Aşırı tutkulu okurlar, ŞEHRAZAT SENDROMU’na dikkat!
Posted by gülenay börekçi on December 1, 2014 · 3 Comments
Maryanne Wolf imzalı “Proust ve Mürekkepbalığı”, “okuyan beynin” tarihini, yazının icadından başlayarak anlatıyor: İlk okuma nasıl gerçekleşti? Sokrates yazıya neden karşı çıktı? Beyin okumayı nasıl öğrendi, öğrenmeseydi ne olurdu? Peki ya Şehrazat sendromunun konuyla ilgisi?
“O iyi kalpli Bay Holmes’u mu öldüreceksin? Arthur, sakın buna cüret edeyim deme!!”
Stephen King’in “Misery”sinin manyak karakteri Annie Wilkes’i hatırlıyor musunuz? ‘En sevdiği’ yazarı diri diri gömülmekten beter etmiş, işkenceyle ona tam da kendi istediği gibi bir roman yazdırmıştı. “Sevdiğim kitap yazarın değil, benimdir” diyen Wilkes ve benzerleri “Şehrazat sendromu”ndan mustarip. “1001 Gece Masalları”nın Şehrazat’ı ölümden, celladına kendi masallarını anlatarak kurtulmuştu ya; ölümsüz olmak isteyenler de galiba hep kendi hikâyelerini okumak istiyor.
Arthur Conan Doyle, kahramanı Sherlock Holmes’u “öldürdüğünde”, İngiliz halkı resmen ayağa kalkmış. “Üzüldükleri falan yoktu; hiddetlenmişlerdi” diyen Doyle, Holmes’un öleceğini ilk olarak annesine haber vermiş ve kadın adeta delirmiş: “O iyi kalpli Bay Holmes’u mu öldüreceksin? Arthur, sakın böyle bir şeye cüret edeyim deme!!” Bildiğiniz gibi, Doyle tehditlere pabuç bırakmamış.
Aşırı tutkulu okura bir örnek daha: İngiltere’den ABD’ye her ay “Oliver Twist” fasikülleri getiren geminin Baltimore’a yaklaştığı haberi geldiğinde, halk rıhtımda toplanıyormuş. Bir keresinde öyle bir kargaşa çıkmış ki aşırı hevesli okurlardan birkaçı boğularak ölmüş.
Tabii vücut ısısı adamakıllı düştüğü için ölümün eşiğine gelen dağcı gibi olumlu örnekler de var. Arkadaşları ona saatlerce aralıksız ‘Yüzüklerin Efendisi’ni okumuş, böylece genç adam komadan çıkabilmiş. Sevgiden mi, edebiyatın şifa etkisinden mi bilemem ama güzel hikaye.
Şimdi tam da bu meseleleri ele alan bir kitap var elimde: Maryanne Wolf imzalı “Proust ve Mürekkepbalığı”. Kitap, “okuyan beynin” tarihini, yazının icadından başlayarak anlatıyor: İlk okuma nasıl gerçekleşti? Sokrates yazıya neden karşı çıktı? Beyin okumayı nasıl öğrendi, öğrenmeseydi ne olurdu? Okuyan beyin nasıl çalışır, okuduklarımız bizi nasıl değiştirir? Atalarımız borç ve alacaklarını kil tabletlere kaydettiklerinde yahut sonraki dönemlerde derin düşüncelere erişmek için okuma sürecine geçtiklerinde fark neydi, beyinleri ne tür yöntemler kullanıyordu? Peki ya geleceğe dair projeksiyonlar? Mesela şu: Teknolojik değişiklikler beynimizi ve entelektüel repertuarımızı nasıl etkileyecek?
Umarım son günlerin saçma fiili ve zihinsel koşuşturmasından, siyasi ve magazinel keşmekeşinden bir an önce kendimizi çıkarıp, bu elzem sayılamayacak ama meşgul olması çok zevkli konulara dalarız… Okumayı seven herkese iyileştirici dozda ‘Şehrazat sendromu’, sevdiğim yazarlara da yazının hayat verdiğini bilen okurlar diliyorum.
Gülenay Börekçi
Bunlar da ilginizi çekebilir :
Oysa ne güzel bir açılışla başlamıştım okumaya, çok heveslendirdi beni; ancak yazınız arifeyi gösterip bayramı göstermedi. Belki teknik nedenlerle, belki ağır iş yükünden dolayı ancak yazınız çok kısa geldi bana, hevesim kursağımda kaldı. Daha önce “Kafka’nın Bebeği” adlı tanıtım yazınızdan da etkilenmiştim. Keşke azıcık da olsa kitabın ortasından konuşsaydınız, çekiştirip dursaydınız sayfaları, cümlelerini biraz yıpratsaydınız. Aman kirlenmesin üzerine örtü örteyim takıntısı da olabilir ya da işlerin yoğunluğu da, kim bilir? “Aman yapacak bir sürü iş var zaten seninle mi uğraşacağım, zıkkım pekini oku!” da diyebilirsiniz, amenna ve bittabi buna da şükür. Fakat, aforizmalara(!) boğulmuş, imaj bombardımanın altında, türlü saçma alegori… Read more »
Teşekkür ederim, ama işte belki de benim yazılarım kısalığı kitapların kendilerini okumanıza vesile olur :) Sevgiler
Ona ne şüphe; ancak birkaç uzun yazı da fena olmazdı hani. Neyse kalem sizin, başarılar. :)