Egoist okur

Müge İplikçi: “Dikkafalı, sevecen ve uzlaşabilir. Uzlaşmayabilir de!”

Bedenimizde neremizi seviyoruz ve neremizi sevmiyoruz, neden?

Oya Baydar’ın kitabını okurken zihnime takılan sorudan sonra birkaç kadın yazara bedenlerine dair takıntılarını sordum. Beğenmedikleri ya da tam tersi, onlara gurur veren fiziksel özelliklerini…

O yazarlardan biri de Müge İplikçi’ydi…

Müge İplikçi: “Dikkafalı, sevecen ve uzlaşabilir. Uzlaşmayabilir de!”

“Yaşım ilerledikçe bedenimi dinlemeyi öğrendim. Bedenin harika bir işleyişi ve kendine özgü bir dili var. Bu bedende beni yıllarca rahatsız eden bir organ vardı aslında; burnum. Kemerli ve beni hemen ele veren bir organdı bu! ‘Yüzümde kocaman bir şey’ diye tanımlardım. Ve zaman zaman arkadaşlarımın da alay konusuydu. Fakat zaman geçtikçe tıpkı bedenim gibi onu da dinlemeyi ve sevmeyi öğrendim! Bu kemikli ve kemerli burunda hayatıma farklı farklı katkı sağlamış iki erkeğin izi var, onu keşfettim. Trabzonlu babam ve Balkan toprağı kokan dedem! Kemer babama ait; ön kısımda çatallanan kıkırdak bölümü ise dedeme. Babamla 20 yıl boyunca didiştim ve ayakta kalmanın ne demek olduğunu öğrendim; dedemle ise yine aynı zaman diliminde arkadaşlığın ne olduğunu keşfedip dünyadaki en kıymetli şeyin bu olduğunu anladım! Şimdilerde ise burnumu çok kendime ait buluyorum. Dikkafalı ve sevecen; uzlaşabilir ve uzlaşmayabilir de…”

Müge İplikçi

Subscribe
Notify of

0 Comments
Inline Feedbacks
View all comments