Egoist okur

Emrah Güler: “Yeni süperlerle tanışmaya hazır mısınız?”

Süper kahraman olduğunuzu öğrenseniz ne yapardınız?

Sizi bilmem ama Emrah Güler’in “Sudan Gelen” adlı romanının kahramanı Nehir Nadir, “Süper kahraman olduğunu öğrenmeye kimsenin hazır olduğunu sanmıyorum” diyor. “Bense çizgi roman okumayı, süper kahraman filmlerine gitmeyi hayatından özenle uzak tutan birisi olarak daha da hazırlıksız yakalandım. Hâlâ ara sıra kendime bir süper kahraman olduğumu, dahası süper kahramanlar arasında da özel bir yere sahip olduğumu hatırlatmam gerekiyor. Nasıl oldu da benim gibi akılcılıkla var olan, şüphecilikle beslenen bir bilim kadını, kurgusuna bile tahammül edemediği bir dünyada buldu kendini? Yardımcı doçent, sevilen ve sayılan akademisyen Nehir Nadir, nasıl sevilen ve sayılan süper kahraman Fiyonkmer’e dönüştü?”

“Popdater” Emrah Güler’in popüler kültür tutkusu, üç yaşında Snoopy ve televizyonla tanışmasıyla ortaya çıktı. Şeker Kız Candy, Dallas ve Zagor’la büyüdü. Eğitimini vampirler üzerine bir tez yazarak tamamladı. İlk kitabını kimsenin anlamadığı Lost üzerine yazdı. Kendisi de Lost’u pek anlamadı. Gene de yazmaya devam etti. Şimdi çizgi roman okuyor, film izliyor, dizi izliyor. Bir yandan da yazıyor. Henüz kendi süper gücünün ne olduğunu keşfedemedi.

Aşağıda Emrah’la ilk romanı “Sudan Gelen”le ilgili röportajımızı okuyacaksınız… Umarım röportajdan sonra kendinizi artık bir süper kahraman olmaya hazır da hissedebilirsiniz, kim bilir… En azından hayallerinizde.

SUDAN GELEN: Yeni süperlerle tanışmaya hazır mısınız?

Süper kahramanlar gayet kafa karıştırıcı varlıklar, çünkü hep çift karakterliler, ya sıradan biri olarak doğup bir kaza veya talihsizlik sonucu “süper kahramana” dönüşüyorlar ya da doğuştan süperler ama bunu keşfetmeleri için bir dizi talihsizlik yaşamaları gerekiyor… Süperlerin bu nitelikleri bize onlar ve kendimiz hakkında ne anlatıyor?

Süper kahramanların iki nedenden biz “süper olmayanlara” çekici geldiğini düşünüyorum. Toplumda dışlanmış, öteki, azınlık psikolojisini ve baskısını yaşamış herkes için dayatılanın dışında gizli, alternatif bir kimliğin çekiciliğini sunuyorlar. Süper kahramanlar bir yandan “süper” kimliklerini gizlerken, bir yandan da gizledikleri toplumdan daha güçlü, daha özel hissediyorlar. İkincisi de, sınırlı varoluşumuzda potansiyelimizin ötesinde bir şey olabileceğimiz fantezisine hitap ediyorlar. Arada, Batman gibi kendi süper gücünü kendisi yaratan kahramanların çıkması da “herkes süper kahraman olabilir” fantezisini besliyor.

En sevdiğiniz süper kahraman hangisi?

Çoğu kişi gibi ilk tanıştığım süper kahraman olduğu için Superman’in özel bir yeri var bende. Ama onun dünyayı kurtarmaya çalıştığı, kötülerle savaştığı hallerini değil de büyüme sancılarını, yalnızlığıyla başa çıkmaya çalıştığı kırılgan hallerini seviyorum. Birincil kimliğinin Clark Kent değil de, başka bir gezegende mahsur kalmış, ırkının son temsilcisi Kal-El olması ve bu dünyada kendini kabul ettirebilmek için Superman kimliğine bürünmesi beni etkiliyor. Bir de, X-Men ekibini seviyorum. “Süper olmayanların” zulmünden kaçarak, birbirlerine kenetlenmelerini, kendi mutant toplumlarını yaratmış olmalarını seviyorum. Popüler kültürün en fantastik azınlık hareketi gibi geliyor.

En çekindiğiniz, tırstığınız diye sorsam…

Çekinme değil de, Batman’i sevimsiz ve sıkıcı buluyorum.

İlk romanınız Sudan Gelen bizi iyisiyle kötüsüyle yerli süper kahramanlarla tanıştırıyor… Esas karakterse 5 yıl önce kaybettiğinizi öğrendiğim arkadaşınız akademisyen Dicle Koğacıoğlu. Onu bir süper kahraman romanına kahraman yapacak özellikleri neydi?

