Gül İrepoğlu: “Aşkı gülden daha güzel ne simgeleyebilir?”
Posted by gülenay börekçi on March 5, 2015 · 2 Comments
Aşkın simgesi sayılan gül, çiçeklerin kraliçesi. Ve artık tam da hak ettiği güzellikte bir kitabı var. Sanat tarihçisi ve yazar Gül İrepoğlu’nun hazırladığı ve Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan “Gül” kitabı, herkesin kütüphanesinde bulunması gereken bir eser.
Biricik Gül İrepoğlu, ismini aldığı çiçeğe adadığı kitabı “Gül”de insanlığın somut ve soyut gül bahçelerinde dolaşıyor. Okurlara en renkli demeti vermek için doğadaki gülden gülün tarihine, gülün dinde neleri simgelediğinden soflaramızda ne şekilde yer aldığına kadar bu olağanüstü güzel çiçekle ilgili her konuyu irdeliyor. O kadar ki kitabında güllü rüya tabirlerine ve gül suyunun şifalı özelliklerine bile yer veriyor… Sanatı da ihmal etmiyor elbette ve gülün resimlerde, minyatürlerde, çinilerde, porselenlerde, kumaşlarda, halılarda, işlemelerde,iç mekanların taş ve ahşap yüzeylerinde, mücevherlerde, maden ve camlardaki yansımalarını inceliyor, edebiyatta, bilhassa divan şiirinde gülü araştırıyor… Böylece her kütüphanede bulunması gerektiğine inandığım eşine az rastlanır güzellikte bir kitap çıkıyor ortaya.
Gül İrepoğlu: “Dünyanın sevdiği çiçeğin adıyla çağrılmak hep mutlu etti beni”
En sevdiğiniz çiçek hangisi?
Belki lalenin kalbi kırılacak ama en sevdiğim çiçek gül! İsmini taşıdığım ve bundan mutlu olduğum çiçek o. Biçimi, kokusu en güzel olan da…
Adınızın da etkisi oldu mu bu kitabı yazmaya karar vermenizde?
Dünyanın sevdiği çiçeğin adıyla çağrılmak hep mutlu etti beni. Zaten gözümü açıp gülleri görmüştüm, güzel anılarımın mekanı olan Bostancı’daki köşkün bahçesinde hep renk renk güller vardı. Sanat tarihçisi olunca da yeni anlamlar kazandı benim için. Yapı Kredi Yayınları “Lale” kitabımdan sonra bir de bunu yapmamı isteyince, sevinçle işe koyuldum. Konu çok genişti ama çalışmanın her anından büyük tat aldım.
Gül neden aşkın simgesi sayılıyor?
Gül ile bülbül… Ezelden beri tekrarlanan ve insanlar yaşandıkça farklı farklı renklere bürünen motif; aşkla yanıp tutuşmak ve kavuşamamak… Dünya durdukça tükenmeyecek bir öykü. Gül tüm bitkilere üstün gelen özellikleriyle baş tacı edilirken, özellikleri de sevgilinin sıfatlarıyla özdeşleştirilmiş ve şiirin gülü, gülün şiiri ayrılmaz bir bütün olmuş. Aşkı gülden daha güzel ne simgeleyebilir ki?
Çalıkuşu’nun Gülbeşeker’i
Gülbeşeker var bir de. Reşat Nuri Güntekin’in “Çalıkuşu” romanında Feride’ye takılan adlardan biri. Gülün lezzetleri nasıl bir çeşitlilik gösteriyor?
Evet, Güllü Kitaplar bölümünü “Çalıkuşu”nun kahraman Feride’nin o etkileyici takma ismini anarak bitirdim. Gülbeşeker şekerle karıştırılıp pişirilen gül petallerinden yapılan bir çeşit reçeli tanımlıyor, hem lezzetli, hem hoş kokulu. Gülbeşeker, gülbeşeker şemsiyesi, celencebin ya da gülbalı, güllâbiye, gül mayası, gül reçeli, güllü lokum, güllü akide, güllü çikolata, gül şerbeti, gül şurubu, gül çayı hep gülün yenen ve içilen hallerinden. Mevlânâ aşkla bütünleşmeyi “Onun gül bahçesinde onun şekeriyle gülbeşekere dönmüşüm” diyerek betimliyor.
“Gül cömerttir” diyorsunuz kitapta, ne verir bize?
Gül insanların var olduğu zamandan bu yana yaşamı süslemiş ve simgelerle bezenerek renkli bir ifade aracı olmuş. Bahçe çiçeği olarak verdiği keyfin yanı sıra kalıcı kokusuyla parfümleri de canlandırmış. Başka hiçbir çiçekte bulunmayan özelliğiyse tarih boyunca hem pek çok derde deva oluşu, hem de yenilip içilmesi. Üstelik bazı türleri yılın yalnızca belli bir döneminde değil, defalarca açıyor, örneğin ılık ilkbahar akşamlarına ya da sıcak yaz gecelerine heyecan veren benzersiz kokusunu salmakla yetinmeyip karanlık bir kış başlangıcında gönlümüzü şenlendiriveriyor. Bütün bunlar cömertlik değil de nedir?
