En iyiyi seçiyoruz: Cormoran Strike mı, yoksa hâlâ Harry Potter mı?
J.K. Rowling’in Robert Galbraith adıyla yazdığı ve Zeynep Heyzen Ateş çevirisiyle Pegasus Yayınları’ndan çıkan Guguk Kuşu’yla ilgili aradığınız her ayrıntı bu yazıda. Baştaki sorunun cevabını baştan vereyim. Her bir cildini kafam attıkça tekrar tekrar okuduğum Harry Potter serisine bayılıyorum, çok önemli buluyorum ama açıkçası Guguk Kuşu’nu da çok sevdim.
Ordudan ayrıldıktan sonra özel dedektif olarak çalışmaya başlayan pejmürde görünümlü ve meteliğe kurşun atan kahramanımız Cormoran Strike’a ise hakikaten âşık oldum.
Roman sinemaya uyarlanırsa onu Jeff Bridges oynasın istiyorum. Bu tür dileklerim genelde pek gerçekleşmez ama ben gene de söyleyeyim, dilekler evrene gitsin :) Ha bu arada, “Cormoran mı Harry mi daha iyi” sorusuna cevaplarınızı bekliyorum.
J.K. Rowling’den esirgenen övgüler “Galbraith denen adama” gitti…
İşte sihirli formül: Nasıl 1 Numara olunur?
J.K. Rowling’in alter Ego’su: Robert Galbraith
Biliyorsunuz, Cuckoo’s Calling adlı romanının satış rakamları binlere zor ulaşan yazar Robert Galbraith’in gerçek kimliği daha sonra ortaya çıkmıştı. Galbraith aslında dünyanın en çok kazanan yazarı unvanını elinde bulunduran J.K. Rowling’ten başkası değildi. PR baskısı olmadan, sadece keyfi için bir roman yazıp yayınlamanın nasıl bir şey olacağını öğrenmek istemişti. “Editörüm David Shelley kitabımı yazarını tanımadan yayınlamayı kabul ettiği gün içimde tarifsiz bir sevinç patlaması hissettim. Hele daha sonra, ‘Bir kadın olduğunu asla anlamamıştım’ demesi beni çok mutlu etti.”
Yayıncılık alemine ve medyaya sıkı bir dersti bu aynı zamanda. Gerçek öğrenildikten sonraki gün Cuckoo’s Calling 18 bin adet sattı, ardından 4709’uncu sıradan 1’inci sıraya yükselerek hatırı sayılır bir rekorun sahibi oldu. Belli ki ortada büyük bir açmaz vardı ve Rowling gerçeği tokat gibi yüzümüze çarpmıştı. Bu alemde işlerin yürümesi; bir kitabın hakikaten okuruna ulaşması ve çok satması için PR gücü şarttı. İsimsiz bir yazarın ilk romanı ne kadar iyi ve sürükleyici olursa olsun, dağıtımcıların, kitabevlerinin, dergilerin, gazetelerin ve dolayısıyla okurun pek ilgisini çekmiyordu. Galbraith’in gerçek kimliği ortaya çıkınca Cuckoo’s Calling’in Dan Brown’un Cehennem’i başta olmak üzere birçok parıltılı çok satan romanı geride bırakması da bunun en bariz kanıtıydı. Daha enteresanı ilk iki ay boyunca kitabı doğru dürüst tanıtan, eleştiren kimsenin çıkmamasıydı. Ancak Galbraith’in aslında Rowling olduğu ortaya çıktıktan sonra birçok eleştirmen romanı ne kadar beğendiğini yazdı.
Ve esas haber elbette şu: Cuckoo’s Calling nihayet bizde de yayınlandı. Pegasus’tan çıkan Zeynep Heyzen Ateş çevirisinin adı Guguk Kuşu. Bu da zaten sizi bu romanı okumaya ikna etme yazısı…
Rowling, ezelden beri eski ABD başkanlarından Robert F. Kennedy’ye hayranmış. Bir de çocukken yeni tanıştığı insanlara kendini Ella Galbraith olarak tanıtıyormuş. O yüzden alter ego’suna isim seçerken zorlanmamış; Kennedy’nin adını, Ella’nın soyadını alması yetmiş. Web sitesinde yayınladığı kısa tanıtımda, “Çocukken hep Ella Galbraith diye çağrılmak isterdim. Sebebini hiç bilmiyorum ama bu isim beni büyülüyordu” diyor. Kitabın arka kapağında tıpkı The Cuckoo’s Calling’in kahramanı Cormoran Strike gibi Galbraith’in de ordu istihbarat servisinden emekli olduğu yazılı. “Onu eski istihbaratçı ve asker yapmamın çok pratik bir sebebi vardı. ‘Yazarın neden hiç fotoğrafı yayınlanmıyor’ sorusunu bertaraf etmek için bulduğum bir yoldu bu. Bilirsiniz, istihbarat elemanları emekli olduktan sonra bile pek röportaj vermez” diyor Rowling.
