Egoist okur

Emine Çaykara’dan müzikli, şarkılı, sazlı, sözlü İstanbul hikayeleri

İnsan bazen kafasını dağıtmak, bazen eğlenmek, bazen dinlenmek, genelde de ruhunu beslemek için müzik dinler . Ve elbette dinlediğimiz şarkılar, okuduğumuz kitaplar, sevdiğimiz yazarlar, filmler hep bizden izler taşır.

Her gelenin çarpıldığı, tekrar geri dönmek istediği, aşık olduğumuz bu şehre, İstanbul’a şarkılar çerçevesinden bakmak istedim. İstanbul ile aşkı, sevgiyi, hatıraları birleştirdim ve bu şehrin sokaklarında dolaşmış kişilerin, şarkıların peşine düştüm.

Şarkılı, sazlı, sözlü İstanbul Hikayeleri başlıyor.

Emine Çaykara

emine caykara egoistokur istanbul sarkilari

Emine Çaykara’dan müzikli, şarkılı, sazlı, sözlü İstanbul hikayeleri

İtalyan asıllı Fransız pop şarkıcısı, besteci ve söz yazarı Patricia Carli, 1960’larda İstanbul’a pek çok kez gelmiş. Sezen Cumhur Önal’ın yazdığı sözleri seslendirmiş. Mesela Boğaziçi (Özlerim İstanbul’u) şarkısı.

Ali Akın, niye Patricia Carli gibi söylemiş bilmiyorum ama İzmirli bir ses sanatçısıymış. Bu, 40 yıl önce yapılan bir amatör kayıt. Eski İstanbul ve Boğaz resimleri eşliğinde…

Yine Patricia Carli ve bu defa Canım, diyor.

Eartha Kitt’in adını ve bu meşhur şarkısını ilk olarak Yasemin’den (Cebenoyan) duymuştum. Kitt, 50’lerde İstanbul’da bulunmuş. Katibim şarkısından esinlendiği Uska Dara (Bir Türk Masalı) şarkısınıysa 1953’te yapmış.

70’lerin sonunda İstanbul’a gelmiş Dalida’yı, Baba filminin müziklerinden meşhur Parle plus bas (Alçak sesle konuş) stüdyo kaydıyla anıyoruz.

Sevinç Tevs’in İstanbul not Constantinople yorumu olduğunu bilmiyordum.

Hüzün, İstanbul’a en çok yakışanlardan mı bilemiyorum ama buradan gidenin içinde hep özlem olduğunu biliyorum. Cafe Aman’ın parçası, İstanbul’dan gitmiş, aklı burada kalmış ya da İstanbul’a uzaklardan gelip buralı olmuşlara gitsin.

Sacha Distel, Sezen Cumhur Önal’ın yazdığı parçalardan Kime derler sana derler’le hikâyemize katılıyor.

“Kolejli Kızın Aşkı” 1966 yılı, Türker İnanoğlu filmi. Fonda İstanbul gece hayatı ve Ayhan Işık var. Çolpan İlhan’sa Kime Derler Sana Derler şarkısını söylüyor.

1968 yılı canlı radyo kaydı. Harbiye’de bugünkü Lütfü Kırdar’ın yerinde olan Spor Sergi Salonu’ndaki Liselerarası Müzik Yarışması’nda gençler sıkı bir jüri karşısında söylemişler: Süheyl Denizci, Fecri Ebcioğlu, Durul Gence, Doruk Onatkut, Atilla Özdemiroğlu, Ajda Pekkan, Altan Poyraz, Doğan Şener, Muammer Yeşil ve Şerif Yüzbaşıoğlu. Yarışmanın üçüncüsü olmuş Galatasaray Liseliler söylüyor. İstanbul’un enderun saray kültürünün, en eski eğitim kurumunun ve Galatasaylı arkadaşların hatırına…

İstanbul’da yapılan eski şarkı yarışmaları anısına bir başka parça. Pek sevdiğim Mavi Işıklar’dan. Orijinal kayıt.

İyi Düşün Taşın, İstanbul görüntüleri eşliğinde yine Mavi Işıklar söylüyor. Yıl 1968.

Böyle de bir danslı şarkıları varmış; Venüs ve Aşk, 1970 tarihli. Mavi Işıklar.

Eskiden ne kadar çok kadın balıkçı var olmalı ki bir filme ilham vermiş. Balıkçı Azize filminden meşhur şarkıyı Belkıs Özener söylüyor, Türkan Şoray oynuyor. İstanbul’un balıkçılarının ve balıklarının hatırına.

Zeki Müren’siz olmaz. Yarı dramatik, yarı eğlenceli, atların nal sesleri eşliğinde Aşkın Sırrı Bilinmez’le değişik bir İstanbul turu.

Aşk Defteri, Ayla Dikmen’den.

Babası Beykozlu zabit olan babaannem bu şarkıyı çok sever ve söylerdi. Kadifeden Kesesi.

İstanbul’u kliplerine şarkılarıyla o kadar uyumlu o kadar güzel göstermişler ki… Baba Zula, Bir Sana Bir de Bana.

