









Modernizmin en parlak döneminde yaşamış, Virginia Woolf’un yakın dostu olmuş, dahası hem şiir hem de roman alanında çarpıcı eserler vermiş, şiirleriyle bir anlamda T.S. Eliot’a yol göstermiş olan Hope Mirrlees’i ve tek romanı Sisler İçindeki Lut’u okumak, edebiyat tarihine, yok sayılanların gözünden bakmak anlamına geliyor. Kanonun görmezden geldiği bu unutulmuş yazar kadın aracılığıyla, daha başka […]
Read More
Polisiyeler, genellikle bir cinayetin peşine düşer. Bir ya da birkaç kurban, yerine göre bir ya da birkaç katil, bolca ipucu ve sonunda “İşte bu, baştan anlamalıydım!” dedirten bir çözüm olur bu romanlarda. Josephine Tey’se Zamanın Kızı romanında polisiye kalıplarını öyle bir ters yüz ediyor ki, elimizde gene bir cinayet var ama ceset tam beş yüz […]
Read More
Sandra Gilbert ve Susan Gubar’ın, günümüzde bir çeşit kült mertebesine erişen Tavan Arasındaki Deli Kadın kitabına bakalım mı? İki yazar, bu cesur kitapta çok temel bir soruya cevap arıyorlar: Kadınlar tarih boyunca hangi odalarda yazdılar ve hangi odalarda susturuldular? Her feministin ilham ajandası: Anne Taintor The Madwoman in the Attic: The Woman Writer and the […]
Read More
Yaklaşık 30 yıl önceydi, Nesrin Topkapı’yla bir röportaj yapmıştım. Sağda solda onu tanıyanları bulmuştum ilkin. Kendisine hayran olan Amerikalı bir çevirmen, “Yüzüne bakınca güzel olup olmadığını aklınıza bile getirmiyorsunuz ve hep o yüze bakmak istiyorsunuz,” demişti Topkapı için. Ben de çaylak bir gazeteci adayı olarak bu çok özel kadına hayatını, dans tutkusunu ve daha bir […]
Read More
“Çocuklar da bizimle aynı dünyada yaşıyor ve onlar da bizim gibi acı çekiyor, kaybediyor, seviyor, umut ediyor. Bu dünyanın karmaşıklığını, başka bir deyişle güzelliğini ve vahşetini yansıtan bir hikâye anlatmak bana sorarsanız çocuklara duyduğumuz saygının bir ifadesidir. Onlara gerçeği borçluyuz.” Kate DiCamillo, çok ama çok sevdiğim birkaç çocuk kitabının yazarı. Winn-Dixie Sayesinde, Despereaux’nun Öyküsü ve Sihirbazın Fili’ne bayılıyorum […]
Read More
László Krasznahorkai, 2025 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi ve ben onu ilk kez dün okumaya başladım. Bu yazı da Nobel hatırına biraz hızlı yazıldı, olsun. Şahsen ben tanımadan sevdim László Krasznahorkai gibi söylemesi pek zor bir ada sahip bu yazarı, en çok da çevirmenlerle ilgili 6. maddedeki o bilgiye bayıldım. Unutmadan; 10. madde Tarkanlı, Mustafa Sandallı. Nobel meselesi: […]
Read More
Homeros’un Odysseia’sını ve oradaki Penelope’yi hatırlayalım önce… Uzun bir yolculuğa çıkan ve herkesin öldü sandığı kocası Odysseus’u bekleyen çilekeş Penelope, taliplerini oyalamak için bir kumaş dokumaya başlar. Kiminle evleneceğine bu kumaşı tamamladıktan sonra karar verecektir. Tabii aslında taliplerine bir oyun oynamaktadır, geleceğine yürekten inandığı kocasını bekleyecek, o arada da elinden geldiğince zaman kazanacaktır. taliplerinden birini […]
Read More
Bloomsbury Topluluğu, Odeon’daki Stratford, Mandarinler, İşaretler, Algonquin Yuvarlak Masa Topluluğu, Harlem Rönesansı, Şubat Evi, Güney Yakası Yazarlar Topluluğu, Florida Topluluğu, Dereotlu Hıyar Turşusu Kulübü… Üyeleri arasında Virginia Woolf’tan J. R. R. Tolkien’a, Ernest Hemingway’den Richard Wright’a sayısız büyük edebiyatçı bulunan on ayrı topluluktan bahsedeceğiz. Gelin her birine kısaca bir göz atalım ve onlarla aynı dönemde […]
