AZRA KOHEN: “Nasıl sevişiyorsanız siz aslında o’sunuz”
Posted by gülenay börekçi on March 29, 2015 · 11 Comments
Azra Kohen nöro-psikoloji doktorası yapan genç bir kadın. Ve bir yayıncılık fenomeni… Okurları onu “Akhilah” takma adıyla yazdığı roman serisiyle tanıyor. Destek Yayınları’ndan çıkan ve 40 küsur baskı yapan ilk romanı “Fi”nin ardından gerçek adını açıklayarak “Çi”yi yayınladı. Gene çok okunan bu kitabın ardından sırada serinin son kitabı “Pi” var…
Röportajımızda ona önce kitaplarının adlarının ne anlama geldiğini sordum. “Esas anlamları başka olabilir ama benim için ilk romanın adı olan ‘Fi’ kelimesi, ateş, ihtiras, güzellik anlamına geliyor. İkinci roman ‘Çi’, suyun buz hali, yaşam enerjisi… Son yayınlanan ‘Pi’nin anlamıysa topraktan başını uzatan filiz, yani hayat… Bu kitapları ‘çatlama cesareti gösteren bütün tohumlara’ ithaf ettim” cevabını erdi.
Aşağıda bu yüksek enerjili, hiperaktif ve meraklı kadınla konuştuklarımızı okuyacaksınız.
“Öyle tembeliz ki ancak âşık olduğumuzda gelişebiliyoruz”
Akhilah… Neden takma bir isim kullanıyorsunuz?
Benden değil kitabımdan bahsedilsin istiyorum, o yüzden. Akhilah eşimle sevdiğimiz bir isim, kızımız olsaydı ona bu adı verecektik. Mistik bir tınısı var. Arapça dahil birçok dilde kullanılıyor. Ve birçok bakımdan fazlasıyla muğlak; kadın mı, erkek mi, Türk mü yabancı mı, belli değil.
Romanlarınızda yoğun cinsellik var… Çok satmalarında bu etkili oldu mu?
Yoğun cinsellik dediğiniz topu topu 8 sahne. Onları da kitaplarım çok satsın diye değil, karakterlerimin hayatında cinsellik önemli olduğu için yazdım. Size bir sır vereyim: “Siz aslında taktığınız saat, sürdüğünüz parfümsünüz” gibi şeyler söylüyorlar ya reklamlarda; doğru değil. Nasıl sevişiyorsanız siz aslında o’sunuz, hatta seviştiğiniz kişisiniz; önce bunu bir anlayalım. Hepimiz sosyal hayatta başka, yatak odasında başka anne babaların çocuklarıyız, onların yapamadığı senkronizasyonu biz yapabilirsek, yani gerçekte olduğumuz kişiden utanmamaya başlarsak huzuru da bulacağız.
Olduğumuz kişiden utanmak bize ne yapıyor?
Bizi ikiyüzlü insanlar haline getiriyor, kişiliksiz kılıyor.
Peki ya aşk için ne söylersiniz?
Aşk insanın tekamülüne hizmet eden bir şey. Biz öyle ilkel ve tembel varlıklarız ki çoğu zaman ancak âşık olduğumuzda gelişebiliyoruz. Aşk muhteşem bir motivasyon aracı. Burada tabii merakı ehlileştirmek giriyor devreye: Çoğu insan içi boş vitrin mankenleriyle birlikte aslında. Ayakkabısına, kravatına, şusuna busuna bakmaktan yanındakinin içinin boş olduğunu göremiyorsun ve aradan yıllar geçiyor. Merakını ehlileştireceksin ki kiminle muhatap olduğunu görebilesin, merakını ehlileştireceksin ki kendinle iletişime geçebilesin. Kendinle konuştuğun andan itibaren de zaten içeride acayip bir kaynak buluyorsun.
“Var olabilmek için dünyayı yok ediyoruz ama onunla birlikte biz de ölüyoruz”
Peki kitaplarınız neden bu kadar çok okundu?
