Egoist okur

Yıldızlara bakmaya gitmek

“Çok uzaklardan, bilge çocukların kendi gezegenlerinden gelip düştükleri çöllerden geldim. Ben o çocuklardan kendi gülünü bulmanın ve sevmenin anlamını sezdim. Sembollerden değil de şuradan sevmenin, seversen doğru sevmenin, doğru sevmek için kendine doğru olmanın gerektiğini öğrendim. Şu kapıya geleli ne kadar oldu ki? Hiç. Ama öyle böyle değil, bende bütün bunlar tesadüflerin en güzeli gibi karşılık buldu. Belli ki benim gülüm yıldızlara bakmaktan geliyor. Belli ki ben o gülü seveceğim. Sayılardan hoşlanan büyükler gibi olmayacağım. Yaşını boyunu kilonu sormayacağım. Merak da etmeyeceğim.”

Hande Şarman

hande-sarman-egoistokur-kucuk-prens

Yıldızlara bakmaya gitmek

Bir varmış bir yokmuş. Zamanın birinde bir yerde yıldızlara bakmaktan gelen bir kadın varmış. Geldiği yer büyülü, güzel, romantik ve anlamlı olduğu için şimdi etrafındaki pek çok şey hiç de ilgisini çekmiyormuş. Ancak gelişinin üzerinden o kadar uzun zaman geçmiş ki kendisini sıradan bir ölümlü gibi düşünüyor, kafasında anılarını ancak doğduğunu sandığı o günden bu yana toparlayabiliyormuş. Birçokları gibi… hem eskiye dair bir şeyleri seziyor hem de güçlü bir şekilde inkar ediyormuş. Hem de kendisine!

Sık sık bunalır, varlık sebebinin ne olduğu, neden yaşadığı gibi sıradan sorulara takılmamak için insanlarla ilgilenirmiş. İnsanlar bu sıradan sorulardan çok daha sıradan davranmasalar aslında çok da ilginçlermiş. Sadece gerçekten ilginç ve orijinal olmaktansa öngörülür olmayı tercih etmek evrensel bir modaymış. O, hiç değilse bunu bilirmiş.

İnsanlarla iletişim kurmak için fal bakmayı seçmiş. Kendi yaptığı kartlarla, taşlarla, rüzgarla, kahveyle çayla suyla. Ne de olsa yıldızlara bakmaktan gelen biriymiş, yıldızları anlar yorumlarmış. İnsanlar da yıldızlara bakmayı böyle bir şey sandığı için bu kadına bayılırlarmış. Nooolur bi yıldız falına baksaymış! Bakmaz olur muymuş, söyleyecekleri varmış. Söylemeyi seviyormuş. Ona anlatacak hikaye, dinleyecek birileri olsunmuş. Rahatça oturur, ezbere bildiği yıldızlara bakar gibi yapar, taşla mı kartlamı her ne aracılığıyla anlatası geldiyse o şekilde pıt pıt pıt anlatıverirmiş. Tereddüt etmez ama aceleye de getirmez, çok umutlandırmaz ama korkutmaz, fazla övünmez ama bildiklerini nasıl bildiğiyle ilgili gizemli bir hava yaratmayı da ihmal etmezmiş.

Günlerden bir gün evde kabak çekirdeği çitlerken kapıya vurulduğunu duymuş. Eteklerini şöyle bir silkeleyip kedilerine seslenmiş: “tekir mekir, sarman oddman, dusty bilgi ayak altından çekiliiin!”

Kapıyı açar açmaz karşısında binyıllardır tanıdığı o adamı görmüş! O işte! Zihninden yüzlerce şey aynı anda geçivermiş.

Bu o. O kim. İşte o. İşte sensin. Tanıyorum. Çok iyi tanıyorum. Tanımıyorum. Hiç tanımıyorum. Bu kim ki. Tanıdığıma sevindim. Sen misin. Neredeydin.Ah kalbim. Nerelerdeydin. Hoşgeldin.

“Hoş geldiniz” demiş sadece. Tabii.

“Hoş bulduk” demiş Adam da.

Kadın’ın aklından yine yüzlerce şey geçmiş. O yüzden de kapıyı, kapısını ilk kez sonuna dek açmış.

O arada bir şey konuşuldu mu, bir bakışma oldu mu orası biraz sisli, biraz rüya gibi bir şey, biraz baş dönmeliymiş. Ama herkes birbirinin kokusunu alıyormuş, herkes birbirini iliklerine kadar hissediyormuş.

