Hikmet Hükümenoğlu’nun güzel kapaklı, güzel baskılı, resimli, bol dipnotlu kitap tutkusu
Posted by gülenay börekçi on January 7, 2013 · 1 Comment
04:00, 47 Numaralı Kamara, Küçük Yalanlar Kitabı ve Kar Kuyusu gibi kitapların -benim için- esrarengiz yazarı Hikmet Hükümenoğlu Egoist Okur’un bu yeni bölümünün sorularını çok eğlenceli bulduğunu söyledi ama bence eğlenceli olan esas onun cevaplarıydı. Misal… Ben “Hiç yaramaz seçimleriniz oldu mu?” diye soruyorum, o “Sürekli yaramaz seçimler yapıyorum ama hiç yaramazlık gibi gelmiyor” diye cevap veriyor…
Ama benim için bundan daha önemlisi, iyi bir yazar olduğunu bildiğim bu adamın tutkulu bir okur da olduğunu öğrenmekti. Okuma deneyimlerimizin benzeştiğini bile söyleyebilirim. Zencefilli kurabiyenin lezzetini romanlardan alarak büyüdüğümüz için olabilir mi? Şaka bir yana, Hükümenoğlu’nun okuma macerasını okuyun… “Yangında ilk kurtarılacak kitaplar” listesine ise eksiklerinizi tamamlamak için çok ama çok dikkatle bakın.
“Beni raflarda en çok heyecanlandıranlar, güzel kapaklı, güzel baskılı, resimli, bol dipnotlu kitaplar”
Çocukken neler okuyordunuz? En sevdiğiniz kitaplar hangileriydi? Ne bileyim, o zamanlar sizden kaçırılan kitaplar var mıydı? Gizli gizli neler okurdunuz?
Yazıların resimlerden fazla olduğu ilk kitaplarım Gizli Yediler ve Afacan Beşler serileriydi. Zencefilli kurabiyeler ve yürürken ses çıkarmayan lastik ayakkabılar dünyasının büyüsüne kapıldım. Sonra Altın Kitaplar geldi, en çok Jules Verne’lere bayıldım. Bir de sert kapaklı resimli ansiklopediler: dinozorlar, taş devri, insan vücudu vs. Ve elbette çizgi romanlar: Mandrake, Örümcek Adam, Martin Mystere ve Barbar Conan. Benden kaçırıldığının farkına vardığım ve peşine düştüğüm tek kitap William Friedkin’in The Exorcist’iydi. Tam hatırlamıyorum ama sanırım 11-12 yaşındayken ele geçirip okudum. Hiç iyi olmadı. Başucumda dururken korkudan uyku tutmadığını, bin bir güçlükle cesaretimi toplayıp karanlıkta yataktan çıktığımı ve kapaklı bir dolabın içine sokuşturup yorganın altına geri koştuğumu çok net hatırlıyorum.
Kitapla ilgili kötü alışkanlıklarınız oldu mu hiç? Mesela hiç kitap çaldınız mı? Veya ödünç aldığınız bir kitaba el koydunuz mu?
Bir defa oldu. Lise kütüphanesinden ödünç aldığım bir sihirbazlık kitabına kaybettim yalanıyla el koydum. Zararı karşılamak için evdeki hiç sevmediğim kitaplardan birini vermiş ve çok harika bir alışveriş oldu diye sevinmiştim. Şimdilerde en kötü huyum kitaplarımı ödünç vermek istememem. Başkalarından kitap ödünç alıp okumayı da sevmem.
Bir insan okumayı ne kadar severse sevsin, nihai seçimini en baştan yapmaz, farklı ve değişik şeyler okur, arada “yaramaz” seçimler yapar. Sizin de bu tür ara dönemleriniz oldu mu, o sıralarda neler okudunuz? O ara dönemler şimdi de sürüyor mu?
Sürekli yaramaz seçimler yapıyorum ama hiç yaramazlık gibi gelmiyor. Aynı anda Virgina Woolf ve Batman çizgi romanı okumak en normal halim. Benim için temel sorun zaman kısıtlığı; okuduğum kitabın harcadığım zamana değdiğini düşünüyorsam sorun yok. Çok kötü yazılmış bir romansa, ya da şahane bir eser olmasına rağmen o andaki ruh halime uymuyorsa harcadığım zamana değmeyeceğini düşünüyorum. Bundan sonra kaç yıl yaşarsam yaşayayım şu an itibariyle okumak istediklerimi okumaya ömrüm yetmeyecek. Henüz yazılmamış olanları saymıyorum bile. Öte yandan asıl yaramazlığı okur olarak değil de yazar olarak yaptığımı itiraf edeyim: Çalışırken moralim bozulduğunda, kendime güvenim dibe vurduğunda, çok kötü yazılmış olduğunu düşündüğüm bir romandan haince iki-üç bölüm okuyup toparlanırım.
Okumak için tercih ettiğiniz özel bir saat ve yer var mı?
Gündüzleri dergi ve internet sitelerindeki yazıları okumak, kitapları geceye bırakmak alışkanlık oldu.
Kütüphanenizin bir haritasını çizmenizi istesek neler anlatırsınız? Okumayı en az sizin kadar seven biri kütüphanenizi görse ne hazinelerle karşılaşır?
