Brigitte Labbe ile soru sormanın güzelliğine dair
22 ülkede milyonlarca çocuk “Çıtır Çıtır Felsefe” dizisini okuyor. Ve Brigitte Labbe sayesinde felsefi sorgulama denizinin sınırsız sularında yüzüyorlar desem abartmış olmam. Dizinin kitapları çocuklara bu sorgulama sürecinde eşlik ediyor. Soru sormayı hep sürdürsün ve akıllarını uyanık tutsunlar diye… İşte bu yıl kitap fuarı için gelen Labbe ile konuştuklarımız…
“Çocuklar benim felsefi kahramanlarım; hayranlık, merak ve soru sormanın keyfini kaybetmedikleri için”
Bazı filozoflar romancı gibidir. Mesela Jean Paul Sartre… Bazı romancılar ise filozof gibidir. Mesela Milan Kundera. Fransız yazar Brigitte Labbe de felsefeyle ilgileniyor ama ikisinden de eğlenceli. Çocuklara soru sormayı, cevap aramayı öğreten kitaplar kaleme alan Labbe’nin Sartre-Kundera ikileminde tercihi ikincisi. Favori kitaplarıysa Marcel Proust’unkilerden Red Kit’e çok geniş bir yelpazeye yayılıyor. Peki felsefenin hayatındaki yeri ne? Okuyalım…
Felsefeyle ilk nasıl ilgilenmeye başladınız?
İş hayatıma ara vererek. Hakkım olan bir yıllık ücretli izin dönemini felsefe derslerine ayırdım. Çocuğum olmasaydı, dünya turuna çıkacaktım. Neyse ki 8 yaşında bir kızım vardı, ben de evime çok yakın olduğu için Sorbonne Üniversitesi’ne girmeye karar verdim. Ve hayatım değişti. 15 yıldan beri felsefeyi bırakmadım, hâlâ ders alıyorum. Sorbonne profesörlerinden Michel Puech’le yarattığımız “Çıtır Çıtır Felsefe” dizisini bugün Pierre-François Dupont-Beurier ile sürdürüyoruz.
Varoluşsal açıdan kafanızın ilk ne zaman karıştığını hatırlıyor musunuz?
Cevabı düşününce, tüylerim ürperdi! Çünkü geçmişte bana kafa karışıklığı yaşatan yüzlerce durum hatırlıyorum ama dair belirgin bir ilk anıyı yakalamaya çalışırsam, galiba hamile kaldığımı öğrendiğim an diyebilirim.
Felsefedeki kahramanlarınız kimler?
Çocuklar. Hayranlık, merak ve soru sormanın keyfini kaybetmedikleri için.
Felsefenin özü nedir? Hiçbir fikrimiz olmadan felsefeye giriş yapmak istesek neye ihtiyaç duyarız?
4-5 yaşlarındayken, çevrenizdeki yetişkinlere sorular sorarsınız. Niçin ölürüz? Ölünce nereye gideriz? Niye bazı insanlar kötüdür? İnsanlar neden savaşır? Dünya nasıl oluşmuştur? Okul ne işe yarar? Güneş bir gün sönecek mi? İşte siz farkında olmasanız da, bunlar hep birer felsefeye giriş sorusudur. O yüzden esas soru şu olmalı: “Felsefede kalmak için bize ne lazım?” Yapmaya çalıştığım şey aslında bu; çocuklarda, hayatları boyunca felsefi bir yaşta kalma isteğini uyandırmak…
Felsefi meseleler hakkında düşünmek hayatımızda değişiklik yaratır mı; politikada, para meselelerinde ya da aşkta?
Eğer felsefe hayatımızda değişiklik yaratamıyorsa, şık akşam yemeklerinde veya davetlerde kendimizi göstermemize yahut da sınavlarda başarılı olmamıza yarayan bir bilgiye dönüşmüş demektir. Bir kuleye hapsedilmiş akademik bir ders de gerçekte kimsenin işine yaramaz. Ne demek istediğimi anlamanız için size felsefenin nasıl doğduğunu hatırlatacağım: Atina’da bir adam, eski püskü pabuçları ve delik deşik paltosuyla sokakları arşınlıyor, karşılaştığı herkese soru soruyor, paranın, dış görünüşün, şöhret ve iktidar arayışının hakimiyeti altına girmemelerini sağlamaya çalışıyordu. Sorularıyla insanların hakikaten önemli şeylerle uğraşmalarında, iyi ve adil bir hayat kurmalarında onlara yardımcı oldu. Ve aradan 2400 yıl geçtikten sonra bile bu adam hâlâ gerçeği aramak konusunda insanları cesaretlendirmeyi sürdürüyor.
Socrates’ten bahsediyorsunuz…
Evet. Sizinle konuşurken aklıma şu geldi: Gençlerle yaptığım felsefe tartışmalarından birinde, 16 yaşında son derece net fikirleri olan ve kendinden gayet emin görünen bir genç bana, “Söyledikleriniz kafamı karıştırıyor” dedi. Bu, aldığım en güzel iltifatlardan biriydi: Kafası karışmıştı. Yani kesinlikleri sarsılıyordu. Artık kendisi, hayatı ve onu çevreleyen dünya hakkında sorular soracaktı. Bu, insanın hayatı boyunca sürecek ve sonunda kendisine daha da yaklaşmasını sağlayacak olan upuzun yolun yalnızca başlangıcı…
Peki sizce felsefenin politikacılara faydası olur mu?
Felsefeden etkilenmiş harikulade politikacılar var; Gandhi, Martin Luther King, Nelson Mandela… Günümüzde de felsefeden etkilenecek politikacıların listesi uzun olabilir ama keşke hepsi bu konuyla ilgilense… Dolayısıyla sorunuza cevabım, evet. Bin kere evet!
Her kitabınızın başlığı birbiriyle ilişkisi olan ya da birbirine karşıt sözcüklerden oluşuyor. Bilinçli bir tercih mi, felsefi düşünceniz bu yöntemle şekillenmiş olabilir mi?
Aslında bu hepimizin doğal olarak tercih ettiğimiz bir yöntem. Sizin için adil olan şeylerden söz ederken, düşüncenizi daha iyi açıklamak için hemen sizin için adil olmayan bir durumdan örnek verirsiniz. Eğer güzellikten söz ediyorsanız, çirkinlikten de söz etmek daha iyi anlaşılmanızı sağlar. Ama dizideki bazı kavramlar karşıtlarıyla yer almıyor; kızlar ve oğlanlar, iş ve para, aşk ve dostluk gibi…
10 kelime ve Labbe’de çağrıştırdıkları
Mutluluk: Deniz, su, dalgalar.
Barış: Kuş. Sadako Sasaki’nin yazdığı “Kâğıttan Bin Turnakuşu”.
Edebiyat: Tüy kalemin kâğıtta çıkardığı ses.
Ölüm: Kapüşonlu siyah bir pelerin.
Savaş: Yıkıcı bir gürültü.
Kıskançlık: Sahip olma arzusu.
Kötülük: Hannah Arendt’in yazdıkları.
İnanç: Avanaklığın tehlikeleri.
Okul: Arkadaşlar, teneffüste bahçeye çıkmak, korku, notlar, keşif; ilk aşk.
Aşk: Kuş tüyü yorgan ve kanatlar.
Gülenay Börekçi
Designed by Freepik
Subscribe
0 Comments
oldest