Egoist okur

DÂHİYANE (!) TAVSİYE: Kendi kusursuz eşini kendin yarat!

Ama ya eline yüzüne bulaştırırsan? Eh, o da ihtimal dahilinde tabii. Şöyle ki…

Wendy Moore’un kitabının adı bile beni paralize etmeye yetmişti: “İyi Bir Zevce Yaratmanın Yolları: Britanya’nın En İstenmeyen Bekarı ve İdeal Eşini Eğitmenin Peşindeki Mücadelesi”.

İçinde de insanın nutkunun tutulmasına sebep olan şeyler vardı. Mesela hikayesini anlattığı 18. yüzyıl İngiliz enteli Thomas Day’e göre, kadınlar, “evrensel olarak sığ, hercai, sağduyusuz ve güvenilmez”di. Fakat Day umutsuzluğa kapılmamıştı. Yetişkin bir kadını tamamen değiştirerek hayat arkadaşı haline getiremeyebilirdi ama o kadar yetişkin olmayan biriyle başka türlü bir deneme yapabilirdi. Neyse işte, okuyun…

Üstelik bu bir roman değil, her şey gerçek. Jean Jacques Rousseau’dan ilham almanın ama yanlış şekilde almanın bir insanı ne tür bir sadiste dönüştürebileceğini göstermesi açısından da enteresan. Rousseau yanlış anlaşılmanın böylesine ne derdi, yüzünün alacağı hal neye benzerdi, ayrıca merak ettim…

İşte karşınızda Moore’un anlattıklarının küçük bir özeti.

İnsanoğlunun tuhaflıklarına bir kez daha şaşmakta serbestsiniz…

Kendi kusursuz eşini kendin yarat!

1769 baharında, 21 yaşındaki Thomas Day nişanlısınden bir mektup aldı. Genç kız ayrılmak istiyordu.

Mektupla terk edilmek elbette Thomas’ın pek ağrına gitti. Halbuki ne umutlarla başlamıştı bu ilişkiye… Bir arkadaşının çekici, kültürlü ve neşeli kızkardeşi Margaret’la önceki yaz tanışmışlardı. Lakin anlaşılan birbirlerine pek uygun değillerdi. En azından genç kız somurtkan ve aşırı ciddi Thomas’ı yeterince çekici bulmuyor gibiydi.

Genç adamın hayali, her an yanında olacak ve ona sadık kalacak bir eşle yaşayarak bilimsel çalışmalarını sürdürmekti. Margaret’in esas kabahatiyse aslında Thomas’a uygun olmamak falan değil, “dünyanın onu kirletmesine izin vermekti”. Sonradan “Meğerse bir hayali sevmişim” diye yazacaktı genç adam.

Ah ne zihinler, ne zihinler…

(c) Manchester City Galleries; Supplied by The Public Catalogue Foundation

Thomas Day’in dönemin ünlü ressamlarından birine yaptırttığı portresi.

Her neyse, Thomas Day’e göre, kadınlar, “evrensel olarak sığ, hercai, sağduyusuz ve güvenilmez”di. Fakat umutsuzluğa kapılmadı. Yetişkin bir kadını tamamen değiştirerek hayat arkadaşı haline getiremeyebilirdi ama o kadar yetişkin olmayan biriyle başka türlü bir deneme yapabilirdi. Bir arkadaşına şöyle yazdı: “Zihnini değiştirebileceğimi düşündüğüm 13 yaşında bir kız tanıyorum. Masum ve önyargısız, dünyayı henüz görmemiş, ona bağlanmamış sayılır…”

Bunları ve daha başka ayrıntıları Wendy Moore’un “İyi Bir Zevce Yaratmanın Yolları: Britanya’nın En İstenmeyen Bekarı ve İdeal Eşini Eğitmenin Peşindeki Mücadelesi” isimli kitabından öğrenebilirsiniz.

“Thomas Day, doğru kadını o güne dek bir türlü bulamadığı için doğru kadının hiç var olmadığına inanıyordu” diye yazıyor Moore. Ama pes etmemiş. Tıpkı Pygmalion yahut daha da beteri Dr. Frankenstein gibi, o da kendi eşini kendi yaratmaya karar vermiş.