Sanırım insanlar yapmak istediğim şeyi anladılar. Zihnimi kurcalayan meseleleri dile getirmezsem ya delirecektim ya da eyleme dönüştürecektim. Ben de oturup yazdım. Transa geçmiş gibiydim; içimde çok şey birikmişti herhalde… Kendimi yazar olarak görmüyorum, bunu baştan söyleyeyim. Nihai hedefim yazmaya devam etmek değil.
O halde nihai hedefinizi soracağım…
Ciddi bir ekolojik sistem, daha doğrusu güneş ve rüzgar enerjileriyle çalışan büyük bir çiftlik kurmanın peşindeyim. Uygulanabilir maliyetleri araştırıyoruz ve işlerin kusursuz yürüdüğünü görürsek edindiğimiz bilgiyi başkalarıyla paylaşacağız. Bu romanları da orada uygulamaya çalıştığımız şeyleri herkes anlasın diye yazdım aslında. İnsanları bilgi bombardımanına hazırlamak için diyeyim… Dikkat etmişsinizdir, kitapta sık sık internet adresleri, linkler veriyorum. Belgesel filmler, araştırma kitapları ve daha bir çok şeyi de yazıyorum. İnsanlar benim minicik bir göndermeyle sözünü ettiğim herhangi bir konuda daha fazla ve ayrıntılı bilgi edinebilsinler diye. Birincisi insanları yanlış yönlendirmekten kaçınıyorum, ikincisi bilginin kaynağı olmak istemiyorum.
Bilgi veren kitaplar satış rekorları kırmıyorlar pek…
Ama ben kuru bilgi sunmuyorum. bunun için çok çalıştım, o kitaplara bütün birikimim yansıdı aslında. Nöropsikoloji eğitimi aldım, şimdi bu konuda doktora yapıyorum. çalışma alanım beynin öğrenme mekanizması ve bunun hangi koşullarda daha iyi işlediği. Romanımın merkezde sıradan bir aşk hikayesi var gibi ama bilgiyi bu hikayeye insanların en doğru ve hızlı algılayabileceği şekilde yerleştirdim. Hem öğreniyorsunuz, hem okumaya devam ediyorsunuz.
O bilgiyi özetler misiniz benim için?
İnsanın niçin dünyaya zararlı, kendine zararlı, yavrusuna zararlı bir canlı türüne hatta bir nevi parazite dönüştüğünü gösteriyorum. Parazit önce yerleştiği organizmadan beslenir, o organizma tamamen tükenince de sistem çöker. Tıpkı bizim dünyayı tükettiğimiz gibi. Var olabilmek için dünyayı yok ediyoruz ama onunla birlikte biz de ölüyoruz.
Hepsi bu olamaz sanırım…
Hayır, görünüşte olan bu ama dahası da var. Evren denen o muhteşem mekanizma içinde insan kanserli bir kütleyi andıran kendi küçük sistemini kurmuş durumda.
Kanserli kütle derken…
Bedende sistemden bağımsız bir şekilde hareket eden, sağlıklı hücrelerin oksijenini tüketerek var olmaya çalışan ve böylece tüm sistemi imha etmeyi başaran bir hücreler bütünü. Eğer temiz enerjiye geçebilirsek yani tükettiğimizi üretmeye başlarsak işler yoluna girecek. Hedef bu.
