Egoist okur

Bir portakalın sizi kullandığını hiç düşündünüz mü?

“Arzunun Botaniği” ve “Slow Food Devrimi” epeydir ilgimi çeken kitaplardı. Eh, “Şehirdekiler için Sürdürülebilir Yaşam Rehberi”ni biz şehir esirlerinin okuması gerektiği zaten ortadaydı. Fakat Stefano Mancuso ile Alessandra Viola’nın yazdığı “Bitki Zekası” kadar ufuk açıcı bir kitabı açıkçası uzun zamandır okumamıştım. Hadi başlayalım…

COLETTE: “Şu gülden başka hiçbir şey beni avutamaz!”

Olaf Hajek’in bir illüstrasyonundan.

Bitkilerin sırf birbirleriyle değil insanlar ve hayvanlarla da iletişime geçtiği o gezegeni uzakta aramayın

Bitki Zekası

“Bitki Zekası” adlı kitapta sorulan sorular şunlar: Bitkiler de en az bizim kadar zeki olabilir mi? Mesela yaşadıkları problemleri çözebilir, birbirleriyle ve başka canlılarla iletişim kurabilir ve çevrelerini yönetebilirler mi? Eski Yunanlar bu konuya noktayı yanlış yere koymuş; bitkilerin hissiz ve zekasız olduğuna, dolayısıyla da yaşamak dışında bir beceri taşımadıklarına kanaat getirmiş. Oysa son 50 yılda yapılan araştırmalar tam aksini kanıtlıyor. Alıştıra alıştıra anlatayım…

Kitap, bitkilerin gayet zeki olduğu, birbirleriyle iletişim kurabildiği bir gezegen hayal etmemizi istiyor; edelim. Bu düşsel gezegende bitkiler bilgi alışverişi yapabiliyor, en dipteki köklerden en tepedeki yaprağa kadar her türlü bilgiyi kaydedip aktarabiliyor. Başka? Çevrelerinde kendi türünden olanlarla “yabancıları” ayırabiliyor, tuzak kurarak avlanabiliyor, iklim geçişlerine, kuraklığa ya da aşırı yağmurlara karşı tedbir alabiliyor… Diğer bitkilerle hatta bazı hayvanlarla iletişim ağı kuranlar bile var. Bazıları da kendilerini korumak ve otçullardan sakınmak için, başka canlılardan yardım alıyor, üremek için işbirliği geliştiriyor.

Sessiz, pasif ve savunmasız gözüken bitkilerin, en küçük solucandan en zeki denen insana kadar etraftaki her şeyi, herkesi yönlendirdiği, herkesin hayatını organize ettiği bu gezegen çok mu uzak peki? Elimdeki kitabın nörobilimci ve botanikçi yazarları, “Boşuna uğraşmayın, o gezegen tam da burada, üzerinde yaşıyoruz” diyor. “Dünya’ya hoş geldiniz. Burada yazılanları bize çok önce öğretilmiş bilgilerle anlamanız imkansız. Bitkilere yönelik bütün yargılarınız temelden sarsılacak ve bir kez daha doğru bildiklerinizi bir kenara itmek zorunda kalacaksınız.”

Stefano Mancuso ile Alessandra Viola’nın yazdığı ve bizde Yeni İnsan Yayınevi’nden çıkan “Bitki Zekası”nı kesinlikle tavsiye ederim.

Arzunun Botaniği

“Bir elmanın sizi kullandığını düşündünüz mü hiç?” sloganıyla çarpan o nefis “Arzunun Botaniği” ile tanıdığımız Michael Pollan’a kulak vermekte fayda var: “Birkaç saatliğine alışık olduğunuz insan merkezciliğinizi bir kenara bırakın, daha zengin ve daha muhteşem bir başka aleme adım atın. Pişman olmayacaksınız, dahası bu yeni dünyadan eskisi gibi çıkamayacaksınız.

Slow Food Devrimi

Carlo Petrini’nin ünlü kitabı gecikmeli de olsa Türkçede. Petrini gıda üretiminin endüstriyelleşmesi ve yemek kalitesinin sürekli olarak düşmesiyle mücadele etmek ve unutulmaya yüz tutmuş yemek kültürlerini ve geleneklerini canlandırmak amacıyla çalışmaya başladı. 1986’da Roma’daki tarihi bir meydanda Mc Donald’s açılmasına tepki olarak başlattığı Slow Food Hareketi, yıllar içinde büyüdü, 132 ülkede “temiz, adil, sağlıklı gıda” ilkesini benimseyen 100 binin üzerinde üye ve destekçiye ulaştı. Bizde de sayısı 20’i aşkın kasaba ve şehir bu hareketin logosunu taşıyor.

Hareketin iünlü logosunu eminim biliyorsunuzdur: Salyangoz. Neden? Çünkü Petrini’ye göre yavaş, temkinli ama kararlı adımlarla ilerleyen salyangoz sürekli yerken cüssesinden beklenmeyecek mesafeler aşar, dahası geçtiği yerlerde izini bırakır. Tıpkı Slow Food Hareketi gibi.

“Temiz, adil, sağlıklı gıda” elde etmek için eskinin yeme içme geleneklerini, tarım yöntemlerini ve biyoçeşitliliğini diriltmek ve korumak adına çalışan Slow Food Hareketi’nin heyecan verici macerasını okumalısınız.

Şehirdekiler için Sürdürülebilir Yaşam Rehberi

Biz şehirde yaşayanlar daha sakin hayatlar kurmak için ücra köşelere taşınmayı hayal etsek de genellikle mevcut ekonomik düzen buna izin vermediğinden, bunu yapamıyoruz. Kaçmayı başarsak bile, seçtiğimiz yerler çoğu zaman yaşadığımız metropolün daha yeşil ve küçük bir versiyonu oluyor. Yani burada da, sığındığımız mikro-şehirlerde de durum değişmiyor, sürekli tüketiyor, sürekli yoruluyoruz.

Öte yandan, daha iyi bir hayat sürmemizin, doğal kaynakları çok daha az tüketen, sürdürülebilir, eşitlikçi ve iş birliğine dayanan bir kültüre yönelmemize bağlı olduğunun farkındayız. Peki ama nasıl? Elimizdeki kitap işte bu noktalara dikkat çekiyor, bir yandan da bizi yaşamsal gereksinimlere erişim sağlayacak ve bunları kontrol edebilmemizi mümkün kılacak teknolojiler ve taktikler hakkında bilgilendiriyor. Gıda, su, enerji, atık yönetimi ve toprağın iyileştirilmesi ana başlıkları altında ilerlerken vurguladığı gerçek şu: “Yaşadığımız yere sahip çıkmak ve nerede olursak olalım hayatı dönüştürmek bizim elimizde.”

Rhizome Kollektifi’nin kurucusu olan ve çalışmalarını permakültür, ekolojik tasarım alanlarında sürdüren Scott Kellog’un Stacy Pettigrew’la ortaklaşa yazdığı “Şehirdekiler için Sürdürülebilir Yaşam Rehberi”, günümüz metropol insanının elinin altında bulundurması gereken bir rehber. Tabii başka bir gezegene taşınmayı planlamıyorsa…

Gülenay Börekçi

Subscribe
Notify of

0 Comments
oldest
newest most voted
Inline Feedbacks
View all comments