Egoist okur

Heinrich Böll’le zamanda yolculuk: Balık Tutma Dersi

TUDEM Yayın Grubu’ndan DESEN imzası taşıyan kitabın yalnızca çocuklar için yazıldığını söylemek zor; zira ilk çıkış noktası çocuklar değil. 1963 yılında Anekdote zur Senkung der Arbeitsmoral adıyla Almanca yayımlanan metin, sıkı bir kapitalizm eleştirisi. Bu metnin bugün elimizde böyle bir kitaba dönüşmesi ise, sanatın dönüşebilirliği ve her yaşa ulaşabilirliğine harika bir örnek.

Heinrich Böll’le zamanda yolculuk: Balık Tutma Dersi

Zamanlar üstü metinler, kaçınılmaz olarak kıymetini de beraberinde getiriyor. Yıllar sonra, başka biçimlerde, başka yerlerde yeniden karşınıza çıkabiliyor. Tıpkı Nobel ödüllü Heinrich Böll’ün efsane olmuş bir metninin, Bernard Friot’nun uyarlaması ve Emile Bravo’nun çizimleriyle yeniden hayat bulması gibi… Balık Tutma Dersi, açgözlü yaşamın peşine düşüp tüm değerlerini kaybedenlere tokat gibi inen bir hayat dersi aynı zamanda…

TUDEM Yayın Grubu’ndan DESEN imzası taşıyan kitabın yalnızca çocuklar için yazıldığını söylemek zor; zira ilk çıkış noktası çocuklar değil. 1963 yılında Anekdote zur Senkung der Arbeitsmoral adıyla Almanca yayımlanan metin, sıkı bir kapitalizm eleştirisi. Bu metnin bugün elimizde böyle bir kitaba dönüşmesi ise, sanatın dönüşebilirliği ve her yaşa ulaşabilirliğine harika bir örnek. Kitabın hikayesi ise şöyle: Bir balıkçı, teknesinde tatlı tatlı kestirirken, bir turistin deklanşör sesiyle gözlerini açar. Ayarsız turist, balıkçıya avlanmak için harika bir gün olduğunu söyleyerek muhabbet etmeye çalışır. Balıkçı sabah balığa çıktığını ve yeteri kadar balık avladığını söyler. Turist şaşırır çünkü fazlanın ne zararı vardır?

Devamını anlatmak, bir filmin sonunu söylemekle eşdeğer, o yüzden burada duruyorum. Çünkü bu kısacık metin, nefis çizimlerin büyüsüyle sayfaları karıştırırken okunmalı ve sonunda yüzünüze yerleşecek gülümseme birebir yaşanmalı. Babasına, yıllar önce balığa çıkmaması için yalvaran ve bunu başaran biri olarak, adı Balık Tutma Dersi olan bir kitabı beğenmek beni önce şaşırttı. Ama sonra küçük bir akıl yürütmeyle doğruyu buldum. Beğendiğim aslında bambaşka bir şeydi. Her şeyden önce bir eser, yazıldığı döneme göre değerlendirilmeliydi. Ve dünyada balıkçılık diye bir kavram vardı. En azından, bunu usulüne göre yapanların; ‘yeteri kadar’ avlayıp, günün kalanında kestirme lüksüne sahip olanların, azla yetinenlerin, balık avlayacağız diye denizdeki diğer canlılara zarar vermeyenlerin, hırstan gözü dönmeyenlerin, övgüye hakkı yok muydu? Metinde anlatılmak istenen ise, zaten balık avlamaktan çoook çok öte bir şeydi…

Gökçe Gökçeer

Subscribe
Notify of

0 Comments
oldest
newest most voted
Inline Feedbacks
View all comments