“Bir bakteri türünün üreyip çoğalması vücudu hasta etmeye yetmez, o bakterilerin kendi aralarında iletişime geçmeleri de gerekir” deniyor “Fi”de…
Evet, kendi aralarında iletişime geçtikten sonra aktive oluyor ve hep birlikte hareket etmeye başlıyorlar. Hep birlikte hareket ettikleri için de hep birlikte tüketmeye başlıyorlar. Kanser dediğimiz şey de aslında bu. Hepimizin vücudu kanser hücresi üretiyor ama hepimiz hasta olmuyoruz. Yeterli miktarda melatonin salgılıyorsa vücudunuz kanser hücresi vücut tarafından kolayca tespit edilebiliyor. Ama o da sebepsiz değil, vücudumuzun yeterli miktarda melatonin salgılaması için doğru ve dengeli beslenmemiz gerek. Bedende kanserli bir grup hücrenin aktive olmasıyla insanlığın dünyayı hızla yok olmaya sürüklemesi arasındaki benzerlik şaşırtıcı; mikrodan makroya… Ayrıca bunlar sadece biyolojinin konusu da değil, başka birçok şey, mesela astroloji de bilmek gerekiyor.
Niçin?
Dolunay zamanında bedendeki melotonin en yüksek seviyeye çıkıyor, böylece mutasyona uğramış yani kanser riski taşıyan hücreler bu dönemlerde daha kolay yok edilebiliyorlar.
O yüzden mi dolunayda sarsılıyoruz?
Ayın hareketleri hem dünyadaki bütün su kaynaklarını etkiliyor hem de bedendeki hormonları. Sarsılmamızın sebebi bu. Dedim ya gökyüzündeki bir cismin sende biyolojik yansıması var yani evrende her şey birbirine bağlı. Fakat biz henüz bu bağlantıyı hesaplayamayacak kadar ilkeliz.
Kitaplarınızda var mı bunlar da?
Başka birçok bilgi de var.
Mesela?
On binlerce yıl önce var olmuş uygarlıklara “eski” diyoruz ya, yanılıyoruz. Eski Mısırlıların piramitleri sırtlarında taş taşıyarak yaptıklarını sanıyoruz mesela ama bilimsel olarak bu mümkün değil. Frekans teknolojisini, ses teknolojisini kullanmak zorundasınız.
Yani?
Demek ki bize anlatıldığı yöntemle yapılmamışlar. Yahut onları yapanları yanlış biliyoruz. Bundan ne çıkar, tartışabiliriz ama henüz bütün bilgiye sahip değiliz. Ama ben geçmişte bunların zaten bilindiğini düşünüyorum.
Bombardıman halindeki bu bilgiler yüzünden resmen beynim uyuştu dersem kızmazsınız umarım.
O yüzden üç roman yazarak bütün bu bilgileri içine yedirdim zaten. İlk kitapta daha az, çünkü okurları kaçırmak istemedim ama okursanız göreceksiniz, sonrakilerde bilgi akışı da sorgulama derecesi de hızla artıyor…
“Hiçbir savaş savaşarak kazanılmaz!”
Bu konularla meşgul olmak dışında ne yapıyorsunuz hayatta?
Tai Chi yapıyorum. Hem vücuttaki oksijen dolaşımını arttırdığı için şifalı bir şey hem de beni rahatlatıyor. Spor salonlarına gidebilen biri değilim. Tai Chi’nin felsefesi de ilgimi çekiyor.
Onu sormadım aslında, sadece keyif verdiği için yaptığınız bir şey yok mu?
Var tabii, çok şey var. Sonuçta robot değilim. Ama işte atomlarımın elektronsuz kalmasına yol açacak şeylerden keyif almıyorum yani sırf kendimi değil bedenimdeki bütün hücreleri de düşünüyorum. Sigara içmiyorum mesela. size fazla katı gelebilir ama gerçekten atomlarıma zarar vereceğini bildiğim bir şeyden zevk almam mümkün değil. Kürk de giymiyorum. Bir canlıyı öldürdükten sonra derisini yüzüp üzerimize geçirmeye ihtiyacımız olmadığını biliyorum. Ama kürk giyenlere saldırmak yerine yaptıklarının ne korkunç sonuçları olabileceğini fark etmelerini sağlamaya çalışıyorum. Hiçbir savaş savaşılarak kazanılmıyor, bunu keşfettim.
Nasıl kazanılır?
