Egoist okur

Ebru Akkaş Kuseyri: “Kitaplardaki hayat ile gerçek hayatın çarpışmasını anlatacaktım”

Arkadaşım Ebru Akkas Kuseyri, uzun yıllar çocuk yayıncılığı alanında editör olarak görev yaptıktan, dergilere ve gazetelere başta çocuk kitapları olmak üzere değerlendirme yazıları yazdıktan sonra, şimdi Sarıgaga Yayınları’ndan çıkan ilk kitabı “Turuncu Teyze” ile küçük büyük okurlarla buluşuyor. Ebru’yla Vaghar Aghaei’nin resimlediği ve bana, tıpkı adı gibi göz alıcı bir turuncu bez çanta içinde gelen çok tatlı kitabını, bir de çocuklar için yazmanın zorluklarını, güzelliklerini konuştuk…

Ebru, “Bugün ülkemizde, dünyada çocukların üzerine çöken karabasan, Alilere göz kulak olacak Turuncu Teyzelerin yavaş yavaş hayatımızdan çekilmesiyle ilgili” dedi, işte o söz içime oturdu. Bu konuda ayrı bir yazı yazılması gerektiğini düşündüm. Kitaptaki gizli küçük hazineler de bir biçimde röportaja dahil oldu. İlk okuduğum mavi kapaklı Milliyet Çocuk Klasikleri, Shaun Tan’in kitabı “Eric”, masanın üzerindeki sukulentler…

Anlayacağınız, bugünlerde “Turuncu Teyze”yle bir çocuğu çok mutlu edebilirsiniz. Hatta gizlice kendinizi de…

ebru akkas kuseyri egoistokur turuncu teyze sarigaga

Ebru Akkaş Kuseyri

“Kitaplardaki hayat ile gerçek hayatın çarpışmasını anlatmak istiyordum, ortaya TURUNCU TEYZE çıktı”

Ebru, “Turuncu Teyze” ilk kitabın. Ufacık ama çok tatlı, üstelik esprili bir hikâye… Nasıl ortaya çıktığını anlatır mısın?

Birdenbire değil, usul usul ortaya çıktı. Aslında her şey Sevin Okyay’ın ondan istenen bir yazıyı “Ben yazamam ama Ebru yazar” demesiyle başladı. On seneyi geçti. Çocuk kitaplarıyla bu kadar haşır neşir olup çocuk edebiyatı sahasındaki önemli insanlarla çalışınca yazmam konusunda cesaretlendirmeleri ve telkinleri beni yönlendirdi. Süper Baba dizisinin tretmanlığını yapan, İkinci Bahar’ın senaryosunu yazan ve sevdiğim birçok çocuk kitabın da yazarı olan Muharrem Buhara bir gün “Benden daha fazla kitap isteme, kendin yazmaya başla” diyerek beni bir nevi görevlendirdi. Ben de sorumluluk hissettim. Diğer yandan da aklımda fantastik kitapları çok seven ve gerçek hayatında bir ağaçla kitaplardaki gibi bir dünya kurmak isteyen bir çocuğun hikâyesi vardı. Kitaplardaki hayat ile gerçek hayatın çarpışmasını, sonunda çocuğun ayaklarının yere basmasını anlatmak istiyordum. O hikâyeyi sonraya sakladım ama derdi onunla aynı olan Turuncu Teyze ortaya çıktı. Çocukların düz mantığı, oyun sevgisi ve maalesef zamanlarını anne babalarıyla değil de başkalarıyla geçirmek durumunda kalmalarını da biraz dert etmemin payı var elbet. Çocukları anlamaya çalışmakla hayatı anlamaya çalışmak arasındaki şaşırtıcı paralellik, insanı verimli kılıyor. Merak nereye yönelirse verim orada çiçekleniyor. Ben çocukları ve renkli dünyalarını seviyorum, diyelim. Onlara öğretmeye değil, onlardan öğrenmeye hevesliyim.

ebru akkas kuseyri egoistokur turuncu teyze sarigaga 2

“Çocukların üzerine çöken karabasan, Alilere göz kulak olacak Turuncu Teyzelerin yavaş yavaş hayatımızdan çekilmesiyle ilgili”

Çocukken senin hayatında da bir Turuncu Teyze oldu mu?