Cennet bahçesinin çiçeği
Gül hep güzelliklerle mi anılır?
Gül hep güzelliklerle anılır, evet. İslam’da Hz. Muhammed’in terinin gül koktuğuna inanılır, zaten cennet bahçesinin çiçeğidir.
Olağanüstü güzel bir çiçek, nefis kokuyor ama dikenleri var. Bu neye işaret ediyor?
Gül o kadar güzel ki, korunmak için dikenli yaratılmış olmalı. Belki de mutlak mükemmellik diye bir şey olmayacağını gösteriyor bize gülün dikenleri. Dikenler bu çiçeğin gücüne de işaret eder olabilir.
Shakespeare’den Andersen’e, Oscar Wilde’dan Umberto Eco’ya batı kültürü ve edebiyatının birçok önemli ismi gülü yazdı. Yine de bana öyle geliyor ki bizim kültürümüzde gül daha da vazgeçilmez bir simge, ne dersiniz?
Gül geçmişten günümüze insanlığa esin kaynağı oluşturmuş. Bizim kültürümüzdeyse dinsel bir boyutu da var. Güle atfedilen anlamlar çok zengin, padişahlar gül koklarken resimlenmiş örneğin. Toplumun her kesiminde çok sevilmiş gül ve gerek düşünce, gerekse sanat boyutuyla hep gündemde, göz önünde olmuş. 17. yüzyıl başlarında İstanbul’da bulunan bir İngiliz gözlemcinin yazdığı şey öyle doğru ki bence: “Birkaç ağaç gölgesi, bir manzara, bir gül tomurcuğu ve bir bülbül sesi bir bahçeyi her zaman bir Türk bahçesi yapacaktır…”
İçinde gül geçen edebiyat eserlerinden en sevdiklerinizi sorabilir miyim son olarak?
Bu kitabı yazarken Divan Şiiri’ne bir kez daha hayran oldum, hatta bazı şiirlerdeki o eşsiz zarafet ve inanılmaz ustalık karşısında gözlerim doldu. “Şairlerin Sultanı” diye anılan Bâkî’nin kitapta tamamı yer alan gül redifli altı gazeli bana göre büyüleyicidir. Bir de küçük yaşımda şiiri sevdiren babamın bana Nedim’in dizeleriyle seslenişi kulaklarımdan gitmez: “Gülüm şöyle gülüm böyle demektir yâre mu’tâdım/ Seni ey gül sever cânım ki cânâna hitabımsın.” Çağdaş şiirde en sevdiğim eser olan “Ayrılık Sevdaya Dahil”de Attila İlhan’ın ayrılık sahnesini sarmaşık gülleriyle kurması ağlatır beni. Zaten şiir okurken hep ağlarım ben.
Çarpıntıya, bayılmaya, bulantıya, ağrıya karşı gül suyu
Gül suyunun şifalı özelliklerini listeliyorsunuz kitabınızda. Doğu tıbbında gül suyunun yeri var mıdır gerçekten?
Bileşiminde 89 etken madde bulunduğu saptanan gülden yüzyıllardan bu yana tedavi amaçlı yararlanılmıştır. Eski tıp kitaplarında birçok güllü reçete ve öneri yer alır. 9. yüzyılda yaşamış hekim ve botanikçi Ebû Hanîfe Dînaverî “Kitâbü’n-Nebât” isimli eserinde; 11. yüzyılda yaşayan ve Orta Çağ’da modern bilimin kurucusu olarak kabul edilen hekim, filozof İbn-i Sînâ ise “El-Kanun Fi’t-Tıbb” isimli eserinde, gül suyunun serinletici ve ferahlatıcı etkisinden ötürü ateşlenmelerde kullanılmasını önermişlerdir. Çarpıntıya, bayılmaya, mide bulantısına, kulak ağrısına ve göz hastalıklarına karşı da gül suyu önerilmiştir. 13. yüzyılda yaşayan İbnü’l-Baytâr Orta Çağın en önemli botanik-farmakoloji kitabı olan “El-Müfredât” isimli eserinde baş ağrısını gidermek için gül suyunun kaynatılarak buharının başa tutulması gerektiğini söyler. İbn-i Sînâ ve İbnü’l-Baytâr’ın yanı sıra 14. yüzyılda ilk Türkçe tıp kitabı olan “Edviye-i Müfrede”yi yazan hoca tabib Geredeli İshak bin Murad ve Salih bin Nasrullah, gül suyunun zihni açıp beynin çalışmasını hızlandırdığını, algılama yeteneğiyle belleği güçlendirdiğini kaydeder. Ruhu rahatlatan, kalbe ferahlık veren gül suyu akıl hastalıklarının tedavisinde kullanılır. Bimarhanelerde, yani ruh hastalıkları hastanelerinde güllâbici denen hasta bakıcılar günde iki kez hastalara gül suyu serpmiştir. Halk ağzında birilerini oyalayıp eğlendirmeye çalışanlara “deli güllâbicisi” denir ya!