Savaştığın kişi kim olursa olsun bir insan, kötülük gezegeninden dünyaya kötülük yaymak için çıkmış bir mahluk değil. Onunla savaştan sağ çıkmak için, gelişmesine, evrimine yardım etmek zorundasın. Bunun için de önce onu anlamalısın. İnsan anladığı birine düşmanlık gütmüyor ve ancak anladığı şeyi değiştirebiliyor. Karakterlerime acımasız davrandığımı söyleyenler oldu. Oysa yazarken sadece hayatı taklit ediyorum. Kendilerine karşı esas acımasız olan karakterlerim, çünkü biz insanlar öyleyiz. Kendimize ettiğimiz ihaneti düşünün. Başkası bizi beğeniyorsa güzeliz, başkası bizi akıllı buluyorsa zekiyiz, başkası bizi şık buluyorsa modadan anlıyoruz…
“Merakını ehlileştir seminerleri verebilirim”
Peki yazarken bir hedefiniz olduğunu söylediniz, o hedefe ulaşıp ulaşmadığınızı nereden anlıyorsunuz?
Kitaplarımın çok satmasına, çok okunmasına sevinemiyorum bile. Bu sadece bir basamak. Önümde 300 bin basamak var. Hani İnkaların kurduğu o devasa tapınak var ya ben o tapınağın tepesini görmüşüm uzaktan, merdivenlerini çıkmaya bile daha başlamamışım. Ama şunu biliyorum: Gitmek istediğim yere tek başıma gidemem, çünkü oraya yalnız çıkılmıyor, hep birlikte çıkmak zorundayız. Değişim tek merkezden olmaz. Dünyanın birçok yerinde farklı farklı odaklar var. Amerika’da güneş enerjisi kullanılmaya başladı, Kanada ve Japonya’da temiz enerjiye geçilmesi konusunda ciddi bir hareketlenme var. Biz burada bir şeyler deniyoruz… Konuşma ve eylem aşamasında şunu fark ettim ben: Şimdi biz burada hali vakti yerinde insanlar toplanıp ekolojik olarak kendine yeterli bir sistem kurmayı konuşuyoruz. Bizim çiftlikte arı da olacak, balık da. Balığın kakasından toprağa gübre yapacağım, toprağı suladığım mekanizmadan balığın yararlanmasını sağlayacağım, böyle kapalı devre bir sistem.
Sonra?
İşte onu anlatıyorum… Dağların arasında kimsenin ulaşamayacağı muhteşem sistemimizle muhteşem muhteşem yaşayacak mıyız? Savaştan kaçan Suriyelilere ne olacak? Arabayla yanlarından geçerken, “Aman, bunlardan da bir türlü kurtulamadık” mı diyeceğiz? Bunu yapanlara defalarca şahit oldum. Peki ama onlar silahlanıp dağdaki çiftliğimizi yağmaladıklarında kendimizi masum görmeye devam edecek miyiz? Evrende bir denge var ve bu denge, bilginin tek merkezde toplandığı her sistemin çökmesini gerektirir. Elindeki her türlü bilgiyi yaymak, bulaştırmak zorundasın. Bunu yapmazsan da evren seni cezalandırır. Bütün eski uygarlıklar, bilgiyi hapsetmeye başladıkları andan itibaren çökmeye başladı. Bir uygarlık kendi ilerlerken diğerlerini geride tutmak için manipülasyona başladıysa, er geç çöker, evrenin yasası böyledir. Öte yandan benim inancıma göre, hepimiz biriz. Yani trafikte beni sollayan kazma da benim, “Aman bu Suriyeli dilencilerden bir türlü kurtulamadık” diyen de. Hatta o Suriyeli çocuk da benim.
Bu kadar çok şeyle nasıl ilgilenebiliyorsunuz?
