Egoist okur

Mabel Matiz: “Uçurumdan sarkmayı da sevdim, düşmeyi de…”

“Benim tek rüyam vardı, o da uçsuz bucaksız bir biçimde, arsızca, ‘müzik’ti” diyor Mabel Matiz, rüyasının gerçeğe dönüştüğü,yani ilk albümünün piyasaya çıktığı şu günlerde. Deniz Durukan’ın Egıoist Okur için Kontrol Kulesi’nde ağırladığı Mabel Matiz’i şahsen niye sevdiğimi soranlara söyleyeceklerim şunlar olabilir: 1) Adam güzel müzik yapıyor, kalbe dokunan hüzünlü şarkıları var. 2) Şarkı sözleri çok iyi. 3) Edebiyatla her daim yakın ilişkide. İkinci Yeni şairlerini, Murathan Mungan’ı ve Birhan Keskin’i biliyor, okuyor, seviyor… Evet, Mabel Matiz (yani Marilyn Monroe ve Marilyn Manson’dan sonra sevdiğimiz üçüncü MM) en içten haliyle Kontrol Kulesi’nde…

Gülenay Börekçi

Mabel Matiz: “Uçurumdan sarkmayı da sevdim, düşmeyi de…”

İlk albümle bu kadar ilgi çekmeyi bekliyor muydunuz?

Beş hafta oldu albüm çıkalı. Açıkçası böylesi bir ilgi beklemiyordum. Albüm üzerine şimdiden birçok yazı yazıldı, röportajlar yapıldı, internet üzerinden olumlu olumsuz birçok tepki geldi. Hepsi motive edici şeyler. İlerleyen zamanlarda neler olacak, ben de merak ediyorum.

Sizin çıkışınız internet üzerinden oldu. Myspace’de şarkılarınızı paylaşmanızla birlikte yaygınlaşmanız söz konusu. Son yıllarda yapımcılar interneti kullanarak yeni isimler keşfetmeye başladı. Daha önceki yıllarda gruplar barlarda veya bazı festivallerde kendilerini gösteriyordu. Bu işlevi internet görüyor artık. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? İleride kaygı verici bir durum da çıkabilir ortaya.

İnternet güçlü bir araç; önemli olan onun nasıl kullanıldığı. Yaratıyı paylaşmanın pek çok yolu var; konserle, sahneyle, sergiyle, sokakla, internet aracılığıyla, belki sadece kulaktan kulağa… Bana kalırsa pek fark etmiyor. Neticede iyi ya da kötü bir işin er geç varacağı yer zaten belli. Sahici değilse, zaten pek kimse yemiyor. Yine de internetin getirdiği kadar götürdüğü pek çok şey var tabii, daha da olacaktır uzun vadede.

Mesela?

İnternette herkes şair, herkes yazar, fotoğrafçı, eleştirmen, şarkıcı ve müzisyen! Hepimizi, istediğimiz her şeyi olabileceğimize inandıran garip, büyülü bir dünya halini aldı internet. Çeşitliliği, farklı fikir ve yaratımları, bu yaratımların özgürce ve olabildiğince yaygınlaşmasını gerçekten mutluluk verici, umut verici buluyorum. Diğer yandan bu gibi paylaşımların hemen her birinin, had ve hacimlerinden büyük sıfatlarla yayınlanışını, lanse edilişini endişeyle izliyorum. Demek istediğim; ard arda bin tane fotoğraf çekerseniz, içinden en az 510 tanesi zaten iyi çıkar ama bu sizi derhal “fotoğrafçı” yapmaz. Velhasıl yollar çok uzun, “olmak” zor, çileli ve hatta ütopik; kirlilik ise her alanda. Seçici olmak, değerlere adaletle yaklaşmak ise, okuyan, dinleyen, yaratan, bakan herkesin, hepimizin yükü. Kendimizi abartmayalım diyorum ben sadece. Kalpten konuşuyorsanız birileri mutlaka duyar.

Sizin yaptığınız da bu değil mi? O nedenle birçok isim varken, şarkılarınızla ve sesinizin rengiyle, yorumunuzla bir farklılık yarattınız. Böyle bakıldığında farklı olanın öne çıkması için internet bir kolaylık sağlıyor. Çok uzun süre beklemeyi ortadan kaldıran ve keşfedilmeyi kolaylaştıran bir durum.

Ben bu şarkıları hesapsız kitapsız yazdım ve yayınladım. Nereye varacaklarını hiç bilmeden, onları bir mevkiye koymadan. Evet, bana internet yardım etti. Herkes için başka yollardan, başka türlü gelişebilir mevzu.

Şarkı yazarlığı için iyi bir okuma yapmak da gerekiyor. Sizin okuma serüveniniz nasıl? Kimleri seversiniz? Sizi besleyen kaynaklar nelerdir?

