Egoist okur

“Dev” bir müzisyenin romanı: DEVİN ŞARKISI

Müzik yazarı Raife Polat‘ın Günışığı Kitaplığı’ndan çıkan Devin Şarkısı adlı romanı birkaç çocuğun ormanda iki deve rastlamasıyla başlıyor. Birbirlerine çok âşık bu iki devden İgıl romanın sonunda bir rock stara dönüşüyor. Müzik piyasasının içinden biri olan Sadi Güran‘ın harikulâde illüstrasyonlarıyla zenginleşen roman müziğin adeta tılsımlı bir etkiyle sınırları ortadan kaldırabildiğini, birbirinden apayrı dünyaları buluşturabildiğini dile getiriyor.

Gazeteci Raife Polat’ın ilk romanı Devin Sarkısı içeriğiyle, görselliğiyle son zamanlarda okuduğum en güzel kitaplardan…

Raife Polat (sağda) ve Sadi Güran’ın kitap kapağı…

“Sadece çocuklar için bir albüm yapamazdım ama çocuklara müziği anlatabilirdim.”

Raife Polat’ın Devin Şarkısı romanına hazırlık süreci, apayrı bir hikaye…

“Şarkı söyleyen devin hikayesi zihnimde yavaş yavaş şekillenirken, söylediği şarkılara da yaşam vermek istiyordum. Dolayısıyla yazarken İgıl’ın müziğinin peşine düştüm” diye anlatıyor bunu. O süreçte birçok müzisyen ve yapımcıyla görüşmesi yazacağı hikayeyi öyle zenginleştirmiş ki hikaye basit bir metinden çıkıp romana evrilmiş.

Devamını ondan dinleyelim…

Müzisyen olan bir devin hikayesi çok farklı ve güzel. Nasıl karar verdiniz Devin Şarkısı’nı yazmaya?

Çok uzun bir hikaye bu. Benim için neredeyse takıntı halini alan bir gereksinimden ortaya çıktı Devin Şarkısı. 1990’larda Milliyet Sanat dergisinde müzik yazıları yazıyordum. 23 Nisan sayısı hazırlarken çocuklara yönelik müzik üretimini araştırmak haliyle bana düştü. Türkiye’de çok sığ bir üretim olduğunu keşfettim. Aslında yıllar geçtikçe değişen hiçbir şey olmadığını gördüm. Radyo programlarımda konuk ettiğim müzisyenlere bıkmadan, usanmadan, niye çocuklar için müzik yapılmadığını soruyor ama hiçbir seferinde tatmin edici bir yanıt alamıyordum. Büyük bir boşluk vardı bu alanda. Devin Şarkısı bu boşluktan doğdu.

Çocuklar için müzik yapılmıyor diye mi yazdınız bu kitabı yani?

Sadece çocuklar için yapılmış bir albüm hayaliyle yazdım. Öyle bir albüm yapamazdım belki ama çocuklara müziği anlatabilirdim. Bir müzisyen bundan etkilenir belki ve harekete geçer diye düşünmüş de olabilirim. Esas hayalim kitapla müziğin eş zamanda yapılabilmesiydi. Müzisyen olmadığım için hayalimi paylaşacak bir müzisyenin peşine düştüm.

Bir gelişme oldu mu?

Biraz daha zaman var. Ama umuyorum Devin Şarkısı’nı okuyan çocuklar yakında müzikleri de dinleyebilecek.

Devin Şarkısı’nda müzik piyasasına dair ayrıntılar çok gerçek. Nasıl oldu, sahne parıltısı, şöhret, medya ve müzik piyasasının katı gerçekleri çocuklar için yazdığınız kitapta nasıl yerini aldı? Telif hakları ve internet sorunları bile var romanınızda…

Ben uzun yıllar müzik üzerine yazdım. Hâlâ da yazıyorum zaman zaman. Pek çok müzisyenle söyleşi yaptım, bir kısmıyla arkadaş oldum. Bu söyleşilerde hangi kuşaktan olursa olsun müzisyenlerin endüstriyle ilgili ortak dertlerini, sorunları da konuştuk. İster istemez endüstrinin bu çok boyutlu halleri kitaba yansıdı.

Ormanın ve doğanın kusursuz dengesi bize neyi gösteriyor?

Kahramanlarınız Enzo ve arkadaşlarının, dev İgıl ve sevgilisi Bigıl’la karşılaşması bana kent hayatıyla doğa hayatının beklenmedik buluşması gibi geldi… İgıl yabani bir ruh, insanlar arasındayken nasıl davranacağını bir türlü bilemiyor. Ama öyle yetenekli ki müziğini işitenlerin gözünde devleşiyor. (Fiziksel görünümünün dışında bir şeyi kastediyorum.) Anlatır mısınız, Enzo ve arkadaşları ormanda İgıllar aracılığıyla aslında neyi keşfediyor?