Meraklıyım. Merak duygumuz bence keşfetmemizin, öğrenmemizin ve hayatta kalmamızın en önemli sebebi. Ama aynı zamanda vahşi bir at gibi; şahlanıyor, sağa sola saldırıyor… Üstüne binebilmek için onunla bir anlaşma yapmalısınız. 28 bin kez düştüm ben belki ama sonunda bu vahşi atı ehlileştirebildim. Merakını ehlileştireceksin ki kendinle muhabbeti geliştirebilesin. 10 yılımı aldı belki ama artık beni mutlu etmeyen uğraşlarla oyalanmıyorum. Bu konuda profesyonelim. Kapı kapı gezip insanlara “merakını ehlileştir” seminerleri bile verebilirim. Merakını ehlileştirmek bir bakıma kendini dinlemeyi öğrenmek, kendinle muhabbeti geliştirmek çünkü, o yüzden önemli.
“Teknolojiyi taklit edilebilir hale getirmeliyiz”
Hayalinizde nasıl bir dünya var?
Tükettiğini üreten insanların yaşadığı bir dünya. En başa dönersek; parazit olduğunu fark ettiysen artık parazit olmamaya gidebilirsin. Her şey fark etmekle başlıyor. Hayalimdeki çiftlikten bahsetmiştim ya… O projeyi yaratırken her hareketimi belgeleyeceğim, yani videosunu çekeceğim. Teknolojiyi taklit edilebilir hale getirmek için bu şart.
Neyi kastediyorsunuz?
Videolara bakarak elektrik enerjisinden nasıl kurtulursun, güneş enerjisiyle nasıl elektrik üretirsin, neyi en ucuza nereden alırsın gibi bilgileri edinebileceksin. Kitapta ayrıntılı olarak anlatıyorum; Amerika’da dört yıl önce çiftçilikte bir devrim oldu. Traktör sahibi olmak da aksamları kapalı olduğu için bozulduklarında onları tamir ettirmek de astronomik derecede pahalıydı. 30 bin dolara satın aldığın traktörü 10 bin dolara tamir ettirebiliyorsun falan. Servisi arıyorsun, geliyorlar, koca traktörü taşıyorlar, haftalar sonra getiriyorlar, bir sürü para alıyorlar… Derken adamın biri çalıştı, didindi ve kendisi bir traktör üretti, sonra da bunun bütün parçalarının çizimlerini internete PDF formatında yükledi. Hatta bütün o parçaların nasıl tamir edileceğinin videolarını çekip internete koydu. Ve bu yeni sistemle artık 4 bin dolara traktör üretilebiliyor. Şahane değil mi? İşte ben o adamı örnek alıyorum. O yüzden çiftliğimi kurarken edindiğim her bilgiyi, yaşadığım her deneyimi insanlarla paylaşacağım, gerekirse onları da işleyişi görmeleri için davet edeceğim. Başkalarının sorunlarını çözmeye yardım etmek önemli, çünkü ben halihazırda o sorunu hiç yaşamamış olabilirim ama bu gelecekte yaşamayacağım anlamına gelmiyor. Hep birlikte öğreneceğiz.
Size ne ilham verdi?
Acı. Kendi acılarım belki, kafa karışıklıklarım, sorularım. Fakat insan acı çekmeden de öğrenebilir hale geldiği zaman etrafındaki insanların acısına dikkat etmeye başlıyor.
O hale gelmeyi nasıl başardınız?
Düşünerek. Analiz ederek. Çaba göstererek. Vaktimi çalacak hiçbir şeyle ilgilenmeyerek. Dedim ya; merakımı kontrol altına alarak.