Read More
Cesur, duyarlı, incelikli ve gerçek bir hikâye anlatan Önden Üç Bilet elime geçtiğinde yalnızca bir okur olarak değil, yazarı yakından tanıyan biri olarak da sarsıldım. Romanın yazılış sürecine uzaktan da olsa şahittim, ayrıca Gülsel Ceren Güneş’in güçlü ve yaratıcı karakterini, bulaşıcı cesaretini, edebiyata duyduğu tutkuyu biliyordum. Onu ilk tanıdığım günden bugüne dilinin olgunlaştığını, sesinin berraklaştığını […]
Read More
Bu Kimin Cesedi ve Şüphe Bulutları gibi kitapları bizde de yayımlanan Dorothy L. Sayers’ı tanıyor musunuz? En büyük polisiye yazarlarından biri olmakla kalmıyor kendisi, aynı zamanda tutkulu bir Dante çevirmeni olarak da hatırlanıyor. Son yıllarda yeniden keşfedilmesi memnuniyet verici. Onunla ilgili söyleyebileceğim iki şey var: Birincisi, romanlarında kadınların entelektüel yaşam hakkının güçlü bir savunucusu olarak öne […]
Read More
Shakespeare’in onunla aynı yeteneklere sahip bir kız kardeşi olsaydı onu gene de tanır mıydık? Mücevher değerindeki Kendine Ait Bir Oda’nın yazarı Virginia Woolf’a göre cevap açık: Hayır, ne münasebet, tanımazdık elbette! Hem zaten Shakespeare’in bir kız kardeşi olsa ne tiyatroyla ilgilenmesine, ne sahneye çıkmasına, ne de yazmasına izin verilirdi. Muhtemelen daha 17 yaşına gelmeden evlenip sürüyle […]
Read More
T.S. Eliot’un Can Yücel’in Mr. Prufrock’tan Aşk Türküsü adıyla çevirdiği şiirini, gene Can Yücel’in çevirisinden hatırlayalım: “…Elbet de bulunacak vakit kaysın diye yol boyunca sarı duman pencere camlarına sürterekten sırtını; bulunacak vakit, bulunacak vakit yaklaştığın çehrelere yakışacak bir çehre takınmana…” Ya şimdi size sadece Prufrock’ın değil, bizzat Eliot’un da kendine yaklaştığı çehrelere yakışacak yeni çehreler aradığını, mesela yüzünü […]
Read More
Alice çevirmek meselesiyle ilgili yazımın ikinci bölümüne geldi sıra. Sadece Alice çevirilerimi değil bu yazımı da mutlaka okuyun. Sayısız dilsel ve kültürel zorluğu barındıran Alice Harikalar Diyarında’nın niçin rahatlıkla bir çevirmenin kâbusu sayılabileceği üzerine kafa yormuştuk ya, bu kez gerçek, unutulmuş, uydurulmuş ve varsayımsal 174 dildeki bazı Alice çevirmenlerinin uyguladıkları stratejilere göz atıyoruz… Varsayımsal bir dile […]
Read More
“Sevgili dostum, sanırım artık anlamışsınızdır, evinizde tesadüf eseri bulunuyor değilim.” Böyle diyor Edmund de Waal tam 58 mektup yazdığı “dostu” Kont Moïse de Camondo’ya. Neden orada olduğunu romanı okurken öğreneceksiniz. De Waal, Camondo’ya Mektuplar romanında, zengin, kültürlü ve “Avrupalı” olmanın güvenli illüzyonuna kapılan Osmanlı kökenli bir Sefarad bankacı ailenin hikayesi aracılığıyla Avrupa belleğinin ikiyüzlü kayıtsızlığını sorguluyor. Camondo’ya […]
Read More
Masumiyet Müzesi’ni gezerken yanımdaki arkadaşıma “İlk kez bir romanın içinde dolaşıyorum,” demiştim. Orhan Pamuk’un romanını okumak güzeldi, evet ama içinde dolaşmak da harikaydı. İnternette rastladığım bir anket de aynı histen yola çıkarak hazırlanmış. Yeni değil aslında, on küsur yıl öncesinin anketi. Fakat Camondo’ya Mektuplar dolayısıyla bu tarz küçük müzeler üzerine düşündüğüm bir dönemde okuyunca Egoist […]
Read More
