Ah İstanbul’un aşkından…
Posted by gülenay börekçi on December 9, 2012 · 3 Comments
“İçli içli bir aşk benim için İstanbul, ne bakması ne okuması ne kavuşması ne de keşfetmesi bitmeyen bir aşk. Her Galata Köprüsü’nden geçtiğimde yeniden ve yeniden tazelenen bir aşk. Ellerimden kayıp gidecek bir daha hiç dönmeyecek gibi seviyorum bu şehri.”
Arzu Akgün İstanbul kitaplarını yazdı. İstanbul denince akan sulan durur, bu yüzden lafı kısa kesiyor ve Arzu’nun yazısıyla baş başa bırakıyorum.
Okuma tavsiyeleri
Ah İstanbul’un aşkından…
Dalıp gittiğim bir kitapta İstanbul’un 50 yıl, 100 hatta bazen 1000 yıl önceki halini okuyorum. O çok aşık olduğun adam sanki sana gelmeden önce bütün heveslerini başka bir yerlerde bırakmış ve sen ne yapsan aşkınız aynı coşkuyla yeniden yaşanamazmış gibi hissedersin ya öyle bir kıskançlık kaplıyor içimi. Bütün o imparatorluklardan bana kalan bu kadar diye kırılıyorum. Bazen tesadüfen bir köşeyi dönüyorum, birden yükseliyor karşımda tarih. Nereye gitmiş o meydanlar? Neden ara sokaklarda kalmış bunca nakış bunca dua diye tekrar kitaplara bakıyorum. Her resim her fotoğraf her gravür her tasvir yeniden bilmediğim bir şeyi özletiyor bana. Her şeyin giderek birbirine benzediği bu yerde tarihten de masaldan da aşktan da uzak bir yere düşüyorum. Düştüğüm yerden yine kitaplar kaldırıyor beni. Hala okumak ve hayal etmek var en azından.
Bütün yaz Reşad Ekrem Koçu’nun İstanbul Ansiklopedisi’nin içinde gezindim durdum. Nasıl güzel anlatmış sokak sokak, kapı kapı, oda oda… Ayasofya da var içinde, bir rüya tabircisinin “rüyalarınız hüsnü suretle tabir edilir” diye verdiği gazete ilanı da, Abdülhamit’in hayatı da var, Abdülhamit devrinde, Cerrahpaşa’da sarhoşların elinden et kapmakla meşhur sokak köpeği de, camiler, türbeler de var, hırsızlar fahişeler de, İstanbul masalları da var dönemin sansasyonel magazin haberleri de. Ne zaman İstanbul Ansiklopedisi’nden başımı kaldırsam kendimi evimde değil de bir kahvehanenin köşesinde bir berberi izlerken buluyorum. Evet efendim eskiden berberler ayrı bir dükkan olmaz kahvehanelerin köşesinde yer alırlarmış. Ben berberi izlerken biri kolumdan tutuyor ve “Hadi bak başlıyor anlatmaya” diyor. Bazen bir eskicide çalışan güzel yüzlü Müslüman bir delikanlı ile Musevi bir kızın aşklarının masalını anlatıyor kahvehanedeki meddah bazen evdeki zulümden bıkıp erkek kılığında orduya katılmaya çalışan ve izdivacını hiç ummadık şekilde orada yapan başka bir kızınkini. Bu meddah hikayelerinin bir kısmını yine bir Reşad Ekrem Koçu kitabında buluyorsunuz. “Aşk Yolunda İstanbul’da Neler Olmuş” İstanbul’da geçen yarı gerçek yarı masal anlatılarla hem ne zamandır ihmal ettiğim sokaklara sürüklüyor beni hem de aşka inancımı tazeliyor.
Üniversitedeyken Beyazıt’tan Eminönü’ne indiğim Uzunçarşı caddesinde, Tahtakale’nin olanca kalabalığından, telaşından ve renklerinden kendimi alamazken bir yandan da hayal ediyorum. Ben de karşılaşsam Koçu’nun anlattığı uzak diyarlardan gelen o büyücü ile diyorum. Tam da buralardaki bir dükkanda çalışırken kara sevdaya tutulan gencin derdine nasıl derman olduysa bana da akıl versin istiyorum. Uzunçarşı caddesinin Bizans’tan günümüze değişmeden gelen iki sokak isminden birisi olduğunu ise Semavi Eyice’nin Eski İstanbul’dan Notlar kitabından öğreniyoruz.