Gülenay Börekçi
Bunlar da ilginizi çekebilir :
Sevgili Azra Hanım, Hayattaki yaşanmışlık sürenize bakarak, bu zamanınızı aslında ne kadar güzel değerlendirdiğinizi üç kitabınızı büyük bir iştah, merak ve beğeniyle okurken çok takdir ettim. “Kitapta sık sık internet adresleri, linkler veriyorum. Belgesel filmler, araştırma kitapları ve daha bir çok şeyi de yazıyorum” ifadeleri sizi siz kılan özelliklerden. Hatta yıldızlarla verilen besteci ve besteleri. İlgili bölümleri, Google’dan tavsiye ettiğniz müzik eşliğinde defalarca tekrarladım. Adı geçen kimyasalların doğruluğunu formüllerini bularak gördüm. Her şeyden önce bir bilim insanı olmanız ve özellikle araştırmacı yanınız en beğendiğim ve takdir ettiğim yanınız. İlk kitap beni çok şaşırttı.İkincide merakım arttı.(merakımı kontrol altına alamayarak!!!) üçüncü “Fİ”yi… Read more »
Azra Kohen,
Öncelikle saygılarımı sunuyorum size. Dünya insanı bu kadar net karater ve olaylarla anlatılabilir. Kimi karekterde kusurlarımızı kimisinde de insanlık adına kabul görecek yanlarımızı gördük bu üç kitapta. En yoğun dönemime denk geldi üstelik! Öyle büyülüyor ki anlatılanlar içinden sonunu bulmadan çıkamıyorsunuz. Çok teşekkürler benim hayatıma öyle bir dokundunuz ki varlığınızla iyi ki girdiniz hayatıma diyorum ve başarılarınızla hepimizin hayatında var olmanızı diliyorum…
Hiçbir kitabı okuduktan sonra yazarını tanımak için araştırma yapmamıştım sizin kitaplarınızı okumaya başlayana kadar. İnsanların ve doğanın sömürülmediği daha iyi bir gelecek için teşekkürler
Aeden ile başlamıştım okumaya ve başlangıcında yazarı merak ettim araştırmaya başladım.simdi ilk işim aeden i bitirip fi çi pi serisine başlamayı sabırsızlıkla bekliyorum
Seri gerçekten çok iyi ilk etapta yorumlara bakarak okumak istemedim ama zincirleri kırarak okudum ve gerçekten başarılı.
Isin acikcasi kitaplarini okumadim fakat konustuklarini bir bilim insani olarak bilimle cok alakali bulmadim. Kendisinin de bir bilim insani oldugunu okudum fakat artik inandigi ve konustugu noktalar spiritual olmus. Cok takdir edemedim isin acikcasi. Herkesi de orgutlemeye calisip pollyannacilik oynayan ne ilk ne son insan.
merhaba Azra hn kitaplarınızın okuyucu yaşı kaç olmalı.Kızım okumayı çok istiyor 15 yaşında.bnede başak kitap okuyorum henüz bitiremediğim için sizim fi ye başlayamadım ama ğır cinsellik içeriyor denildi. ?
Azra hanım sizi çok seviyor ve yazdıklarınızı merak içerisinde okuyorum bahsedilen çoğu şeye ilgi duyuyorum ve gerçek olduğunu düşündüğüm için soruyorum, kitabınız pi’de geçen ayahuasca çayını kendi bedeninizde deneyimlediniz mi, bunu ben de deneyimlemek istiyorum, bizlere ne önerirsiniz?
Size nasıl ulaşacağım bilmiyorum o yüzden buraya yazmaya karar verdim lütfen cevap yazın veya bana bir şekilde ulaşın lütfen ayahuasca çayını daha önce bir dizide de izlemiştim, siz de kitabınız pi’de bahsediyorsunuz, bunu deneyimlediğinize inanıyorum, lütfen, bize ne önerirsiniz, bu deneyimi yaşamak istiyoruz.
AZRA HANIM
size nasil ulasabilim? Size anlatmam gereken mevzular var.
Merhaba,
İlk defa bir yazarın tüm röportajlarını okuduktan, konuk olduğu programları internet üzerinden izledikten sonra kitaplarını okuyacağım. Fi den başlayarak…Bu benim için ilk deneyim…yani; yazarı tanımaya çalışarak ve hayran kalıp sonra kitaplarını okuyacağım. Katkılarınız için bana ve bu dünyaya çok teşekkürler…