Kediler? A tabii her şeyin farkındalarmış, ancak her zamanki gibi hiçbir şey umurlarında değilmiş. Şöyle bir an üçü de kuyruklarını titretmişler, havayı koklayıp mırıldanmışlarmış.

Kadın’ın tüm dikkati havadaki enerjideymiş, ilk kez tereddüt etmiş. Bu hiç tanımadığı ama çok iyi tanıdığı Adam’a ne diyecekmiş? Nasıl diyecekmiş? O neden buradaymış? Sorusu neymiş? Kadın, cevabı, ona göre bilebilecekmiymiş?

Bir çeşit zaman geçmiş. Aralarından değil, içlerinden. Az değil çok değil, ağır değil hafif değil. Zaten o an öyle değişikmiş ki her şey.

İlk Adam konuşmuş: “Sizin yıldızlara bakmaktan geldiğinizi söylediler.”

“Evet” demiş Kadın. “Uzun zaman oldu, oraları hiç anımsamıyorum artık. Neden, ne oldu ki?”

“Öyle diyorlar ama bilemedim. Bilmek istedim. Gerçekten görmek istedim. Yıldızlara bakmaktan da gelinir mi diye merak ettim. Cidden bunu merak ettim. Yani, ama öylesine boş boş yıldızlara bakmaktan söz etmiyoruz, değil mi?” demiş Adam.

“Yıldızlara bakmanın neresi boş? Hiç öyle şey olur mu” diye cevaplamış Kadın. Biraz kırıldığını fark etmiş. Sesi de titremiş.

“Aslında onu demek istemedim. Tam da anlatamadım. Bir dakika peki şimdi siz aslında nereden geldiğinizi çok iyi biliyorsunuz. Öyle değil mi? Yani biz faniler gibi doğdum büyüdüm işte demezsiniz mesela?”

Kadın’ın içi umut dolmuş bu defa. Bir cümleyle solup bir cümleyle çiçeklenmek ne acayip şeymiş!

Kadın’ın kafasından yine bir sürü şey geçmiş bir anda.

Gitmek istiyor. Merak ediyor. Kalmak istiyor. Korkuyor. Yıldız diyor. Kendisine fani diyor. Faniliğin kötü olduğunu düşünüyor. Ona yıldızları mı göstersem. Kendim yıldızlara mı baksam. Yıldızlara bakmaya mı gitsem. Yıldızlara bakmaya mı gitsek. Yıldızlara bakmaktan birlikte mi gelsek. Hiç mi dönmesek. Birlikte mi gitsek.

“Birlikte mi gitsek?” Bu defa da bu soru dökülüvermiş dudaklarından.

Adam gülümsemiş. Sonra duraksamadan konuşmuş: “Çok uzaklardan, bilge çocukların kendi gezegenlerinden gelip düştükleri çöllerden geldim. Ben o çocuklardan kendi gülünü bulmanın ve sevmenin anlamını sezdim. Sembollerden değil de şuradan sevmenin, seversen doğru sevmenin, doğru sevmek için kendine doğru olmanın gerektiğini öğrendim. Şu kapıya geleli ne kadar oldu ki? Hiç. Ama öyle böyle değil, bende bütün bunlar tesadüflerin en güzeli gibi karşılık buldu. Belli ki benim gülüm yıldızlara bakmaktan geliyor. Belli ki ben o gülü seveceğim. Sayılardan hoşlanan büyükler gibi olmayacağım. Yaşını boyunu kilonu sormayacağım. Merak da etmeyeceğim. O çocuklardan birinin, en sarışınının dediği gibi, “Madem ki yıldızlara sahip olmak benden önce kimsenin aklına gelmedi, yıldızlar benimdir, diyeceğim. Ne dersin?” *

Bazı soruların cevapları verilmiştir, bazıları diğeri için cehennemi bile göze alacaktır, bazılarının üç kedisi de olsa tası tarağı toplayıp “o”nunla gidecektir. Kadın da Adam’la birlikte gitmiş. Tekir mekir, sarman oddman, dusty bilgi de onlarla gitmiş. Yıldızlara bakmaktan gelmemişler. Bir daha o sıradanlığa dönmemişler. Birlikte ve mutlu kalmışlar. Çünkü zaten bir defa Kadın yıldızlara bakmaktan gelmiş, bir defa Adam da “Yıldızlar benimdir” demiş. Bu masal da burada bitmiiiiş.

Hande Şarman

*Küçük Prens’ten alıntıdır. Masalın bir kısmı Küçük Prens’ten ilhamla yine Küçük Prens’e ithaf edilmiştir.

Subscribe
Notify of

0 Comments
Inline Feedbacks
View all comments