Enzo ve arkadaşları ormana, doğaya yakınlar aslında. Hatta içlerinden biri doğa bilimci olmaya aday. Ama tabii İgıl ve Bigıl’ın varlığı doğanın gizemli, sürprizli yanı onlar için. Saf hali bir anlamda. İkisinin varlığı ve ormandaki diğer canlılarla ilişkileri ormanın ve doğanın kusursuz dengesinin göstergesi. Bu da çocuklar için oldukça merak uyandırıcı. Bir o kadar da yitirilmemesi gereken değerli bir durum.

Sonradan bir pop stara dönüşecek olan İgıl’ın fiziksel görünümü bence karakterine ve hayat tarzına müthiş uygun. Birçok büyük müzisyen gibi İgıl da çok özel yeteneklere sahip, ayrıca sırf görünüşü, hali tavrıyla bile diğer insanlardan farklı olduğunu hissettiriyor.

Ben İgıl için rock star demeyi tercih ediyorum. Bu türe daha yakın olduğum için… Muhalif bir tarafı var.

Müzisyenler bizden farklı mıdır gerçekten?

Bazı açılardan belki. Yaşamın sesine karşı algıları daha açık bence. Müzik çoğumuzun yaşamının vazgeçilmezi olabilir ama müzisyenler için bir tutku.

“Kitabı resimlemesi için hayalimdeki isim Sadi Güran’dı…”

Romanınızın kapağını ve illüstrasyonlarını Sadi Güran yaptı. Çok uzun yıllardır müzik piyasasıyla yakın temas halinde çalıştığını düşünürsek, bu kitap için ondan daha uygun bir çizer olamazdı belki de…

Günışığı Kitaplığı’yla yollarımız birleştiğinde benim için en heyecanlı bekleyiş çizerin netleşmesi süreciydi. Aklımda belli görüntüler olsa da, kitapta hiçbir betimleme yok kahramanlarıma dair. O nedenle çizerin yorumu çok önemliydi benim için. Hayalimdeki isim Sadi Güran’dı. Bir şeyi çok isteyince oluyor galiba. Sadi’nin çizeceğini öğrendiğimde gerçekten çok mutlu oldum. Olağanüstü bir iş çıkarttı. Onun çizimleri hikayemi ‘gerçek’ kıldı bir anlamda. Bu durum hâlâ heyecan ve mutluluk veriyor bana.

Bu ilk deneyiminizden yola çıkarak anlatır mısınız, roman yazmanın en güzel yanı ne oldu?

Roman diye yola çıkmadım aslında, ama İgıl ve Bigıl o kadar güçlendiler ki zaman içinde, onların dünyası benim dünyam oldu. Bence roman yazmanın en güzel yanı da bu. Yaşamınız sürüp giderken başka bir yaşamın içine dalıveriyorsunuz. Bir süreliğine sadece sizin bildiğiniz ve yön verdiğiniz bir yaşamın. Bu gerçekten olağanüstü bir duygu.

Ne tür bir yazarsınız? İlham kaynaklarınız neler? Size özel bir çalışma yönteminiz var mı? Önceden tasarlayıp mı yazıyorsunuz, yoksa doğaçlamaya, sürprizlere, beklenmedik u-dönüşlerine açık mısınız?

Ne tür bir yazar olduğumu söylemek için biraz erken; taze bir yazarım. (Gülüyor) Günümüz çocuklarının yaşam hakkındaki çıkarımları, gözlemleri, yorumları beni ilgilendiriyor, yaratıcı yanımı tetikliyor. Aynı şeyi sanat için de söyleyebilirim. Kesinlikle beni besliyor. Sürekli yanımda taşıdığım bir not defterim var. Aklıma gelenleri karalıyorum. Bu notlar çıkış noktam oluyor, ama yazarken elbette yeni fikirler, dönemeçler, doğaçlamalar gerçekleşiyor. Bu durum aldığım notlardan daha eğlenceli ve zenginleştirici benim için. Kendimi şaşırtabiliyorum çünkü!

Peki ne tür bir okursunuz. Çocukken neler okurdunuz? Adını duyduğunuzda heyecanlandığınız yazarlar hangileri?

Oğlum doğmadan önce başladığıma göre, on yılı aşkın bir süredir neredeyse sadece çocuk ve gençlik kitapları okuyorum. Çocukken çok kitap okuduğum söylenemez. Enyd Blyton’un Gizli Yediler ve Afacan Beşler’inin peşine takılmıştım bir süre. Bir de Milliyet Çocuk vardı, vazgeçemediğim. Okulun gizemli, küçük kütüphanesinden aldığım Michael Ende’nin Bitmeyecek Öykü’sü adıyla tavlamıştı beni. Meğer o zaman okuduğum kitap, kısa bir özetten başka bir şey değilmiş. Yıllar sonra tamamını okurken bile çocukluğumdaki o bitmeyen öykünün peşindeydim. Son yıllarda heyecan veren yazarlardan ilk aklıma gelenler, J.K. Rowling, Asa Lind, Andrew Clements, Daniel Pennac… Nazlı Eray’ın çocuklar için kaleme aldığı her şeye bayıldığımı da eklemeliyim.

Gülenay Börekçi

Subscribe
Notify of

0 Comments
oldest
newest most voted
Inline Feedbacks
View all comments