Turuncu Teyze hayali biri. Benim hayatımda böyle bir komşu teyzem pek olmadı. Fakat geniş ve beraber zaman geçirmeyi seven, yakın yaşayan çekirdek ailelerden oluşan büyük bir ailede büyüdüm. Aslında Turuncu Teyze özellikle kentlerde yitmekte olan bir toplumsal değerle ilgili galiba. Bir çocuğu karşılıksız seven bir yabancı… Ülkemizde, dünyada çocukların üzerine çöken karabasan, Alilere göz kulak olacak Turuncu Teyzelerin yavaş yavaş hayatımızdan çekilmesiyle ilgili bence.

Peki sen bir çocuğun Turuncu Teyze’si, yani oyun arkadaşı yahut kitap arkadaşı oldun mu?

Evet, yeğenim Bade, uzun bir süre beni halası olarak değil de oyun arkadaşı olarak gördü. Halen de öyle. Aslında anne babası onun rahatlığı ve geleceği için uzun mesailere katlanırken biz Bade ile saklambaç oynadık, masaların altına girdik, sonra birilerinin bizi bulmasını bekledik. Kitaplarla dolu bir evim olduğu için çoğunlukla kütüphanecilik oynadık. Kitap okumayı ve kitapların mülkiyetini de sevdi. Bununla birlikte sevmediğini söyleyecek kadar dürüst, beğenisini paylaşacak kadar samimi bir kitap eleştirmeni oldu benim için. Ufkumu genişletti.

Çocuklarla iyi ilişkiler kurmanın sırrı nedir?

Çocuklarla iyi ilişki kurmanın bir reçetesi var mı bilmiyorum ama yeğenimle ilişkimden yola çıkarak bir şeyler söyleyeceksem o da şu olur; yalan söylemedim, çocuklara verilen sözlerin tutulması gerektiğini bildiğim için tutamayacağım hiçbir söz vermedim, samimi oldum, her şeyi anlayabileceğini düşündüğüm için açıkladım ve bunları yaparken onun boyuna inmeye gayret ettim. Tüm bunlar hayatımın en acımasız eleştirilerini 6 yaş altındaki çocuklardan almamı engellemedi tabii.

ebru akkas kuseyri egoistokur turuncu teyze sarigaga 3

“Turuncu Teyze, Vaghar Aghaei ile dostluğumuzun mütevazı bir ürünü”

Kitabının görselliği de dikkat çekici, Vaghar Aghaei’yle nasıl tanıştınız ve çalışmaya başladınız?

Vaghar ile Can Çocuk Yayınları’nda çalışırken tanıştık. Çizgilerini çok beğeniyordum. Sadece çizgilerinin değil aklının ve kalbinin de güzel olduğunu anladım zamanla. Samimiyetimizin ilerlemesinde 30 kelimeyi geçmeyen Farsçamın payı da var sanırım. Turuncu Teyze’ye dostluğumuzun mütevazı bir ürünü diyebilirim. Burada Sarıgaga Yayınları’nın kurucusu Esra Okutan’ı anmadan geçemeyeceğim. Bize inanıp heyecanımızı paylaştığı için kısa diyeceğimiz bir sürede yayımlandı kitap.

Bir yazarla bir çizerin birlikte nasıl çalıştığını, bazı kararları nasıl aldığını sorsam… Birlikte mi yol alıyorsunuz yoksa herkes ayrı ayrı üzerine düşeni mi yapıyor?

