3 TAVSİYE: Kurbağalar, Büyükanneler ve Hüseyin Rahmi
Posted by gülenay börekçi on April 16, 2016 · 1 Comment
Doris Lessing’in bizi davet ettiği 4 yüzleşme hikayesi bir arada… “Büyükanneler”, Kırmızı Kedi Yayınları…
Tabiatın Ayhan Geçgin, Behçet Çelik ve Barış Bıçakçı’ya ve onlar aracılığıyla bize anlattıkları… “Kurbağalara İnanıyorum”, İletişim Yayınları.
Okurla yeniden buluşan Hüseyin Rahmi Gürpınar külliyatı. İlk 15 cilt, Papersense Yayınları.
BÜYÜKANNELER: Doris Lessing’den 4 kısa roman
2007 Nobel Edebiyat ödülü sahibi Doris Lessing, 2013’te ölmüştü. Çağımızın en üretken yazarlarından biri olan Lessing’in dört novella’sından (kısa roman) oluşan yeni bir kitabı Kırmızı Kedi Yayınları’ndan çıktı.
Kitabın adı, “Büyükanneler”. Bu, aynı zamanda dört novella’dan birinin de adı. Şaşırtıcı ve cüretkâr bir hikaye anlatıyor. Açıkçası, tabuları acımadan doğrayıp biçen bu türden bir şeye uzun zamandır, belki de Pasolini’nin filmlerinden, mesela Teorema’dan bu yana rastlamamıştım. Lessing ile Pasolini’nin üslupları çok başka elbette ama bu iki büyük yaratıcı da sizi “Neler oluyor?” duygusuyla öylece bırakıyor. Kısaca özetlersem; çocukluk yıllarından beri yakın arkadaş olan iki kadın ilerleyen yıllarda birbirlerinin oğullarına âşık olurlar. İlişkileri uzun yıllar boyunca, kendilerinden epey genç olan bu erkekler başkalarıyla evlendikten, çoluk çocuk sahibi olduktan sonra da devam edecektir. Ta ki bir gün bu iki tuhaf aşk, başkaları tarafından da fark edilinceye kadar…
Gençliğin yüceltildiği çağımızda dikkat çekecek kadar güzel, cazibeli ama işe bakın ki “yaşlı” iki kadının hikayesini, okuru ters köşeye yatırarak anlatan bu küçük novella, “Kutsal annelik, bir kadının cinselliği tamamen rafa kaldırmasını gerektirir?” sorusunu da sorduruyor satır aralarında. Hem de hepimize acayip gelecek türden bir ilişki biçimi aracılığıyla… (Başrollerini Robin Wright ve Naomi Watts’ın paylaştığı “Adore” adlı bir film uyarlaması da var.)
“Büyükanneler” adlı kitaptaki diğer üç novella’ya gelince; Lessing “Victoria ve Staveney Ailesi”nde, yoksul bir siyahi kadının zengin -ve beyaz- bir erkekle yasak ilişkisinden olan kızıyla ilgili kurduğu hayalleri ve geleceğe dair korkularını anlatıyor. Distopya türündeki “Yaşlı On İki”de, mükemmel bir yönetim biçiminin geliştirildiği bir dünyada bile çöküşün er geç –yine insanın zaafları yüzünden- yaşanacağını söylüyor. “Aşk Çocuğu”nun esas karakteri ise, II. Dünya Savaşı’nda cepheye giderken evli bir kadınla kısa bir ilişki yaşayan, saf aşkın peşindeki bir asker.
Lessing hem her birini sert ve yakıcı yüzleşme anlarında yakaladığı karakterlerle tanıştırıyor bizi, hem de eşsiz bir duyarlılıkla çeşitli insanlık hallerini tasvir ediyor. Bu güzel novella’larda, aşk ve sadakat, hayaller ve hayat arasındaki çelişkiler de var, toplumsal adaletsizliğin farklı ve en sinsi biçimleri de.
KURBAĞALARA İNANIYORUM: Doğa bize ne anlatıyor?
İletişim Yayınları’ndan çıkan “Kurbağalara İnanıyorum”, Barış Bıçakçı, Behçet Çelik ve Ayhan Geçgin’in e-posta yazışmalarından oluşuyor. Bazıları gecenin zifiri karanlığında, bazıları şafak sökerken yazılan bu mektuplarda kimi zaman toplumsal bir mesele tartışılıyor, kimi zaman çok sevilen bir yazardan veya kitaptan bahsediliyor.