Güllerin Savaşı ve İmparatoriçe Josephine’in cazibesi
Gülün sebep olduğu savaşlar, kötülükler de olmuş mu?
Gülün sebep olduğu savaşlar yoksa da, İngiltere’de York Hanedanı’nı temsil ettiğinden York gülü olarak tanınan beyaz gül ve Lancaster Hanedanı’nı temsil ettiğinden Lancaster gülü olarak tanınan kırmızı gül cinsleri bir savaşa isim vermiştir. 1455-1485 yıllarında bu iki hanedan arasında geçen iç savaş tarihte Güller Savaşı diye tanımlanır. Öte yandan gülün savaşı durduğu bir zamanı da örnek verebiliriz: Fransız İmparatoru Napoleon’un eşi İmparatoriçe Josephine’in gül tutkusu tarihe geçen özelliklerdendir. Asıl ismi Rose (gül) olan ve Josephine ismi Napoleon tarafından verilen imparatoriçe 18. yüzyılın sonlarında Avrupa’da tanınmaya başlayan yediveren gül türleriyle ilgilenmiş ve Paris yakınlarındaki şatosu Malmaison’da göz alıcı çeşitlerle dolu bir gül bahçesi yaptırarak ömrü boyunca buraya her yerden güller getirtmiştir. Fransa- İngiltere savaşının en kızıştığı zamanlarında bile Josephine’in Malmaison için yüksek miktarlarda yeni gül fidanları ısmarladığı, Napoleon’un İngiltere’ye güllerin parasını yolladığı, İngiliz donanmasınınsa bu güllerin Josephine’e ulaşması için deniz kuşatmasını geçici olarak kaldırdığı bilinmektedir.
Gülün tarihçesinde saklı olanlar
“Gül yeryüzünün pek eski bir güzelliğidir. Gül ya da botanik bilimindeki yerleşik uluslararası ismiyle Rosa, Kuzey yarımkürenin yerlisidir. Kuzeydeki buzullar altına dağılmış olarak bulunan türleri, 70 milyon yıl önceki varlığına işaret eder. Yaban gülünün doğal olarak yetiştiği bölgeler Çin, Kore ve Japonya’dan Sibirya’ya; Kuzey ve Orta Asya’ya, Hindistan’dan Kafkasya’ya, Arabistan’a Kuzey Afrika’ya ve Avrupa’ya, Kuzey Amerika’da Alaska’dan Meksika’ya kadar dağılır.””En erken gül betimlemesi yaklaşık 3.500 yıl öncesine, M.Ö. 1400’lere uzanır. Girit Adası’nda, Knossos’ta Minos Uygarlığı’ndan kalan bir kent evi kalıntısındaki freskte mavi kuşların yanı sıra kayaların üzerine doğru sarkan yaban gülleri, tarihteki ilk gül resmidir. Halikarnaslı tarihçi Herodot M.Ö. 738-696 yıllarında Gordion’da yaşamış olan, zenginliğiyle ünlü Frig Kralı Midas’ı anlatırken onun muhteşem gül bahçelerine sahip olduğundan söz eder. 1. yüzyılda yaşamış Romalı Plinius Yunan ve Romalı bilginlerin bıraktığı bilgileri derlediği ve tarihteki ilk ansiklopedi niteliğindeki Doğa Tarihi (Naturalis Historia) adlı 37 kitaplık eserinde baş çelenkleri yapmak için yetiştirilen bahçe güllerine değinir. 79 yılında halkıyla birlikte Vezüv Yanardağı’nın püskürttüğü lavların altında kalarak tarihe gömülmüş olan Pompei’deki fresk üzerinde üç kırmızı gül resmedilmiştir. Botanikçiler bu gülleri rosa gallica olarak tanımlamıştır ki eski İstanbul bahçelerinde yetiştirilen türler arasında da mevcuttur.”
Gülenay Börekçi
Kitaptan resimler, fotoğraflar
Bunlar da ilginizi çekebilir :
Sevgili Gülenay Börekçi’nin isabetli sorulariyla güzellesen bir söylesi oldu, büyük keyif aldim, anlattikça anlattim! Tesekkür ederim.
Ne harikasınız siz Gül Hanım, esas ben teşekkür ederim :)))