Haruki Murakami’den bir yüzleşme ve bağışlama hikâyesi
Bir Kediyi Terk Etmek: Babam Hakkında, Haruki Murakami’den baba-oğul ilişkisi, yaşlanmak, savaş, tarih hakkında bir uzun öykü hatta yazarın bugüne dek yayımladığı en şahsi anlatı…
Bir Kediyi Terk Etmek: Babam Hakkında, Haruki Murakami
Egoist Okur’da Haruki Murakami
Bir Kediyi Terk Etmek: Haruki Murakami’den bir yüzleşme ve bağışlama hikâyesi
Rüzgârın Şarkısını Dinle, 1Q84, Sahilde Kafka, Haşlanmış Harikalar Diyarı ve Dünyanın Sonu, Zemberekkuşu’nun Güncesi gibi kitaplarıyla tanıdığımız Haruki Murakami’nin ilkin New Yorker dergisinde yayınlanan epeyce şahsi denemesi Bir Kediyi Terk Etmek: Babam Hakkında, şimdi kitap olarak da yayınlandı. Bir denemeden çok uzun öykü ya da novella diyebileceğimiz kitapta Murakami çocukluğunu,babasını ve aralarındaki fırtınalı ilişkiyi anlatıyor.
Yazarın hafızasında babasına dair en canlı kalmış anılardan biriyle başlıyor kitap ve bir diğeriyle bitiyor. Bu anılardan ikisi de kediler hakkında. İlkinde bir sokak kedisini evlerinin bahçesinden uzaklaştırmak için babasıyla bisiklete atlayıp uzak bir sahile gidiyorlar ama döndüklerinde kedinin onlardan önce döndüğünü ve tıpkı eskisi gibi tatlı tatlı yalanarak verandada onları beklediğini görüyorlar. Murakami’nin kedilere ve babasına dair ikinci çocukluk anısıysa biraz sert, çokça üzücü, onu burada anlatmak istemiyorum, kitabı okursanız zaten öğreneceksiniz.
Murakami, bir Budist tapınağı yöneticisinin ikinci oğlu olan babası Chiaki Murakami’yi soğukkanlı bir dille anlatıyor. Bizler de genç Chiaki’nin kitaplarla aşka benzer tutkulu ilişkisini, sabahlara kadar haikular yazdığı geceleri, kusursuz bir hikâye anlatıcısı olarak girdiği her ortamda insanları kelimeleriyle etkilemesini, bürokratik bir hata yüzünden askeriyeye yazılmak zorunda kalarak İkinci Çin-Japon Savaşı’na katılmasını, ona ailesinden miras kalan görevi reddederek tapınaktan ayrılıp sıradan bir okulda edebiyat öğretmenliğine başlamasını kısa anekdotlarla okuyoruz.
İlerleyen sayfalarda anlatının tonu daha da acılaşıyor. Murakami büyüdükçe ve kendi kişiliği oluştukça babasıyla arasında türlü anlaşmazlıklar baş gösteriyor. İnatçı, fırtınalı karakterler ikisi de; araları gittikçe açılıyor hatta sonunda bazı zorunlu telefon konuşmaları dışında aralarındaki iletişim tamamen kesiliyor. “Babam ve ben farklı iki çağda ve farklı çevrelerde dünyaya gelmiştik; düşünme biçimimiz ve dünya görüşlerimiz çok farklıydı,” diye anlatıyor bunu yazar.
O yıllarda kafasını en çok kurcalan da babasının geçmişte yaşanan bazı kanlı olaylardaki rolü… Önleyemediği bir merakla babasının askerlik yaptığı dönemde Nanjing’daki o kanlı hadiselere karışıp karışmadığını araştırıyor ve sonunda babasının, aktif bir rol üstlenmediğini öğreniyor. Öğrenir öğrenmez de babasının yanına gidiyor hemen ve tam 20 yıl sonra ilk kez yeniden yüz yüze konuşma olanağı buluyorlar.
“Ben neredeyse altmışıma dayanmıştım, babamsa doksanına. Kyoto’da bir hastanedeydi. Her zaman güçlü taraf o olmuştu ama şimdi zayıftı, tanımakta zorlandım. Ve işte orada, tam da hayatının son günlerinde babamla beceriksiz bir sohbete koyularak bir çeşit uzlaşmaya vardık. Hâlâ çok farklıydık ama bir deri bir kemik kalmış babama bakarken aramızda bir bağ olduğunu artık hissedebiliyordum.”
Bir Kediyi Terk Etmek: Babam Hakkında adlı bu küçük kitabı, Murakami’yi biraz daha yakından tanımak isteyen hayranlarına tavsiye ederim.
Gülenay Börekçi
Subscribe
0 Comments
oldest