Kitabın adını veren kurbağaları Ayhan Geçgin bir mektubunda anlatıyor: “Kurbağaların özelliği, nehirlerin kuruduğu mevsimlerde toprağın derinliklerine gömülüp ölüm uykusuna yatmalarıdır. Tüm bedensel işlevlerini en aza indirip ölüme en yakın halde yağmur mevsiminin gelmesini beklerler. Ve yağmurlar nehirlerin yatağını doldurmaya başladığında, ölüler ülkesinden dönerek on binlerce ağızdan şarkılarını söylemeye başlarlar.”
Yeniden yaşayabilecek hale gelene kadar kendilerini geçici olarak “öldüren” ve tehlike geçince “dirilen” kurbağaların hikayesi müthiş, değil mi? “Kurbağaların sesi ne der?” diye soruyor Geçgin. “Bana kalırsa şairlerin atası Orfeus’un şarkısının aynısını: ‘Hayatı kutsuyorum, hayatı yüceltiyorum…’ Yeryüzü, yeryüzünün ezgisinden ayrı bir şey değildir. Ses, sanki bir dünyadan ötekine durmaksızın geçen şeyin, bir dünyanın içinden ötekine akanın, yani değişmenin, dönüşmenin, yenilenmenin, kısaca ‘hayat’ın bir amblemidir. Edebiyatın işi de tıpkı kurbağaların yaptığı gibi, yeryüzünün sesini işitilir kılmaya çalışmaktan başka bir şey değildir.”
“Kurbağalara İnanıyorum”, üç edebiyatçının dilinden edebiyata ve hayata bir methiye.
HÜSEYİN RAHMİ GÜRPINAR külliyatı
Edebiyatımızın hakkı yenmiş, kıyıda köşede unutulmuş eserlerini güzel kapaklar ve titiz baskılarla yayınlayan Papersense son olarak Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın külliyatını basma kararı alarak ilk 15 cildi çıkardı. Diliyle, üslubuyla eskimeyen bu büyük yazarın romanları bu kadar güzel bir sunuşla, üstelik deri ciltli olarak yayınlanmamıştı doğrusu.
Hüseyin Rahmi için Ahmet Hamdi Tanpınar, “Türk romanında hakiki konuşma onunla başlar. Onda her cins konuşma vardır. En büyük kuvveti, insan yaratmasını bilmesidir. Kahramanları kitabın ortasında tabii muhitlerinde imiş gibi yaşarlar. Vakıa biraz fazla saçılıp dökülürler; fakat yaşarlar. Edebiyatımıza sokak onunla girmiştir” demiş.
Okumak için önce yazarın, “matbuat caddesine attığı ilk adım” olan “Şık”ı seçtim. Kitabın dokunaklı yayınlanış hikâyesini ise bir arkadaşımdan öğrendim.
Hüseyin Rahmi’nin 12 yaşındayken yazdığı “ilk göz ağırısı” büyük Aksaray yangınında yanıp kül olmuş. 25 yaşına geldiğinde, yani 1889’da, bir modern zamanlar eleştirisi olan “Şık”ı yazmış. Biten parçaları da Ahmet Mithat Efendi’ye yollamış. Dönemin bu popüler muharriri okuduklarından öyle etkilenmiş ki gazetedeki sütununda bu yarım romanı göklere çıkaran bir yazı kaleme almış, sonra da yazarını matbaaya dâvet etmiş. Hüseyin Rahmi hayran olduğu muharririn huzuruna tir tir titreyerek çıkmış. Ahmet Mithat ise, karşısında ufak tefek, mahcup bir çocuk görünce yalan söylediğini düşünerek hiddetlenmiş. Yalancılıkla suçlanan gencin tutamadığı gözyaşları anlatmış ona gerçeği. Ve roman Tercüman-ı Hakikat Gazetesi’nde tefrika edilmiş.
Gülenay Börekçi
Bunlar da ilginizi çekebilir :
Filed under vitrin, yeni kitaplar · Tagged with Ayhan Geçgin, barış bıçakcı, behçet çelik, doris lessing, egoistokur, gülenay börekçi, Hüseyin Rahmi Gürpınar, iletişim yayınları, kırmızı kedi, papersense
Okumak için önce yazarın, “matbuat caddesine attığı ilk adım” olan “Şık”ı seçtim. Kitabın dokunaklı yayınlanış hikâyesini ise bir arkadaşımdan öğrendim.