Kazuo Ishiguro ruhu: O eski iyi kalpli dünyayı göğsüne yaslamış küçük kız
Posted by gülenay börekçi on October 9, 2016 · 2 Comments
Yatılı okul Hailsham’ın öğrencileri, bahçe duvarının arkasındaki karanlık ormandan çok korkarlar. Hafta sonları veya tatillerde evlerine gitmez, Hailsham’dan önceki yaşamlarını hatırlamazlar. Dış dünyayla bağlantıları hiç yoktur. Spora ve sanata büyük önem veren gözetmenleri onlara sürekli ‘özel’ olduklarını hatırlatarak bedenlerine çok iyi bakmaları gerektiğini söyler. Peki ama neden?
Japon kökenli İngiliz yazar Kazuo Ishiguro, Beni Asla Bırakma‘da, melankolik bir uyanış hikâyesi anlatıyor. Bilimkurgudan söz etmişken bu kitabı unutmak olmazdı…
BENİ ASLA BIRAKMA yahut zalim yeni dünya
Aldous Huxley? Değil! Bu yazının konusu, Japon kökenli İngiliz yazar Kazuo Ishiguro’nun sonradan sinemaya da uyarlanan kitabı… Time’a göre tüm zamanların en iyi 100 romanı arasında. Benimse, son yıllarda okuduğum en güzel şeylerden biri.
En güzel şey! Ama ne? Bildungsroman, yani büyüme romanı? Kesinlikle. Bilimkurgu? Ona da evet. Çünkü gelecekte geçiyor. Gotik bir romans ayrıca. Yer yer korku edebiyatına yakın duruyor. Ve zamanımızı çözümlemeyi deneyen bir alegori. Hem olaylar gelecekte değil, bin yıl önce bile geçse, pek az şey değişirdi. Ishiguro’nun, hayat, sanat, aşk, cinsellik, değişim, yalnızlık ve ölüm üzerine iç burkan hazin bir hikâye anlattığı kitabı tüm bu olasılıklara açık…
Konuya bakalım… 31 yaşındaki Kathy H., yatılı okulda geçen yeniyetmelik günlerini anlatıyor. Katı kurallarla yönetilen bir okul Hailsham. Gözetmenler öğrencilere ‘özel’ olduklarını, bedenlerine iyi bakmaları gerektiğini söyleyip duruyor.
Derken hikâye keskin bir virajla yön değiştiriyor ve öğrencilerin laboratuarda üretildiğini öğreniyoruz, yani hepsi aslında birer klon. Okul bittiğinde kimi bağışçı olacak, kimi bakıcı… Bağışçı olarak seçilenler ‘gerçek’ insanlara organlarını verecekler. (Bu yüzden bedenlerini sağlıklı tutmak zorundalar.) Bakıcılarsa hasta insanları iyileştirdikçe kendileri hastalanan bağışçılara yardım edecek, dinleyecek, kederlerini dindirmeye çalışacak, ellerini tutacak, rahatlatacak; onları sevecek…
Bağışçıların işi zor; parça parça eksilerek yaşıyor, işleri bittiğinde de gidiyorlar. Ölüyorlar yani.
Bakıcıların da işi zor; herkes gitse bile onlar hep kalıyor, ölenlerin acı hatıralarıyla…
Öteki klon arkadaşları gibi annesiz, babasız, çocuksuz, aşksız öleceğini, en iyi ihtimalle orta yaşı bile göremeyeceğini günün birinde idrak eden Kathy H. de kaderini değiştirmeye karar veriyor. Değiştiremese bile ertelemeye…
Kitapta bir bölüm var ki acayip güzel…
Klon çocukların insan öğretmenlerinden biri, gece vakti bir ses duyuyor ve biri radyoyu açık unutmuş zannediyor. Oysa Kathy H., en sevdiği şarkı eşliğinde, tek başına dans etmekte: “Ah Bebeğim, beni asla bırakma…”
Öğretmen usulca ağlamaya başlıyor: “O gün yepyeni bir dünyanın hızla yaklaştığını gördüm. Daha bilimsel, daha verimli bir dünya, evet. Eski hastalıklara çare bulunabilen bir dünya. Çok iyi. Ama bu aynı zamanda katı, zalim bir dünya. Sonra gözlerini sıkıca kapatmış küçük kızı gördüm, eski iyi kalpli dünyayı göğsüne yaslamış yalvarıyor, onu bırakmasın istiyordu. Ben orada bunu gördüm ve yüreğim sızladı. Hiç unutmadım.”
Gençliğinde bir rock grubunda çalan Ishiguro, şarkıların neler yapabildiğini herkesten iyi biliyor olmalı. Güzel şarkılar kalbimize değiyor, aklımızda kalıyor, bizi yaralıyor… Aslında bir ruhumuz olduğunu gösteriyorlar bize, boşuna yaşamadığımızı. Ve zalim yeni dünyada ayakta kalmamızı en çok güzel şarkılar, güzel kitaplar, güzel filmler sağlıyor.
Gülenay Börekçi
Bunlar da ilginizi çekebilir :
Ben 4 yıl önce bu kitabı okuduğumda tam manasıyla vurulmuştum. Bu insanlar kim, aşk kurtarabilir mi merak içinde bir çırpıda sonuna gelmiştim. Ama aynı şeyi filmi için söyleyemem kitaptaki büyü ne yazık ki filmde yok. Kazuo İshiguro’nun Uzak Tepeler ve Avunamayanlar romanları da çok iyidir.
Benim de aklımdan çıkmıyor ve haklısınız, film kesinlikle aynı etkiyi yaratmıyor.
Teşekkürler :)