Aslında bizim memlekette yazar ile çizerin birlikte çalışması pek mümkün olmuyor. Yazarlar birden patron kesiliverdiği için sağlıklı bir ilişki kurulamıyor. Genelde yayınevi yönetiyor bu ilişkiyi. Yazarın özel bir ricası yoksa kitabı kimin resimleyeceğini, kitapta kaç resim olacağı yayınevi belirliyor. Yazarın özellikle resmedilmesini istediği sahneler varsa, eşkâl verilmişse onlar kitap çizere gönderilirken belirtiliyor. Turuncu Teyze özeline gelirsek; metni tamamladıktan bir süre sonra Vaghar’a bahsettim. Sevmezse, gözünde canlandıramazsa çalışmaya başlamaması konusunda ondan söz aldıktan sonra metni gönderdim. Okuduktan sonra “tamam” dedi. O zaman ben resmin de bir hikâyesi olsun dedim. Mesela kitaptaki kedi Vaghar’ın hikâyesinde var, benim yazdığımda değil. Ali’ye evin duvarına resim çizmek gibi yaramazlıkları da Vaghar yaptırdı. Bir de dost olunca kitapta sadece ikimizin anlamlandırdığı şeyler de yer aldı. Mesela Turuncu Teyze, Ali’ye Shaun Tan’ın “Eric” adlı kitabını okuyor; ikimiz de o kitabı çok seviyoruz. Ali’nin altına saklandığı masanın üzerinde bir sukulent var; o da benim Vaghar’a hediye ettiğim sanseveria.

Çocukların tepkisi ne oldu, sevdiler mi bu hikâyeyi, devamını istediler mi?

Saklambaç oynadıkları sayfaları kısa buldular, oyun biraz daha sürse daha iyi olurmuş. Yazar bir arkadaşımın kızı Güney ise “Babamın kitapları daha kalın oluyor,” diyerek metni kısa bulduğunu söyledi. Ama okuma etkinliklerinde kitabı sonuna kadar merakla dinlediklerini görüyorum, bu da beni mutlu ediyor.

ebru akkas kuseyri egoistokur turuncu teyze sarigaga 1

“Çocuk kitapları elbette ilk tercihim ama aynı zamanda sıkı bir polisiye okuruyum”

Peki, başa dönersek çocukken sen neler okuyordun ve en sevdiğin kitaplar hangileriydi?

“Kip Kardeşler” ve “Mercan Adası”nı bir solukta okuduğumu hatırlıyorum. “Karpatlar Şatosu”nu da… Milliyet Kitap’ın yayımladığı mavi ciltli kitapların bazılarını da çok sevmiştim. Fakat çocukluğuma damga vuran kitap on bir, on iki yaşındayken okuduğum Lermontov’un “Zamanımızın Bir Kahramanı” oldu.

Çocuk kitapları editörü olduğun için hâlâ bu tarz kitapları çok okuduğunu tahmin etsem de bir yetişkin olarak okuma zevklerin, tercihlerin nasıl değişti diye sormak istiyorum.

Çocuk kitapları elbette ilk tercihim. Fakat kütüphanemde hatırı sayılır miktarda öykü var. İlk gençliğimden beri de sıkı bir polisiye okuruyum.

Bir özelliğin de editörlüğün. Bu konudaki deneyiminden söz eder misin?