Mükemmel de bir planı varmış. Müstakbel eşini Émile’de yeni ve radikal bir eğitim biçimi öneren John-Jacques Rousseau’nun ilkelerine göre yetiştirecekmiş. Rousseau, doğduklarında bebeklerin ilk günahın etkisini taşıdıklarını, gene de küçük çocukların kesinlikle mükemmel bireyler olduğunu söylüyormuş ya ısrarla… Ona göre çocukları kirleten şey, dünyaymış… “Yaradanın ellerinde her şey iyidir, nesneler insanın ellerinde bozulur” diyormuş. Unutanlara Émile’i hatırlatayım…

Rousseau’ya göre çocuklar okullarda tercih edilen ezber yöntemiyle değil, oyun ve keşif aracılığıyla öğrenirlerdi. Onlara cesaret verilmeli, ruhları beslenmeliydi. Bilimsel deneylere katılmalarına imkan tanınmalı ama soğuk ve açlık gibi zor deneyimleri yaşamalarına da ses çıkarılmamalıydı. Bu, karakterlerini kuvvetlendirirdi. (Rousseau bu dediklerini kanıtlamak için, metresinden olan beş çocuğunu da yetimhaneye yollamıştı.) Kahramanı Émile bu ilkelere uygun yetiştirilir. Fakat sıra kendine bir hayat arkadaşı aramaya gelince, olası bütün eş adaylarının eğitim açısından ondan çok daha vasat olduğunu fark eder. Anlaşılan Émile için kusursuz eş, “basit, sanattan anlamayan bir taşralı kız” olacaktır.

jean jacques rousseau egoistokur zevce

Jean Jacques Rousseau

Gerçi bu işin resmin ‘bok’unu çıkarmaya kararlı olan Thomas Rousseau’nun tavsiyeleriyle yetinmeyecektir. Onun eşi hem Émile’in zekasını, kültürünü taşımalıdır, hem de adeta sihirli bir şekilde taşralı bir kız kadar itaatkâr olmalıdır. Margaret olayından sonra, yani 21 yaşına geldiğinde genç adama hatırı sayılır bir miras kalır. Artık zengin de olduğuna göre deneylerine bir an evvel başlayabilecektir. Öksüzler yurduna giderek biri 11 öteki 12 yaşında iki küçük kız seçer. Kızlar, Day’in Fransa’daki yakın bir arkadaşının evinde yaşayacaktır. Onlara Sabrina ve Lucrecia adlarını koyar, yeni giysiler alır ve yeni eğitimlerine başlayacakları Fransa’ya gönderir.

Aman yarabbim! Söyleyecek söz bulamıyorum. Hakikaten bir kez daha, ne zihinler, ne zihinler!

Sabrina ile Lucrecia’ya okuma yazma, aritmetiğin yanı sıra hizmetçilerin bilmesi gereken her şey öğretilir. Fakat Lucrecia umutsuz vakadır. Thomas bir yıla kalmadan onun “feci şekilde salak” olduğuna karar vererek, küçük kızı yıllık 400 Sterlin ücretle bir şapkacının yanına çırak olarak yerleştirir. Belli ki müstakbel karısı, zeki ve itaatkar Sabrina olacaktır. Rousseau’nun erkek çocukların eğitimi için tavsiye ettiği her şeyi Sabrina üzerinde uygulamaya başlar. Misal, ilkin kollarına sıcak balmumu döker. Sonra yüzme bilmediği halde onu göle atar ve çırpınışını izler. Başka bir sefer gürültüye dayanıklılığını ölçmek için, kuru sıkıyla dolu silahlarla ateş eder. Ha, tabii bir zevcede dişilik de önemlidir, o yüzden kıza yeni bir elbise alır. Ama bir yere kadar… Adamımız iki dakika sonra kızdan elbiseyi ateşe atmasını ister ve cayır cayır yanmasını seyrettirir.

Bütün bu alelacayip deneyler Sabrina’nın önce kafasını karıştırır, sonra da resmen çileden çıkmasına sebep olur. (Şükür, çileden çıkmasa, kızın insan olmadığına hükmedecektim.) Eğitim artık neredeyse tamamen bitmiş gibidir, kız artık daha çok evin hizmetçisi gibidir. 14 yaşına geldiğinde Thomas’ın kusursuzluk hayaliyle uzaktan yakından alakası kalmamıştır. Feci hayal kırıklığına uğrayan genç adam cebine bir miktar para sıkıştırıp, onu yatılı okula gönderir. Deney hezimetle sonlanmıştır.

Thomas Day elbette sonunda aradığı sadık kadını bulup evlenir.

Sabrina ise 26 yaşına geldiğinde evlenmek için Day’in yakın arkadaşlarından birini seçecektir.

Bunun sebep olduğu hayal kırıklığından mı bilinmez, Day 41 yaşındayken atından düşer ve hafızasını kaybeder.

Gülenay Börekçi

via brainpickings

 
Subscribe
Notify of

0 Comments
Inline Feedbacks
View all comments