplarında… Biz ne çok şey paylaşmışız kalemlerle.

Yine elimdeki kitaba dönüyorum. Çünkü bana bambaşka bir mutluluk yaşatan bu kitap, kalemlerle ilgili. Kalemler dile geliyor ve dolu dolu geçen, idealist, yürekli Sicilyalı bir kadının öyküsünü anlatıyor. Concetta Leone’yi, 2001 yılında arkadaşım Giusy Aprile’nin annesi olarak tanıdım. O benim İtalyan annem. “ Mafya Öldürür, Susmak da…” isimli kitabımda Giusy’nin annesi olarak gerek fikirleri, gerek “mamma italiana” olarak yaptığı yemeklerle hep yanımızdaydı.

Concetta Leona, bugün 87 yaşında. Mayıs ayında Giusy’den bir e-mail aldım. Annemin Torino Kitap Fuarı’nda, yeni çıkan La Penne Raccontano, Fissano i ricordi scrivono la storia (Morrone Yayınevi) isimli kitabını tanıtımı var. İlk önce inanamadım, şaşırdım. “Senin mi, annenin mi?” diye sordum.

Concetta Leone, 1949-1992 yıllarında öğretmenlik yapmış, kendini öğrencilerine adamış, güçlü bir kadın. O Vespa’sıyla okula giderken, San Remo Müzik Festivali, Fellini’nin “Dolce Vita” filmi konuşuluyordu. Ve henüz tuşlara basmadığımız yıllardı. Duygulara kalemler eşlik ediyordu. Leone için kalemlerin yeri ise bambaşkaydı. Çocukluğundan bu yana biriktirdiği ve ona armağan edilen kalemleri büyük bir özenle saklamıştı. Sadece kalemleri mi? Bir bir onların öykülerini de.

Sonra bir gün bu kalemler dile geldi ve ona hediye edilen kalemler, kişiler ve ülkeler kitabın bir öyküsü oldu. Çocukluk kalemleriyle başlayan bu yaşam öyküsü içerisinde belki de en değerli kalem, Eşinin ona sevgi dolu satırları yazmak için kullandığı dolmakalem. Neler yok ki kitapta, İtalya’nın seçim kampanyaları, Dünya Kupası maçları, Pinokyo öyküsü… Ve Almanya, Portekiz, Malta, İspanya gibi ülkeler.

Concetta Leone’nin kitap tanıtımında, bugün 50 yaş üstü doktor, mühendis, avukat… olan öğrencileri onu yalnız bırakmadı. Hepsini tek tek isimleriyle anımsıyordu Leone. Onu sımsıkı kucaklarken, bir kez daha teşekkür ediyorlardı sevgili öğretmenlerine.

Türkiye de vardı kitapta. Sayfa 77, “ una giornalista turca arriva a Siracusa” , “ bir Türk gazeteci Siracusa’ya gelir “ isimli bölümde, benim ona Türkiye’den hediye ettiğim kalemle Türkiye’den ve benden, Giusy ile başlayan dostluğumuzdan ve benim kitap çalışmamdan, Giusy’nin İstanbul seyahatinden söz ediyor.

Çok duygulandım. Ben tüm kentleri sokak aralarıyla, insanlarıyla sevdim. Ama Sicilya ve özellikle Siracusa’ya tanımlayamadığım bir aşkla bağlandım. Özlemini yaşarım sık sık, sokakların sesi gelir kulağıma, orada bıraktığım dostluklarla, arkadaşlıklarla, kalbimin bir yarısının Siracusa’da olduğu kesin. 14 senedir devam eden, Siracusa – İstanbul hattında, her gittiğimde, sanki hep orada yaşıyormuşum, hiç gitmemişim gibi buluşurum arkadaşlarımla. Tunuslu arkadaşım Ramzi Harrabi’nin bana hediye ettiği ve o gün bugündür hiç çıkarmadığım Sicilya’nın simgesi “Trinacria” kolyemle geçen 14 sene. Neler olmadı ki…Yine paylaştık mutlulukları, üzüntüleri… Bana Sicilya’yı sevdiren, Lentini’de gittiğim kampın sorumlusu sevgili Guglielmo Tocco artık aramızda yok. Koca yürekli bir adamdı Guglielmo Tocco. Bağımız hiç kopmadı. Onu en son gördüğümde, ” kızlarımın göbek bağını, Siracusa’da bir ağacın altına gömdüm” dediğimde, o kadar etkilenmişti ki, duygularını bir yazıyla dile getirmişti. Kayıplar yanında mutluluklar da yaşadık birlikte. Arkadaşım Marilia’nın üçüzleri oldu, Francesca, Margherita, Matteo, bizim “Turketto” lakaplı, Türkiye aşığı Thoni, Noto’da doğanın tam ortasında bir butik otel işletmeye başladı, Livia, Lucia, Cettina, Giusy, Francesco, Dino, Helene, Carmelo… hepsi bana Siracusa’yı sevdiren dostlarım, arkadaşlarım. O kadar çok anımız var ki birlikte.

Aslında anlatmak istediğim Giusy’nin annesinin kitabıydı. Ama bir kitap beni aldı nerelere götürdü. Ben Sicilya’yı Sicilyalılarla sevdiğim için, hepsinin ayrı bir yeri var yüreğimde. Ve yaşamıma Giusy’nin annesi olarak giren, kitap çalışmamız sırasında hem anaç, hem de güçlü kişiliğiyle tipik bir İtalyan annesi olarak bize destek olan Concetta Leone, “mamma Italiana” ne diyebilirim ki, ti voglio tanto bene (seni çok seviyorum).

 Mine Türkili

Subscribe
Notify of

0 Comments
Inline Feedbacks
View all comments