Kitap, bir ekip işi. Yazarı, yayın yönetmeni, koordinatörü, editörü, tasarımcısı hepsi bir bütün. Ekip çalışmasına kıymet verenlerle bir araya geldiğinizde işin tüm zorluklarına değiyor ve ortaya çıkan kitap insanı mutlu ediyor. Diğer türlü her şey zorlaşıyor. Güzel bir ürün ortaya koyduğunuzda ve bu kitap pazarlama duvarına tosladığında da içi burkuluyor insanın. Yayınevlerinin kâr etmek üzere kurulmuş birer şirket olduğu ve kitabın da bir “meta” olduğu gerçeğini hatırlatıyor. Bir de yeni dosya başvurusunda bulunan yazar adaylarının sabırsızlığı var. Herkes öncelik kendinde olsun istiyor ve hemen yanıt alamayınca senden kötüsü olmuyor. Bir parıltı gördüğünüz, ne yapmak istediğini anladığınız ama bir yerde tıkandığını düşündüğünüz yazar adaylarına bazı okuma önerileri yaptığınızda “Ben yazıyorum, pek okumuyorum” mesnetsiz özgüvenle karşılık vermeleri de beni şaşırtmaya devam ediyor. İşin başka bir yönü ise birlikte çalıştığınız yazarların kitabı ile ilgili yazarına “Keşke daha iyi bir editörlük alsaymışsınız” temennisinde bulunan diğer editörler. Aslında egoları bir yana bırakıp sahanın ileri gitmesi için bir şeyler yapmak varken böyle işlerle uğraşılıyor maalesef. Çocuk kitabı editörlerinin sayısının artması lazım. Macmillan, dünyanın en büyük ve en eski yayıncılarından biri, aynı zamanda kitapları çocuk klasikleri arasında olan Lewis Carroll ve Rudyard Kipling gibi büyük yazarların da yayıncısı, ilk kez 1918’de çocuk kitapları editörü istihdam etmeye başlamış. Onu daha sonra diğer yayıncılar izlemiş. Bizse yolun başındayız.

“Çocuklar, fikirlerimizi aşılayacağımız fidanlar değil, sevme sevmeme hakkı olan, güzelden zevk alabilen bireyler”

İyi bir editör, çocuk kitapları söz konusu olduğunda neleri gözetir?

Anatole France, “Çocuklar için yazdığınız zaman ayrı bir eda kullanmayın; iyi düşünün ve çok iyi yazın. Canlı, engin ve ihtişamlı olun,” diyerek aslında nelerin gözetilmesi gerektiğini çok güzel söylemiş. İyi bir çocuk kitabını yetişkinler de okuyabilmeli, okurken zevk alabilmeli. Çocukların birer okur olduğunu unutuyoruz. Onlar bizim fikirlerimizi aşılayacağımız fidanlar değil, sevme sevmeme hakkı olan, güzelden zevk alabilen bireyler.

Bizde çocuk yayıncılığı nasıl ilerliyor? Ne gibi yanlışlar yapılıyor, bu konuda neler söylersin?

Çocuk yayıncılığı sektörü gün geçtikçe büyüyor. 17 milyona yaklaşan çocuk ve genç bir nüfusu olduğu düşünülürse bu çok doğal. Yaklaşık 800 yayınevi çocuk ve gençlik kitapları yayımlıyor. 2014 yılında 7 bin çocuk ve gençlik kitabı yayımlanmış. Çocuk yayıncılığında para var diyerek bu işe giren, kaliteyi düşürenlerin sayısı da az değil. Telif haklarının satıldığı Bologna Çocuk Kitapları Fuarı’nda “Bu diziyi birinci sınıflara çakarız, bir de kızlara pembiş kitaplar bulduk mu tamam” diyen yayıncılara rastlamak mümkün olabiliyor. Kendi ideolojisine göre çocuk yetiştirmek, ahlak dersi vermek ve illa bir şey öğretmek gayesi ile yazılan birçok kitap mevcut piyasada. Maalesef öncelik edebiyata verilmiyor. Diğer yanda dişinden tırnağından artırıp gerçekten görsel ve edebi zenginliği olan kitapları yayımlamaya gayret eden butik yayınevleri var. Sadece ticarete odaklamayan, yılda 150 kitap yayımlıyorsa bunun en azından yüzde beşinin artistik denebilecek tarzda kitaplardan oluşmasını dikkat eden ve bu riski alabilecek çocuk kitapları yayıncılarımız olsun isterim.

Gülenay Börekçi

Subscribe
Notify of

0 Comments
oldest
newest most voted
Inline Feedbacks
View all comments