Can Bonomo’ya göre “alengirli kitapların agnostik düşünürleri inek sütü içerken”
Posted by gülenay börekçi on December 15, 2013 · 2 Comments
Can Bonomo’nun şiirlerine ilkin Altay Öktem’in çıkardığı Karakalem dergisinde rastlamıştım. Can daha sonra albümler çıkardı, Eurovision’a katıldı; adını duymayan kalmadı. Fakat OT ve Underground Poetics gibi alternatif yayınlara yazmayı sürdürüyordu.
Şimdi de nihayet “Delirmek Belirmektir” adlı ilk kitabıyla okur karşısına çıktı. Onunla editörlüğünü küçük İskender’in yaptığı kitabını konuşmak için buluştum… Röportajı okursunuz aşağıda ama önce birkaç notum olacak…
Ertuğrul Özkök “Şiirin ağır abilerinden korkmasam ‘Cemal Süreya tadında’ diyecektim” diye yazıyor ve “Henüz 26’sında bir ‘oğlan çocuğu’, bunca hüznü, terk edilmişliği, acıyı, arayışı, ‘kime baksa hep onu görmeyi’ kısacık hayata nasıl sığdırabilmiş” diye soruyor. (Hatırlatayım, 26 yaşında göçüp gitmiş büyük şairler var bu dünyada, mesela John Keats.)
Kitabın editörü küçük İskender’se Can’a kütüphanesinde Kurt Cobain ile Nick Cave arasında bir yer ayırıyor.
Adnan Özer’e gelince; yazısında Can’ı “ölçüte saygı”sından dolayı methediyor, sonra uzun uzun müzisyenken şair olanlara duyulan önyargılardan bahsederek Leonard Cohen, Patti Smith ve Tom Waits’i örnek veriyor. Cohen’in edebiyattan müziğe geçtiğini söylesem mi ona acaba? Bir de ölçüte saygının ne manaya geldiğini açıklarsa sevinirim.
Neyse ki sevgili arkadaşım Kadir Kaymakçı Can Bonomo’yu büyük cesaretinden ötürü tebrik ettği yazıya denk geliyorum. Ve soruyorum, aşağıdaki gibi şeyler yazmak cesaret ister kabul ama onları yayınlamak da epey cesaret gerektirmez mi?
“Bir mezarlık buldum sana/ gülmekten korkma diye/ ölümün öldüğü yerde ölmekten kaçmak niye?”
“O günlerden biriydi/ hatta hava da griydi/ Makyavelist bir aşkın akşamüstü çarpıklığında/ Odamızda etmiştik kahvaltımızı.”
“Romantizmimizin manyelinde/ dalavereci kaşifler at koşturuyordu/ Alengirli kitapların agnostik düşünürleri inek sütü içerken/ Bizim aşkımızın subliminal mesajları, onları esrara itiyordu…”
Fikrinizi yazın, çünkü hakikaten merak ediyorum…
Gülenay Börekçi
“Yazmak için mutsuz olmayı bekleyemem”
Şiire ilk nasıl başladın?
Annemle dedem şiir severdi, onların teşvikiyle başladım. Çocuktum tabii, kötü kötü şiirler yazıyordum ama bir şeyin üzerine benimki gibi büyük bir inat ve kararlılıkla, tutkuyla gidince, zamanla biraz daha iyi işler yapmaya başlıyorsun.
Bu kadar alçak gönüllü olmana lüzum var mı? Yaptığın işi beğenmesen, okur karşısına çıkarmazdın…
Çok büyük şairlerimiz var, adları geçince bile tüylerim ürperiyor. İnsan onları okuduysa, kendi kendi yazdıklarını beğenebilir mi? O adamların yaptığı işin üzerine kim ne koyabilir ki…
Çok büyük müzisyenler de var ama senin şarkı yapmana mani olmadı bu…
Çünkü müzik konusunda daha rahatım. Şiirdeyse mahcup ilerliyorum. Şiiri şairler yazmalı. Eh, ben de henüz şair değilim.
Şair küçük İskender, senin gibi şarkı söylerken acayip rahat birisinin şiir söz konusuyken bu kadar sıkılgan olmasını şaşırtıcı buluyor. Ya beğenmezlerse korkusu mu?
Yok, dedim ya ustalara saygıdan. Hakikaten öyle… Şiirlerinde kendini bütünüyle açıyor, içini gizlemeden, saklamadan gösteriyorsun. Bu kitap aşağı yukarı benim günlüğüm sayılır. Ama mahrem bir günlük, çünkü şiir yazarken çıplağım.