Bugünlerde annemin bana bıraktığı başkaları için önemsiz ama benim için dünyalara değecek hazineyi hayalimde küçük bir müzeye dönüştürmekle meşgulüm. Bunda Edmund de Waal’in Camondo’ya Mektuplar romanını okuyup çevirmiş olmamın da etkisi vardır muhakkak. Çünkü roman İstanbul’dan Fransa’ya göç eden Camondolar ve Nissim de Camondo Müzesi’nin hikayesi aracılığıyla bireysel belleğin ve o belleği somutlaştıran küçük müzelerin […]
Read More
Seyahat etmeyi çok seven Sayım Çınar, kendi gibi seyahat etmeyi çok seven Burçak Gönül’le, Ayağımın Tozuyla Aşk romanını konuşmuştu. Roman çağdaş bir Külkedisi masalı anlatıyordu, tek farkla: O iyi bildiğimiz masal bu romanda yazarın gezi notları ve dünyanın dört bir yanından topladığı yemek tarifleriyle birleşiyordu. Sayım’cığım bu romanın Laura Esquivel’in ünlü Acı Çikolata’sıyla akraba denebilecek […]
Read More
Bir süredir bunun olacağını seziyor hatta neredeyse biliyordum. Kaç kez aramayı düşündüm ve kaygıya benzer bir his bana engel oldu. Kaybettiğimiz Pınar Kür, benim için Asılacak kadın gibi müthiş sarsıcı, insanı allak bulak eden bir romanın yazarıydı her şeyden önce, bir de sevgili Jean Rhys’ın çevirmeni… Çok üzgünüm. Asılacak Kadın, Yarın Yarın, Akışı Olmayan Sular, […]
Read More
Biricik Trevanian’ımızın bir zamanlar, yani romancı olmadan ve ABD’yi terk etmeden önce Rodney Whitaker olan gerçek adıyla üniversitede sinema dersleri verdiğini biliyoruz. Peki ne düşünüyordu sinema sanatına dair, hangi filmleri seviyordu? Eh, onları da aşağıda okuyabilirsiniz. Bu arada ben elbette hizmette kusur etmiyorum ve en sona Whitaker’ın yıllardır peşine düşülmüş efsane kitabı The Language of […]
Read More
Çok satan kitaplar ille kötü olmak zorunda diye düşünmediğimden dünyada çok okunan yazarlardan Janet Fitch’i şahsen seviyorum. Bilhassa ilk romanı Beyaz Zakkum‘u epey seviyorum. Şöyle böyle bir 20 yıl olmuştur okuyalı ama son cümlenin etkisi hala duruyor bende. Dolayısıyla Fitch’ten bir yazma dersi görünce dayanamadım çevirdim. Yazarın karaktere nasıl davranması gerektiği konusundaki tavsiyesine ise resmen bittim. […]
Read More
George Sand ve Agatha Christie’nin ortak noktası ne olabilir. Mutfakta da harikalar yaratmaları elbette. işte kendilerinden üç tarif. Agatha Christie’den Somonlu Börek Malzemeler 300 g taze somon 3-4 taze soğan 4 dal maydanoz 20 g ekmek içi 20 g sosis 1 hazır milföy hamuru 1 yumurta sarısı Et suyu, tuz, karabiber Yapılışı Somonu derin bir […]
Read More
Gene Nabokov’layız. Gene çeviri üzerine düşünüyoruz. 1955 yılında hayatının projesi saydığı Onegin çevirisini tamamladığında New Yorker dergisine bir şiir göndermiş ve bir ad bile koymadığı bu şiir aracılığıyla “harcıâlem” çevirisi için Puşkin’den özür dilemişti. Ben de işte şimdi o şiiri çevirmeye cüret ettim, “Hepsi diken, ama akraba senin gülüne,” dizesinin çeviride sadakatin doğasına ilişkin çok şey söylediği […]
Read More
“Ne zaman dünyayı anlamayı bıraktık? Hiroşima ve Nagasaki’yi yerle bir eden atomları bir generalin yağlı parmakları değil, elinde bir avuç denklem olan bir grup fizikçi parçalamıştı. İnsanlığın sonunu insanlığı kurtarmayı amaçlayan fikirler mi getirecek?” Benjamín Labatut’ın dilimize Saliha Nilüfer’in çevirdiği kitabı Arsız Yeşillik‘in arka kapağında bunlar yazılı. Kitap, bilim, deha ve delilik arasındaki ilişkiye odaklanıyor. Bir de […]
Read More