Hepimizin yakınındaki birçok kişi, bize dokunduğu özel yerlerle birer süper kahramandır aslında. Kimi her zaman doğru soruyu sorar, kimi yalnızca varlığıyla başka bir ruh haline taşır bizleri, kimi de yeni dünyalarla tanıştırır. Çocukluktan beri arkadaş olduğumuz Dicle benim için bunların hepsi ve daha fazlasıydı. Ama onu birkaç kez görmüş birçok insan için de süper kahramandı Dicle. Sokakta gördüğü sakat bir köpeği hiç düşünmeden evine alırdı, Marmara depremi sonrası her şeyi bırakıp aylarca depremzedelerin yanındaydı, her zaman kadınların daha özgür, daha eşit bir dünyada yaşayabilmesi için çalıştı. Kendisini çok fazla tanımamış insanlar üzerinde bile nasıl bir iz bıraktığını görmek için internette kendisi için yazılmış olanları okumak yeterli aslında.

Kahramanınız Nehir Nadir neler yapabiliyor?

Nehir Nadir’in iki gücü var. İlk önce Şekildeğiştirme gücü gelişiyor. Şekildeğiştirici olarak başkalarının biçimine bürünebiliyor. İstediğinde Scarlett Johansson’a dönüşebiliyor, istediğinde de yalnızca fotoğrafını gördüğü bir erkeğe. Bir başka gücü de su altında nefes alabilmesi. Bu güce sahip olanlara da Sualtı Eşrafı deniyor.

Romanda başka karakterler de var üstün özellikler taşıyan. Yazarken kıskandıklarınız olmadı mı, niçin bu özellik bende yok diyerek?

Yolculuk endişesi olan ve hayatımız boyunca gezmek için vize almak zorunda olduğumuz bir ülkeden gelen birisi olarak Teleporter olmak isterdim. Anında istediğim yere ışınlanmak güzel olurdu. Çakırkeyifçi olmak, yani bakışlarımla önümdeki içeceği alkollü yapabilmek de fena olmazdı.

Sahip olmak istediğiniz süper güçlerin bir listesini istesem… Gerçi bilmiyorum bu konuda insan yeni ne söyleyebilir, hepimiz üç aşağı beş yukarı aynı hayallerin peşindeyiz gibi geliyor bana.

Hayat kalitemizi zenginleştirecek, yaşadığımız hayatta çaktırmadan kullanabileceğimiz süper güçleri düşlemek iyi geliyor sanırım hepimize. Uçmak, duvarlardan geçebilmek, görünmez olmak, ışınlanmak gibi. Kimse sinirlenince yeşil bir deve dönüşmeyi hayal etmiyor, ya da ellerinden demir pençeler çıkmasını.

Akşam gazetesinin Brunch ekinde çalışırken tanışmıştık seninle ve popüler kültüre düşkünlüğün dikkatimi çekmişti. Gerçi bana da uyduğu için itirazım yoktu ama sana şunu sormak istiyorum, popüler kültürün vazgeçilmez hazları nelerdir? Yüksek kültürde bulamadığı neleri bulabilir insan? Ve bu konuyla ilgilenmenin haz dışında bir ödülü var mıdır?

Sizi heyecanlandıran, ilham veren, başka bir dünyaya götüren, başka birine dönüştüren ne varsa, bunları gönül rahatlığıyla hayatınıza sokmanız gerektiğini düşünüyorum. Bu bir edebiyat klasiği olabilir, bir televizyon dizisi, çizgi roman, bir sinema film ya da kedi videosu. Oscarlı yönetmenlerin televizyon dizisi yönettiği, yazarların şarkı sözü yazdığı bir çağda zaten tanımlar giderek iç içe geçiyor, karışıyor. Popüler kültürün toplumsal algı ve dönüşüm üzerinde, akademik araştırmalardan da yüksek sanattan da daha büyük ve çabuk bir etkisi var. Bu geleneksel ve muhafazakar olanı besleyen bir şey de olabilir, öteki olanı anaakıma taşıyan, gelenekselin içinde konumlayan bir şey de. Bazen de ikisi birden. Evlilik programlarının koşulsuz, şartsız evliliği dayattığını da düşünebilirsiniz, evlilik kurumunun çivisini çıktığını herkese gösterdiğini de. Popüler kültürün en büyük keyiflerinden birisi de sizi heyecanlandıran bir şeyi paylaşabileceğiniz bir kitleye çok rahat ulaşmanızı sağlıyor olması. Anna Karenina’nın ölümünü kendi içinizde yaşamak zorunda kalırken, Ned Stark’ın ölümünü dünyanın her yerinden milyonlarca kişiyle konuşabiliyorsunuz.

Film olur mu bu roman, Türkiye’de popüler kültür ürünleri yazarlarının böyle hayaller kurmalarına izin var mı?

Romanı yazma aşamasında hep görsel olarak nasıl olabileceğini hayal ettim, filme yakın bir kurgu oluşturmaya çalıştım. Ama, Türkiye’de sinema sektörünün bulunduğu duruma ve de Sudan Gelen’in nasıl pahalı bir yapım olacağına bakılırsa, film uyarlamasını hayalden öteye götürmek şu aşamada uzak geliyor.

Gülenay Börekçi

Subscribe
Notify of

0 Comments
Inline Feedbacks
View all comments