Hangi anların kaydını düşersin günlüğüne?
Bilmiyorum, önceden kararlaştırmıyorum hiçbir şeyi. Yazmak bir ihtiyaç; bunun için mutsuz olmayı beklemek gibi bir lüksüm yok. İçimden geliyor, yazıyorum. Elimde gitar varsa şarkı çıkıyor, kalem-kağıt varsa şiir… Etrafta birileri varken, kafelerde falan yazabilenlerden değilim. Sadece evde, tek başımayken yazabiliyorum.
Kimlere yazıyorsun?
Açıkçası, belirli adreslere giden şiirler değil benimkiler. Kimseye mektup göndermiyor, derdimi, tasamı anlatmıyorum. Kederliysem, niye şiir yazayım ki… Üzüntümü dibine kadar yaşar, iyileşince yazarım. Denebilir ki hayata bakışımı kelimelerle dile getiriyorum. Yeraltı edebiyatına yakın duran şiirlerim var. Bazıları hüzünlü ve melankolik, bazıları çılgınca neşeli… Aristo’ya yazdığım bir şiir var mesela, çok komik. “Biz dün gece ne içtik” de öyle…
“Yazdığım her şiiri saklasam 500 kitabım olurdu”
Neyle besleniyorsun şiirlerinde ve şarkılarında?
Yazarken mutsuzluktan beslenenler var, çok saçma. Aşktan beslenmek de öyle… Klişe bir şey söylemiş olabilirim ama şiirimi besleyecek hayattan daha şahane bir şey yok. Ve hayat da sırf aşktan, kederden ibaret değil. Her şeyin iç içe geçtiği karmaşık, rengarenk bir bütün.
Yazıp da çöpe attığın şiirler oluyor mu?
Yüzde 80’ini çöpe atıyorum. Gün içinde bazen 3 saat, bazen 10 saat yazıyorum, hepsini saklasam 500 kitabım olurdu.
Ama insan içine çıkacak halin kalır mıydı, orası meçhul…
Öyle tabii. Başlangıçta bazen yolumu kaybediyordum ama şimdi iyi bir şey yazmışsam hissediyorum. Ya da beceremeyeceksem, “Bundan bir şey çıkmaz” deyip vazgeçiyorum. Şiir konusundaki sezgilerim yazdıkça gelişti.
Nick Cave ile Kurt Cobain’in arasında
Can Bonomo kitabının editörlüğünü yapan küçük İskender için “Yaşayan en büyük şairimiz” diyor: “Benim şansım küçük İskender gibi bir ustanın onları okuyup sevmesi oldu. Israr etmese, yayınlamaya cesaret edemezdim.”
küçük İskender senin şiirlerini kütüphanesinde Nick Cave ile Kurt Cobain arasında bir yere yerleştirdiğini söylüyor…
Gurur verici bir şey bu. O yazıyı okuyunca çok sevindim, ama mahcup da oldum. küçük İskender kitabımı sadece okusa ve hiçbir yorum yapmasa, bu kadarı bile benim için büyük onur olurdu. Hele bir de yayınlamak istemesi, dahası bunları yazması…
Nick Cave şarkı sözleri ve şiirlerinin yanı sıra roman da yazdı. Senin böyle bir arzun var mı?
Hayır bana göre bir şey değil. Ben o kadar sabırlı olamam.
Dünyaya itiraflar
Delilik, Meczup, Şaşkın gibi şarkılarından aşina olduğumuz bir tema. Kitabının adı, “Delirmek Belirmektir”. Bu isim ne söylüyor bize…
Hayattaki en güzel şeyler ya sana çarpar ve alır götürür, ya da zaten hiç var olmamıştır. Vurucu, çarpıcı bir şey delilik. Gerçi sanat da ancak delilikten çıkıyor. Deli tarafımız yaratıyor, üretiyor.
İnsanı daha gerçek mi kılıyor?
Doğru, ben mesela şiirlerimde ve şarkılarımda daha sahici, samimi bir adamım. Yazarken kendime bakıyorum çünkü, kendimi dinliyor ve içimde, en derinde ne varsa çıkarıp döküyorum kağıt üstüne. Dünyaya itiraflar… Anlattığım tamamen bana özgü bir ruh hali olmayabilir ama ben onu kendi penceremden yazıyorum.
Gülenay Börekçi
Bunlar da ilginizi çekebilir :
okuduk ve artırıyoruz. bayağı güldük.
Ah siz mutlu gözler, sizzz :)