Cormoran Strike’ın hevesli asistanı Robin’i yaratırken ise gençlik yıllarındaki sekreterlik tecrübeleri gelmiş aklına: “Kapı kapı dolaşıp umutsuzca iş aradığım günlerde ben de Cormoran gibi birinin yanında çalışma fırsatı bulabilmeyi isterdim” diyen Rowling iyi yapmış bence, çünkü “Robin” bir çömeze en yakışacak isim. Batman’in çaylak yardımcısı Robin’i düşünsenize…
Leziz ve sürükleyici bir “büyükanne polisiyesi”…
J.K. Rowling Cuckoo’s Calling’de tıpkı Harry Potter gibi “yaralı” bir karakter yaratmış. Ordudan ayrıldıktan sonra özel dedektif olarak çalışmaya başlayan pejmürde görünümlü ve meteliğe kurşun atan Cormoran Strike ilk bakışta sıradan biri gibi. Hayatının büyük iniş çıkışlarına, sırlarına hikaye ilerledikçe vakıf oluyor ve J.K. Rowling’in yazarlık hüneri sayesinde büyüsüne kapılıyoruz. Bu arada da hem bir cinayeti çözmeye çalışıyor hem de yan hikayeleri takip ediyoruz.
Potter serisinden de bildiğimiz gibi, iç içe geçen hikayeler örmekte usta bir yazar Rowling. Mesela daha romanın açılış sayfalarında Strike’ın şahane güzellikteki aristokrat sevgilisinden henüz ayrıldığını, daha doğrusu kadının, sebebini bilmesek de onu terk ettiğini keşfediyoruz. Bu durumda adamımızın büyük aşkına yeniden kavuşup kavuşamayacağı roman boyunca en merak ettiğimiz şeylerden biri oluyor. Bir de Strike’ın evlilik dışı bir çocuk olarak doğduğunu fark ediyoruz. Babası efsaneleşmiş bir rock yıldızı, annesiyse onunla kısa bir ilişki yaşamış olan bir groupie’ymiş. Neyse spoiler yağmurunu burada keseyim, bunlar okudukça öğreneceklerinizden sadece bir kısmı.
Bir de “asistan” Robin var… “Kazara” Cormoran Strike’ın ofisinde sekreter olarak iş buluyor. Çocukken en büyük hayali dedektiflik yapmak olduğu için de elbette havalara uçuyor. Fakat nişanlısı durumdan çok rahatsız, Cormoran’dan hazzetmiyor ve bir an önce istifa etmesi için Robin’e baskı yapıp duruyor.
Açıkçası ben kitabı bir solukta okudum. Hatta bittiğinde, Agatha Christie ve Ruth Rendell gibi İngiliz kadın polisiyecilerin üzerine polisiyeci tanımadığımı düşündüm. Kanepeye uzanıp hanım hanımcık ama keskin zekalı büyükanneler tarafından yazılmış hissi uyandıran bu romanlara zevkle gömülebilirdim. Cuckoo’s Calling de bu tarz bir kitap, sürükleyici ve eğlenceli. Lüks malikanelerden leş gece kulüplerine kadar birçok yeri gezip çeşit çeşit insan tanırken bir an bile sıkılmıyorsunuz, üstelik şiddetten kusacak hale gelip kendinizi kan banyosu yapmış gibi falan da hissetmiyorsunuz.
Hayalim Cormoran’ı Jeff Bridges’ın oynaması, bakalım gerçekte kim oynayacak.
Guguk Kuşu’nda Harry Potter izleri var mı?