İstanbul’a dair öğrendiğim her yeni şey biraz daha eskiyi merak ettiriyor bana. Eskilerden ise kalbimdeki en büyük yer elbette Evliya Çelebi’ye ait. Bazıları hiç okumadan “Ay yazmış ama gerçek miymiş değil miymiş” diye dursun ben Tanpınar’ın dediği gibi Evliya’yı hep inanmak için okudum ve karlı çıktım. İlk önce Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan Günümüz Türkçesiyle Evliya Çelebi Seyahatnamesi’ni okumuştum. Tarih ve kültür bir yana İstanbul’un nasıl anıldığını görmek için bile okumaya değer.
Bilirsiniz Evliya’nın seyahatleri evine yakın bulunan Eminönü’ndeki Ahi Çelebi Cami’nde gördüğü rüya ile başlar. Bazıları da vardır benim gibi hayal edip kitaplardan sevdalanıp gelir İstanbul’a. Çocukluğumuzun unutulmaz kitaplarından Çocuk Kalbi’nin yazarı Edmondo De Amicis de İstanbul adlı kitabında, yıllarca cilt cilt İstanbul üzerine kitap okuyup kalbinde taşıdıktan sonra büyük bir heyecanla gelir. Hem de ne gelmek “Yarın sabah İstanbul’un ilk minarelerini göreceksiniz.” dediklerinde yumruğunu küpeşteye sevinçle vurmasını öyle bir anlatıyor ki aynı anda benim de içimde denizden İstanbul’a bakmanın coşkusu kabarıyor.
Çok seviyorum bu şehri, yıkılan her bina, değişen her sokak ismi, kıymeti bilinmeyen her tarihi eser yüreğimi söküyor.
Şimdilerde de elimde Metin And’ın 16. Yüzyılda İstanbul’u var. Yazılanlar bir yana kitapta anlatılan devire dair o kadar güzel resimler var ki kendinizi sadece bir resme bakarken bir anda çok şey öğrenmiş buluyorsunuz. Metin And kendi cebinden harcadığı paralarla dünyanın dört bir yanındaki kütüphanelerden tek tek elleriyle sadece İstanbul aşkından toplamış bu resimleri, kıymetini bilin. Kitaptaki panoramalardan birinde çok sık karşılaşmadığımız Eski Saray görüntüsü bile var ve daha neler neler… Esir pazarları, kiliselerin ayin yürüyüşleri, bayram yerleri, hazırlanmış hamama giden kadınlar ve çocuklar, sevap için kuş salıvermeler, cibinlik altında bir gelin… Çok güzel çok. Neden bu kadar azı kaldı İstanbul’un bize ve daha da azalıyor?
Demem o ki İstanbul’a iyi bakın bu günlerde, yazın, fotoğraflar çekip altına notlar düşün. Çocuğunuzun doğduğu sokakta hangi dükkanlar vardı, sokağın adı neydi onu anlatan bir iki satır karalayın. O yol, o ev, o bina, o sokak belki olmayacak. Arayacaksınız, bulamayacaksınız. Hiç olmazsa kaybettiğiniz şeyin ne olduğunu bilin ki bu bazen çok kıymetlidir.
Arzu Akgün
Bunlar da ilginizi çekebilir :
Merhaba Gülenay Hanım,
Hatırlar mısınız bilmem, Bumerang akşamı dışarda küçük bir sohbetimiz olmuştu.
O zaman da söylediğim gibi, sessiz okuyucularınızdanım.
Fırsat buldukça bakıyor, okuyorum.
İstanbul’u özlemişken, şu yazıyı da okuyunca bir de selam vermek istedim.
Arzu hanımın yüreğine sağlık.
Paylaşımınız için çok teşekkürler.
Sevgilerimle…
Sevgili Zeliha, elbette hatırlıyorum. Güzel sözlerin için çok teşekkür ederim, Arzu’ya ileteceğim. Bu arada ben de senin bloguna baktım, çok leziz ve iştah açıcı :)) Tanıştığımıza sevindim.
İstanbul’dan uzakta, ona aşık ve özlem içindeyken, aynı duygularla, bu güzel paylaşımınız için teşekkür ederim.