Melek Annem ve Ben’in, ilk kitabımın kahramanı Mehmed Abud için hazırladığım video, şimdilerde Kervansaray tarafından butik otel olmaya hazırlanan Kandilli’deki Abud Yalısı’nda geçiyor. 1980’lere kadar o yalıda neler yaşandığını kitabın görselleriyle anlatıyor.  Bir İstanbul gayrı resmi geçidi de denebilir.

Mehmed Abud, Chopin’i çok sever ve yalı sonrası Osmanbey’deki evinde piyanosunun başına geçip çalardı. Arrau’nun yorumuyla Chopin Nocturne no.20 ile Mehmed Abud, annesi Belkıs Hanım, ablaları, Osman Kemali Efendi ve onu tanımış, sevmiş herkesin hatırına…

Beyaz Kelebekler’in gitarist ve solistlerinden Ender Bey (Akacan) on yıla yakın karşı kapı komşumdu.

Ender Bey, çoğu ramazanda, apartmanın hemen önünde bulunan camide ara ara akşam ezanını okurdu (İstenirse ve onaylanırsa okunuyor). Belki biraz da bu yüzden ramazanı daha bir şevkle beklerdi sanki. Bu arada, camii müezzini o kadar makam bilmez ve kötü sesliydi ki Ender Bey bir nimetti adeta. Yarın akşam ben okuyacağım, diye haber de verirdi. 7. katın balkonundan ezanı dinlediğimi bildiğinden çıkışta kafasını kaldırır, ‘nasıldım’ işaretiyle sorardı. Hayat da İstanbul gibi sürprizli anlayacağınız.

Ender Bey’in hatırına (Gözlüklü gitarist) bu parça.

İstanbul aşığı Halil İnalcık’ın bir sandal kazasında Kalamış’ta hayata veda eden teyzesi onu da çok etkilemiş ve Münir Nurettin’in bu şarkısı onun da ruhuna işlemiştir. ‘İstanbul’u sevmezse gönül aşkı ne anlar’ gerçekten de…

Güftesi Behçet Kemal Çağlar’a, bestesi Münir Nurettin’e ait olan nihavend makamındaki bu güzel parçayı onun için listemize ekliyorum.

Yahya Kemal’siz İstanbul olmaz. Ve bu şiirinin bu dizeleri tam ruhumu anlatır.

Nice revnaklı şehirler görünür dünyada,

Lakin efsunlu güzellikleri sensin yaratan.

Yaşamıştır derim en hoş ve uzun rüyada

Sende çok yıl yaşayan, sende ölen, sende yatan.

Aziz istanbul şiirinden Münir Nurettin bestesi Sana Dün Bir Tepeden Baktım şarkısı bir klasiktir. Gerçekten çok özel İstanbul görüntüleriyle onların aziz hatıralarına…

Marc Aryan’sız da olmaz.

Romantizm, sevgi derken unutmayalım ki aşk isyankardır aynı zamanda. Gogol Bordello’nun adını, ben ilk olarak bu güzel sitenin sahibi Gülenay’dan duymuştum, Start Wearing Purple şarkısını bana dinletmiş ve ABD’den Çin’e, Ukrayna’dan Etyopya’ya farklı ülkelerden üyeleri olan bu Çingene punk, rock, folk rock müziği yapan grubun isyankar neşesine hayran olmuştum. İstanbul’a gelen grup, Sulukule için yaptığı şarkıyla, Educate thy neighbor ile listemizde.  İstanbul’un çingeneleri, Romanları, acı kentsel dönüşümler için Gogol Bordello söylüyor.

Uyandır komşunu

Kentsel dönüşüm tuzağına

Yeni bir otopark adına

Kültürün üstüne dökülen asfalta

Satın alabilirmiş gibi binlerce yıllık tarihi

Oh Istanbul – Nanu. Bu şarkıyı çok seviyorum; İstanbul’a yazılmış tam bir aşk parçası. Şehir bir karakter olarak karşımızda ve Nanu, sanki aşığıyla konuşuyor.

Yaşar Güvenir, babamın arkadaşıydı.  Nereden tanıştıklarını bilmiyorum ama  Pazar günleri öğle yemeklerinde babam annem ve babaannem hariç dört çocuğunu Chevrolet arabasına atar ve Boğaz’a giderdik. Sanırım gözümün önüne gelen sohbetleri Tarabya Palet 2’de olmalı –şimdilerde Big Chefs ‘miş–. Sonradan Yaşar Güvenir’in çok sevilen, güzel şarkısı meşhur olunca birlikte yazdıklarını söyler ve annemi kızdırırdı. Babam ve Yaşar Güvenir’in hatırına, Sensiz Saadet Neymiş…

Bu tam bir eğlence olarak sahneye katılıp geziye son veriyor. Üç yıl önce görmüş ve amatör kayıt yapmıştım, evet, İstanbul masalların sahiye dönüştüğü yer, burada her şey yaşanır.

Beyaz Atlı Prens İstanbul’da karşıma çıktı; hem de surların etrafında dolaşıyordu.

Subscribe
Notify of

1 Comment
oldest
newest most voted
Inline Feedbacks
View all comments
judy
9 years ago

Bu muhtesem hatiralar beni aglatti Sevgili Istanbulumuz.