Cressida Cowell: “En büyük hayalim bir ejderhanın sırtında uçmaktı”
“Ejderhanı Nasıl Eğitirsin”, “Nasıl Ejderhaca Konuşursun”, “Nasıl Korsan Olursun” ve “Ejderha Laneti Nasıl Bozulur” gibi sürükleyici romanlardan oluşan Hıçkıdık dizisini biliyosunuzdur. Bilmiyorsanız en yakınınızdaki çocuğa sorun lütfen… İngiliz yazar ve illüstratör Cressida Cowell’ın yarattığı dizide küçük Viking Hıçkıdık’ın kahramanlığa giden yoldaki soluksuz maceraları anlatılıyor. Hıçkıdık’ın en yakın arkadaşı da göz kamaştıran bir ejderha. Dünya çocuklarının bayıldığı bu heyecan dolu ve çok komik dizi aynı zamanda sinema uyarlamalarıyla da dikkat çekiyor. Dizinin ikinci filmi bizde de gösterime girdi. Biz de hem Hıçkıdık’ın yeni macerası “Ejderha Tehlikesi Nasıl Savuşturulur”un yayınlanması hem de bu yeni filmin gösterime girmesi vesilesiyle dizinin yaratıcısı Cressida Cowell’la bir röportaj yaptık.
Ejderha tehlikesi nasıl savuşturulur
Cressida Cowell: “Çocuklar her zaman hayattaki en önemli şeylerle ilgilenir; aşk, ölüm ve kahraman olmak gibi…”
Çocukken yaz tatillerinizi ailenizle birlikte ıssız bir adada geçiriyormuşsunuz. Bu dönemde babanızdan bol bol Viking hikâyesi dinlediğinizi de söylüyorlar. Yaratıcılığınızın tohumları o günlerde atılmış diyebilir miyiz?
Çocukken İskoçya’da geçirdiğim zamanlar benim için büyük bir ilham kaynağı oldu. Aslında Londra’da büyüdüm, fakat çocukluğumun büyük bir kısmını, özellikle yaz tatillerini, İskoçya’nın batı kıyısındaki ıssız bir adada geçirdim. Adada ne yol, ne ev, ne de elektrik vardı. O günlerde cep telefonu da yoktu zaten. Bu yüzden orada kaldığımız sürede hiçbir şekilde dış dünyayla iletişim kuramıyorduk. Ada tamamen terk edilmişti, üzerinde sadece bir ev vardı. Burası Vikinglerin İskoçya’yı işgal ettikleri zaman ayak bastığı ilk yerlerdenmiş. Bütün coğrafyada bir Viking duygusu hissediliyordu. Çocukken bile, Vikingler burada yaşasa nasıl olurdu diye hayal kuruyordum.
Nasıl olurdu?
Vikingler ejderhaların varlığına inanıyorlardı. Bizim tatil yaptığımız ada da tam ejderhaların yaşayabileceği türden bir adaydı. Sonuçta henüz 9-10 yaşındayken ejderhalar ve Vikingler üzerine hikâyeler yazmaya başladım.
Hıçkıdık, Balıkayak, Geğiren Kabadayı, Sümüklüküstah gibi, aslında insan hallerini örnekleyen sahici kahramanlar var dizinizde. Fantastik bir dünya bu ama çok sahici bir yandan da… Özellikle aradığınız bir karşıtlık mıydı bu?
Evet, gerçek dünya ile fantastik dünyanın karışımını çok seviyorum, bu yüzden de hep neyin gerçek, neyin olmadığı üzerine fikirlerle oynamaya çalışıyorum. Yeni bir romana başlarken genelde şöyle şeyler düşünüyorum: “Geçmiş başka bir âlemdir, gidip göremeyiz. Eskiden yeryüzünde ejderhalar olduğunu ve insanların onların sırtına bindiğini anlatıyorsam eğer, kimse yanıldığımı söyleyemez. Söyleyebilir mi? O günleri yaşamış ve bugüne hayatta kalmış kimse var mı?
Çocuklar kitaplarınızı neden bu kadar sevdi?
Kahramanla özdeşleştiler çünkü. Hıçkıdık, sınıfın popüler çocuğu değil. Biraz yanlış anlaşılmış bir karakter, pek çok çocuk da zaten böyle hisseder. Kamikaze ise pek çok kızın olmak istediği bir kahraman; korkusuz. Bir de tabii herkes kendi ejderhasının sahibi olma ve macera dolu bir hayat sürme fikrini seviyor. Gündelik yaşamdaki çocukların etrafında hep yetişkinler var, bu yüzden kendilerini özgür hissetmiyorlar. Kitaplardaki çocukların özgürlük alanları ise daha geniş. Sanırım gerçek çekicilik burada.
Karakterlerinizden biriyle bir gününüzü geçirebilseniz, kimi seçerdiniz?
Rüzgâr Yürüteci’ni seçerdim herhalde, Hıçkıdık’ın binek ejderhasını. Bütün çocukluğum bir ejderhanın sırtına binip uçmayı hayal ederek geçti!
“Hıçkıdık benim için gerçek bir küçük çocuk gibi”
Hıçkıdık dizisinden sinemaya uyarlanan Ejderhanı Nasıl Eğitirsin filminin ilki Oscar’a aday gösterilmişti. İkinci film de birkaç gün önce vizyona girdi. Sizce filmler görsel olarak kitapla uyuşuyor mu?
Hem evet, hem hayır… Ada, aslına bakılırsa, benim kitapta kurduğum haline çok benziyor. Zaten çekim için kullandıkları ada da İskoçya’da. Elbette filmi yapanlar şanslı, çünkü adanın vahşi doğasını kitapta yeterince açık bir şekilde gösteremezsiniz. Ancak ipuçları verir ve gerisini okuyucunun hayal gücüne bırakırsınız. Sinema ise her şeyi görsel olarak yaratıp önünüze koyabilir. Roımanlarım macera dolu ve komik, umuyorum ki biraz da duygusallar. Filmlerin de böyle olduğunu hissediyorum. Hıçkıdık benim için gerçek bir küçük çocuk gibi. Okur olarak onunla özdeşleşebilirsiniz. Ve tabii seyirci olarak da… Hıçkıdık’ın Kayıtsız Zebella’yla o harika baba oğul ilişkisi bu hikâyeye esas duygusal gücünü veriyor. Birbirleriyle konuşup anlaşamasalar da birbirlerini çok sevdiklerini hissediyorsunuz. Film olarak bence Hıçkıdık’ın kurgulanışı son derece tatmin ediciydi. Yönetmenlere ne kadar teşekkür etsem, azdır.
Hep fantastik yazmayı mı tercih ettiniz?
Fantastik edebiyat türünde yazmayı çok özgürleştirici buluyorum. Çocuklar için yazmak ise ayrıca büyüleyici, çünkü gerçekten de çocuklar hayattaki en önemli şeylerle ilgileniyorlar; aşk, ölüm, çevre ve bir kahraman olmak gibi…
Peki komedi yazmak zor mu? Çünkü kitaplarınız aynı zamanda çok eğlenceli…
Yazmanın her türü kadar zor ama bir o kadar heyecan verici. Zorlandığım taraf komik yazmak değil aslında, tam tersi. Komedinin hikayeyi tamamen ele geçirmesini engellemem gerektiğini hissediyorum, çünkü romanlarım duygusal ve düşündürücü de olmalı. Bu dengeyi sağlamak açıkçası pek kolay değil.
Gülenay Börekçi
Subscribe
0 Comments
oldest