Birçok şeyden besleniyorum tabii. Sinema, edebiyat ve müzik… Daha çok şiir okurum. Murathan Mungan, Yıldırım Türker, Cemal Süreya, Turgut Uyar… Yeni yeni Edip Cansever okuyorum. Umay Umay’ın kelimelerine de hep tutkundum.

Birhan Keskin’in de Zaman adlı şiirini şarkı yaptınız…

Aa evet, Birhan Keskin’i de pek çok seviyorum, erken üniversite yıllarımdan bu yana okuduğum, tutunduğum bir şairdir kendisi. Zaman da beni en etkileyen şiirlerinden biri. Neticede şiirler, bazı film sahneleri, birtakım anlık görüntüler zaman içinde hep bir şekilde şarkılara dönüştü.

Evet, görüntünün şarkılarına yansıdığını söyleyebilirim.

Buna sevindim. Arafta mesela, hayatımın bir döneminde sürekli gördüğüm bir rüya serisi üzerine yazdığım bir şarkı. O dönem hep aynı rüyayı görüyordum…

Hayatta aynı rüyayı görmek dersem?

Rüyasına bağlı. Benim tek rüyam vardı, o da uçsuz bucaksız bir biçimde, arsızca, “müzik”ti. Hayat bazen aynı şeye sürekli bakabilmenizi zorlaştırabiliyor.

Albümün genel konseptinde, kirlenme ya da kirlilik temasına sıklıkla rastlıyoruz. Elbette kirlenme, kirlilik hayatın her alanındaki bozulmuşlukla ilgili olarak da kullanılmış olabilir. Ama başka bir durum, psikolojik bir etkilenme de var gibi. Mesela anneniz çok mu titizdi?

Mutlu bir çocuktum, annemle ilişkimiz de çok iyidir. Ama evet, kendisi epey titiz ve baskın bir karakterdir. Sürekli bir şeylere dikkat etmek durumunda kalarak büyüdüm. Dolayısıyla o günlerden kalma, her şeye bir çeki düzen verme, düzeltme hali vardır bende.

O yüzden mi Yalçın Tosun’un şiirinde söylediği gibi uçurumdur anne?

Olabilir. Ama ben gizli yaramazdım, hani şu “yere bakan yürek yakan” dedikleri. Sonu ne olursa olsun, o uçurumdan sarkmayı da, düşmeyi de hep sevdim.

Yurtta kalmışsınız galiba öğrencilik yıllarında.

Üniversite için Mersin’den İstanbul’a geldiğimde üç buçuk yıl yurtta kaldım. Tertip ve düzenin yoğun olduğu ev ortamından, altı kişinin yaşadığı çok düzensiz ve temiz olmayan bir yurt odasına gitmek pek garipti. Başta çok zorlandım, alışmak uzun zaman aldı. Sonrasında ise karnaval havasında sürdü birçok şey. Yurt hayatı beni büyüttü, “birlikte yaşam” duygumu en uç noktalarda güçlendirdi neticede.

Şarkında “ihanet sadakatin tavrını sever” diyorsunuz. İhanet olmadan, sadakati öğrenemeyiz ya da tam tersi de denilebilir. İhanet ve sadakat birbirini besleyen şeyler…

En çok sadakatine en güvendiğimiz insanlara ihanet ederiz, gibi geliyor bana. İhanet gücünü sadakatten alır yani. Bunu düşünerek yazmıştım o cümleyi.

Siz sadık biri misiniz?

Evet, fazlasıyla.

Sadakatin tavrında beklemek de yok mudur?

Doğru, bugüne kadarki hayatım beklemekle geçti!

Bu bir anlamda boyun eğmeyi de beraberinde getirmez mi? Ya da sadakatin bağlılıkla olan ilişkisine bakabiliriz. Bir şeye bağlanabilirsin ama sadık olmayabilirsin; evlilik veya şirket ortaklığı gibi. Bu örnekler çoğaltılabilir. İhanet üzerine şimdi kimin yazdığını hatırlamadığım bir inceleme yazısı okumuştum. İhanet, verili olana uymayarak gerçekleştirilen bir başkaldırı olarak da değerlendirilebilir diye ifade edilmiş yazıda. Ne dersiniz?

Bilmem ki, olabilir; ama bu yalnızca şahane bir kılıf da olabilir. Başkaldırının da türlü yolları ve açıları var ne de olsa.

Öteki adlı şarkınızda ötekileştirilmekten ya da farklı olanın kabul edilmemesinden söz ediyorsunuz. Bugün sanki herkes biraz öteki olma durumunu yaşamıyor mu?