Fiziksel olarak iki kütüphanem var. Bir tanesi oldukça karışık. Roman yazarken kullandığım kaynakları işim bitince oraya yığıyorum. Beğenmeyip yarım bıraktığım kitaplar ve bir zamanlar heyecanla alıp sonra unuttuklarım da bir şekilde orada yer buluyorlar kendilerine. Öteki kütüphane daha derli toplu. Sevdiğim yazarların ve yayınevlerinin kendilerine ait rafları var. Bazı arkadaşlarım, “renklerine göre dizmiş” diye benimle dalga geçer ama doğru değil. Sadece gri kapaklı Penguin’ler bir arada, siyah kapaklılar bir arada duruyor. Bütün Nabokov’larım gri kapaklı olsun diye epey uğraşmıştım. O kartlara yazılmış fiyakalı formatıyla The Original of Laura her şeyi bozdu.
Şu sıralar neler okuyorsunuz? Rafta gördüğünüz zaman sizi hangi kitaplar heyecanlandırıyor?
Susan Sontag’ın günlüklerini, Eduardo Galeano’dan Ve Günler Yürümeye Başladı (her gün bir sayfa okuyanlardanım), The Paris Review’un Object Lessons isimli şahane öykü antolojisini ve Joe Hill’in yazdığı Locke & Key isimli çizgi roman serisini okuyorum. Beni raflarda en çok heyecanlandıranlar, güzel kapaklı, güzel baskılı, resimli, bol dipnotlu kitaplar.
Asla almam dediğiniz türden kitaplar var mı? Hangi kitapları ya da yazarları hiç okumazsınız?
Kendini geliştirme kitapları. Bilhassa New Age tarafı ağır basanları. Secret, melekler, vs. Böyle diyorum ama son romanım 04:00’ü yazarken araştırma uğruna onlardan da bir-iki tane alıp okumam gerekti. Onun dışında, zaten çok sevdiğim bir yazar değildi ama en son James Joyce hakkında söylediği saçma sapan laflardan sonra bir daha asla Coelho okumam herhalde.
Okumak için alışılmışın dışında yöntemlere başvuruyor musunuz? Internetten alışveriş veya elektronik kitaplar gibi…
Sık sık Amazon’dan kitap sipariş ediyorum. Elektronik kitap okumaya iyice alıştım. Hala kağıdın dokusu, mürekkebin kokusu gibi romantik takıntılara sahibim ama diğerinin hayatı çok kolaylaştırdığını da kabullendim. Son zamanlarda okuduğum her beş kitabın dördü elektronik kitap oldu diyebilirim.
Hakkı yenmiş kitaplar dendiğinde aklınıza hangileri geliyor?
Okurların varlığından bile haberdar olmadığı yüzlerce kitap var raflarda. Ve her ay yenileri ekleniyor. Harcanan emeğe üzülüyorum. Aralarında eminim hakkı yenmiş kitaplar vardır.
Son zamanlarda yayımlanan kitapları düşünürseniz, bir keşiften söz edebilir misiniz? “Bir gün herkes şu kitaptan ya da şu yazardan söz edecek” gibi…
Kendi adıma keşif sayabileceğim Per Petterson var. Ama zaten ödüller almış, çok beğenilen bir yazar. Türkçeye de çevrildi. Geçen yıl At Çalmaya Gidiyoruz’u okudum ve aşık oldum. Bir zamanlar sadece çizgi roman tutkunlarının taptığı Neil Gaiman gezegen çapında bir megastar olma yolunda emin adımlarla ilerliyor.
Hikmet Hükümenoğlu’nun yangında ilk kurtaracakları
Anna Karenina, Lev Tolstoy (Bence “yazılmış en iyi roman” olduğu için)
Lolita, Vladimir Nabokov (Bence “en iyi yazılmış roman” olduğu için)
Number9dream, David Mitchell (Başka bir romanını seçecektim ama bu ilk göz ağrım olduğu için)
Zemberek Kuşu’nun Güncesi, Haruki Murakami (Tereddütsüz)
Vahşi Hafiyeler, Roberto Bolaño (Tereddütsüz)
The Stand, Stephen King (En heyecanlı destansı roman olduğu için)
Labirentler, Borges (Yüzlerce defa okumak için)
Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu, Italo Calvino (Yazmaya heves ettirdiği için)
Lectures on Literature, Nabokov (Hem okumayı hem de yazmayı öğrenmek için)
Dune, Frank Herbert (En şahane bilimkurgu operası olduğu için)
Gülenay Börekçi
Bunlar da ilginizi çekebilir :
Çok hoş bir söyleşi, büyük bir keyifle okudum ve ben de ‘yangında ilk kurtarılacak kitaplarımı’ listelemek istedim. – Kapitalizm ve Şizofreni (Gilles Deleuze) – Sacher-Masoch’un Takdimi (Gilles Deleuze) – Heliogabalos Taçlı Anarşist (Antonin Artaud) – Toplumun İntihar Ettirdiği Van Gogh (Antonin Artaud) – Tanrı Yargısının İşini Bitirmek İçin (Antonin Artaud) – Mishima’nın Kılıcı (Cristopher Ross) – Bir Maskenin İtirafı (Yukio Mishima) – Boyalı Kuş (Jerzy Kosisnky) – Deliliğe Övgü (Desiderius Erasmus) – Anna Karenina (Lev Tolstoy) – Parfümün Dansı (Tom Robbins) – Ruhun İtirafları (Rene Descartes) – Bakunin Marx’a Karşı (Mikhail A. Bakunin) – Tanrı ve Devlet (Mikhail A. Bakunin)… Read more »