Cuckoo’s Calling’le Potter serisi arasında yukarıda saydıklarım dışında pek büyük benzerlikler yok. Daha doğrusu başta bana öyle gelmişti. Ama yeniden düşününce bazı ortak noktalar yakalamak mümkün…
İri yarı ve kaba saba tavırlı dedektif Cormoran Strike, dev Hagrid’den epeyce ilham almış gibi. Zaten Grimm Kardeşler’in bir masalında geçen devin adı da Cormoran.
Potter serisi, Harry’nin aslında sihir yapabildiğini ve bu yüzden öğrenci olarak Hogwarts Sihir Sanatları Akademisi’ne kabul edildiğini öğrenmesiyle başlıyordu. En büyük hayali dedektiflik olan Robin ise yeni işinin bir dedektiflik bürosunda çalışmak olduğunu, tam nişanlandığı gün öğreniyor. Ve bu inanılmaz rastlantı için “sanki sihir” diyor.
Cuckoo’s Calling’deki maktulün adı, Lula Landry. Süpermodelin öldürülmesi haberi tabloid gazetelerin sayfalarını haftalarca süslüyor. Potter serisindeki tabloid gazete bağımlısı kızı hatırladınız mı? Bildiniz, Luna Lovegood.
Yanlış bir büyü sonucu Hermione’nin ön dişleri irileşmiş ve herkes “tavşan dişli” diye onunla dalga geçmeye başlamıştı. Cormoran Strike’ın işvereni ve öldürülen kızın üvey abisi John Bristow’un da gerçek olamayacak kadar iri tavşan dişleri var.
Cormoran, ilkokul öğretmeninin hayatının en büyük talihsizliklerinden biri olduğuna inanıyor ve onu hatırlatan her şeyden nefret ediyor. Cormoran’ın öğretmeniyle Harry’e hayatı zehir eden öğretmen Deborah Umbridge arasındaki benzerlikler bariz.
Rowling hep okurlarını çikolotayla baştan çıkarıyor. Potter’larda çikolatalı sahneler boldu, hatta bir tanesinde kahramanlarımız beladan sihirli çikolata yiyerek kurtulmuştu. Burada da bitter çikolatalar, kakaolu bisküviler ve çeşitli vesilelerle çekmeceden çıkarılıp ikram edilen çikolatalı lezzetler resmen iştah açıyor. Mesela hipoglisemiden mustarip Cormoran eski sevgilisinin başka bir erkekle nişanlandığını öğrenince aşırı içtiği bir gecenin sabahında ayılmak için “aile boy” çikolata yiyor.
Yeni Potter öyküsü çıktı
Cormoran Strike serisinin ikinci kitabı olan Silkworm’un henüz yayınlandığı şu günlerde J.K. Rowling, hayranlarının karşısına bir sürprizle çıktı. Ünlü yazar, yeni bir Harry potter öyküsü yazıp sitesi Pottermore’da yayınladı. Son Potter romanının 2007’de yayınlandığını düşünürseniz, bu sahiden büyük olay.
Öyküde kahramanımız 34 yaşında Harry’i yetkişkin bir adam olarak okuyoruz. Yuvarlak gözlükleri değişmemiş ama saçları hafifçe ağarmış, şakağında da daha önce görmediğimiz bir yara izi var… Ron ve Howard’la Quidditch Dünya Kupası final maçında buluşuyor. Ron’un ailesinden kalan şaka dükkanının başına geçtiğini, Hermione’nin İse Sihir bakanlığı’nda çalışmaya başladığını öğreniyoruz. Neville Longbottom ve Luna Lovegood gibi yan karakterler de aralarda karşımıza çıkıyor. Öykü, Günlük Kehanet Gazetesinin hırslı muhabiri Rita Skeeter’ın ağzından yazılmış bir dedikodu haberi formunda ilerliyor. Rowling gene hakkında türlü çeşit dedikodu çıkararak zamanında kendisinin de canını epey yakmış olan tabloid gazetelerle dalgasını geçiyor.
Fakat görünen o ki Potter hayranlarının sevinci kursaklarında kalacak. Rowling ufukta yeni bir Harry Potter romanı olmadığını açıkça söylüyor çünkü.
Gülenay Börekçi
Guguk Kuşu, J.K. Rowling. Çeviren: Zeynep Heyzen Ateş, Pegasus Yayınları
Subscribe
0 Comments