Hepimiz bir yanımızla birbirimizin ötekisi haline geldik. Kendinden olmayana zulmeden zihniyetin insanlığa ettiği bu. (şarkı da bunu lanetliyor) Oysa ortada sadece birtakım kimlik bilgileri mevcut. Asıl kriterler vicdan duygusu, insan sevgisi gibi şeyler olmalı. Öteki’yi Hrant Dink’in öldürülüşü üzerine yazdım ve –her konserde de aynen dediğim gibi onun nezdinde, fikirleri, etnik kimlikleri, farklılıkları sebebiyle baskı ve zarar gören bütün herkese adadım.

Albüm melodik açıdan çok renkli. Ege bölgesinden, balkan müziğinden etkiler var. Ama bir taraftan da çok hüzünlü şarkılar bunlar. Şarkıları hüzünlü yapan, müziklerinden çok sizin sesiniz…

Goran Bregovic ve Balkan müziğinin etkisi bende hayli fazla; aynı şekilde rembetiko, fado gibi diğer ülke müziklerinin de… Mandolin, akordeon, keman çok sevdiğim enstrümanlar; hikâyenizi bir coğrafyadan diğerine sürüklemenizi hızlandıran, bunu yaparken kendi asırlık hüzünlerini de zaten beraberinde getiren… Birden fazla anlatma şekli içeren ve tamamında iyikötü hayatın her anından izler taşıyan bir albüm yapmaya çalıştığım için Ege ve Balkan ezgili şarkıları albüme özellikle koydum. Öbür türlü gereksizce çok karanlık olabilirdi. Hüzne gelince, evet, dinleyicilerden de aynı yorumları duyuyorum. Neşeli şarkılar size hiç yakışmıyor, diyen bile var. Olabilir, ben de kendimi mutlu, neşeli şarkılar söylemeye çok yatkın görmemekle beraber, sürekli ağlamaklı şarkılar söylemeyi de bir nebze palavra buluyorum.

Albümde iki farklı dönemin izleri var. Bu nedenle albümü dinlerken de sanki iki ayrı bölüm varmış gibi dinledim. Öteki adlı şarkıdan sonrakiler başka bir ruhla söylenmiş, yazılmış hissini doğuruyor. Zaten şarkıların altında tarihler ve semtler var. Gerçi aralarında çok uzun zaman dilimleri olmasa da, kronolojik olarak bir bilgiye de ulaşıyorsunuz. İşin açıkçası, her ilk albüm ya da ilk kitap, az çok biyografik özellikler taşır.

Buna kesinlikle katılırım. Albüm bugüne kadarki ömrümün ufak bir özeti gibi. Albümdeki en eski şarkı Arafta ama onun öncesinde de yazdığım ve sonradan neredeyse tamamını elediğim, yok ettiğim bir sürü şarkı var. Onlar da önemliydi, olmasalardı bu şarkılara varamazdım. Bu yüzden albüm birbirine ekli, görünen ve görünmeyen sayısız halkanın bir araya getirdiği bir zincirler bütünü gibi. Şarkıların yazıldıkları yeri ve tarihi kaydetmek konusunda ise epey takıntılıyım. Mekânlar da var o notlarda. Mesela, Cihangir kahvehanesi gibi. Sanıyorum şarkı mekânı, mekân şarkıyı hatırlatsın istedim insanlara.

Deniz Durukan

Fotoğraflar: Özgür Biber

Subscribe
Notify of

6 Comments
oldest
newest most voted
Inline Feedbacks
View all comments
12 years ago

Bugüne kadar okuduğum en iyi Mabel Matiz röportajlarından biri.
Deniz Durukan ve Mabel’e teşekkürler.

burcu yıldızer
12 years ago

Benim tek rüyam vardı, o da uçsuz bucaksız bir biçimde, arsızca, “müzik”ti. diyen bir müzisyen. Bence çok hoş. Arsızlık kelime anlamı itibariyle biraz insanı tedirgin etse de burada bir insanın rüyasıyla birleşince güçlü bir anlam oluşturmuş. Birkaç ay öncesinde keşfettiğim bir grup. Tabii o zamanlar Filler ve Çimen’i belki de diğer herkes gibi daha çok dinlemiştim. Uzun yıllar boyunca dinleyicisiyle buluşacak bir grup olduğuna inanıyorum. Bu tek düze giden müzik piyasasında onlara ihtiyacımız var. Onu da ben buraya ekleyeyim. Deniz Durukan’a da bu güzel röportaj için teşekkür ederim.

Ne diyorlardı:

Firarlar yakalanmak için…

http://fizy.com/#s/1tryo1

12 years ago

Son zamanlarda severek dinlediğim Mabel Matiz’i daha yakından tanıma fırsatı buldum. Röportaj oldukça iyi ve akıcı olmuş, teşekkürler.

12 years ago

fotoğrafçılar hakkında çok doğru söylenmiş. seviliyorsun, Mabel!