Egoist okur

Bizzat Kemal Tahir’den yazarlık dersi almaya ne dersiniz?

Yazarlık dersi veren verene şu günlerde. Ama ben size daha iyisini teklif ediyorum: Bizzat Kemal Tahir‘den yazarlık dersi almaya ne dersiniz?

BÜYÜK SORU: Dünyanın beklediği on birinci romancı kim?

“En usta romancı bile, aslında çıraktır. Ustalığı bu çıraklık süresini kısaltmaya yarar.”

Bizzat Kemal Tahir’den yazarlık dersi almaya ne dersiniz?

“Ben romancı olarak yaşıyor, insanlara, olaylara romancı gözüyle bakıyorum. Aklımda, notlarımda birçok roman konusu bir arada, karmakarışık halde bulunuyor. Yavaş yavaş olgunlaşıyor bunlar. İçlerinden biri, çoğu zaman dış etkiler altında, ağır ağır ötekilerin önüne geçiyor. Bu ilk hazırlığa ‘romanın maddi temeli’ diyorum. Bunun, romanın esas alanına ayak atabilmesi için kendi kanunlarıyla canlanması lazım. Bu canlanışı, Mikelanj’ın ‘İnsanın Yaradılışı’ tablosuna benzetiyorum. Romanın kişisi de bir duygu esintisiyle aniden canlanıyor, gidip gelmeye, öfkelenip sevinmeye, insanı yücelten ya da aşağılaştıran şeyler düşünmeye başlıyor.

İşte bu an, romanın duygu üst yapısının maddi temelin üzerinde yaşamaya başlaması demektir. Bu yaşayış, o güne kadar dünyada örneği hiç bulunmayan yepyeni, yüzde yüz orijinal bir yaşayıştır. Kendisiyle beraber kendi kanunlarını da getirmiştir. Romancının bundan sonraki işi, bu yeni yaşayışı, romancılık zanaatıyla düzenleyip yürütmektir. O zamana kadar dünyada benzeri bulunmayan bir kişiyi kendi özel kanunları içinde yaşatmaya başlarken, bence en usta romancı bile, aslında çıraktır. Ustalığı bu çıraklık süresini kısaltmaya yarar. Bu sebeple başlangıç her zaman zordur; usandırıcı ve yıprandırıcıdır. Romancı, burada, bilgisini, romancılık gücünü, kısacası nesi var, nesi yoksa her şeyini ortaya atar. İlk müsveddeler bu hava içinde yürür. Yazma gidişinin romana kattığı ayrı bir canlılık, ‘teferruat’ vardır. Romana önceden düşünülüp bulunması imkansız zenginlikler verir bu.

Gene de müsvedde hamdır. Roman, asıl bu müsveddenin üzerinde olgunlaşır, uzun çalışmalardan, çok karışık, çok yorucu bozup çıkarmalardan, eklemelerden sonra… Hiçbir roman, romancısının istediği olgunluğa erişmiş sayılmaz, yayımlandıktan sonra bile… Kendimden söz ettiğime göre, ben sonunda iyice yorulur, usanırım. Romanı bir çeşit düşmanlıkla bitirir, onu didiklemeleri için eleştirmecilerin önüne atar, kurtulurum. Binlerce sayfayı bulmuş olan notları, atılmış parçaları, içinden çıkılamayacak kadar karmakarışık müsveddeleri dosyalayıp kaldırdıktan sonra da tadına doyulmaz bir yorgunlukla gene dünyaya, insanlara, olaylara özellikle okunma sırasını bekleyen kitaplara dönerim.”

“Romancının vazifesi, romancı olarak yaşamak, romancı olarak düşünmek, dünyaya romancı olarak bakmaktır… Yalnızca roman yazmak… Daha çok, daha iyi romanlar yazmaktır…”

Romancının vazifesi

Bugünün romancısının hem kendine, hem doğup büyüdüğü topluma hem de dünya insanlığına karşı ağır sorumlulukları olduğunu söylüyor Kemal Tahir. Peki romancı bu sorumluluğunu gerçekleştirmek için ne yapmalı? Okuyalım…

“Romancı olarak yaşamak, romancı olarak düşünmek, dünyaya romancı olarak bakmak… Yalnızca roman yazmak… Daha çok, daha iyi romanlar yazmak… İnsan dramına mümkün mertebe daha çok yanaşmaya çalışmak… Milletindeki insanlık özelliklerini, dünya insanlığının değerlerine katarak insanlığı zenginleştirmeye çalışmak. Romancılıkta bir yön var ki çalışmakla elde edilmez. Bu yön, kişinin aslında romancı oluşudur. Aslında romancı olmak da elvermez, romancı romancılığını insan dramına yaklaştırmak için çalışacaktır. Bunu başarmak için yapılacaklardan bazılarını gelişigüzel sıralayayım: a) Gerçeklere saygı duymak ama bir yandan da dış yüzdeki ham gerçeğin parıltılı fakat yalınkat etkilerine kendini kaptırmamak. b) Hoşgörürlüğü, toleransı hem şuuruna hem de duygularına iyice sindirip en çetin sıralarda bile soluk alır gibi kolaylıkla kullanabilmek. c) Önyargılardan mümkün mertebe kurtulmak. Her insanı, her düşünceyi, her olayı, ne kadar iyi bilirse bilsin, ilk defa görüyormuş gibi incelemeye üşenmemek. d) Gücünün çok üzerinde çetin bir işe atıldığını unutmamak. İşi her zaman büyük tutmak. Büyük işte yenilmeyi göze almak. Yani kolaya kaçarak kendini aldatmamak.”

Gülenay Börekçi

Subscribe
Notify of

0 Comments
Inline Feedbacks
View all comments