“Romanım bir milyon satarsa Boğaz’da bir yalı alacağım”
Milrose Min’in başı derttedir. Sonunda okul idaresi, kendi kendiyle konuştuğu gerekçesiyle onun “profesyonel yardım” almasına karar verir. Ama bilmedikleri bir şey vardır: Milrose aslında kendi kendiyle değil okulu mesken tutan hayaletlerle konuşmaktadır. Üstelik sadece konuşmakla da kalmaz, hayaletlerden bazılarıyla basbayağı sıkı fıkı dost olmuştur. Dolayısıyla “profesyonel yardım” adı altında kendisine dayatılan tuhaf hatta tehlikeli denebilecek terapi seanslarından kurtulmak için yine hayalet dostlarına sığınmaktan başka çaresi kalmamıştır.
Farklı renklere tahammülü olmadığı için gençleri tek bir kalıba sokmaya çalışan eğitim sistemine eleştirel bir bakış sunan matrak ve sürükleyici Hortlak Kimyası romanının yazarı Anthony Douglas Cooper’la Ünver Alibey konuştu.
Ünver Alibey, yeni romanı Işık Prensi’ni anlattı
Hortlak Kimyası, Salamis Yayınları etiketiyle çıktı.
“Kitabım, daha en baştan okurunu alıp karanlık, rüyalarda rastladığımız türden tuhaf yerlere götürüyor”
Douglas, genç yetişkinlere yönelik romanın Hortlak Kimyası Salamis Yayınları tarafından Türkçe’de yeni yayımlandı. Ve geçen hafta da başka bir yayıneviyle, Paris Yayınları’yla romanın Amnesia için yeni bir anlaşma yaptın. Bu konuda neler hissediyorsun?
Türkçe’de yayımlanmak benim için müthiş bir şey. Uzun yıllar önce İstanbul’a taşınmayı düşünüyordum. Bu yüzden şehri tanımak için orada birkaç hafta geçirdim. Her şeyine bayıldım ve Mimar Sinan’ın eserlerini saplantı haline getirdim ama şartlar beni İstanbul yerine Manhattan’a attı.
İstanbul yerine Manhattan, hmm… Arada epeyce mesafe var. Bu nasıl oldu?
O sırada Amnesia Amerika’da yayımlanıyordu ve ben de New York’a taşınmak için bunu fırsat bildim. Taşındıktan kısa süre sonra da kendimi o sıralarda yeni oluşmaya başlamış olan dijital dünyanın ortasında buldum. İkinci kitabım Delirium internet üzerinden yayımlanan ilk roman oldu. Ardından New York Magazine’de editörlük yapmaya başladım, makaleler yazdım ve seyahatle ilgili makaleler için fotoğraf çektim. Manhattan’da tam on üç yıl kaldım.
Bildiğim kadarıyla Hortlak Kimyası bir üçlemenin ilk romanı. Diğer ikisini de tamamladın mı?
Evet, ilk kitaptaki karakterler okuyucuların çok hoşuna gitti. Roman karakterlerini kendilerine avatar olarak seçen çocuklar oldu mesela. Ben de bu yüzden o karakterleri yaşatmaya karar verdim. (Yaşatmaya değil, ölü tutmaya da denebilir aslında, ne de olsa kendileri birer hortlak.) Her neyse, sonuçta iş büyüdü. Serinin ikinci halkası olan The Plague of Toxic Fungus’u (Zehirli Mantar Humması) tamamladım. Üçüncüsü de tamamlanmak üzere. Arabella Asquith the Third and Every Single Animal in the World (Üçüncü Arabella Asquith ve Dünyanın Bütün Hayvanları) başlığı daha da iddialı.
“Hortlak Kimyası bir milyon satarsa kendime Boğaz’da bir yalı alacağım”
Eminim romanlar da başlıklar kadar enteresandır. Şu sıralar Roma’da yaşıyorsun sanırım…
Evet. Son sekiz yıldır. Geçenlerde Roma’da yeni bir arkadaş edindim. Kendisi Newsweek’in İstanbul bürosunu yönetiyor. Bu sayede gözümü gene İstanbul’a diktim. Bir gün aramızda şakalaşırken şayet Hortlak Kimyası bir milyon adet satarsa kendime Boğaz’da bir yalı alacağımı söyledim. (Pek de şaka sayılmaz aslında, yeni planım tam olarak bu!)
Neden olmasın? Sonuçta Hortlak Kimyası sihir ve büyüyle ilgili. Ben romanı okurken kötü eğitim sistemlerine bir ayna tuttuğu hissine de kapıldım. Kitapta başka neler var?
Gerçekten de lise deneyimimizden esintiler taşıdığını söyleyebilirim. Özellikle de tuhaf ya da farklı olan öğrencileri sıradanlaştırmak için onlara baskı yapılması üzerine. Bu da seriyi okuyanların neden daha çok gotik takılan tipler olduğunu açıklıyor. Yıllar önce İngiltere’de ilk yayımlandığında kahramanım olan havalı hortlaklar kendilerine bu çevrelerden epeyce hayran toplamışlardı. Öte yandan romanı sistem tarafından dışlanan ya da cezalandırılan herkes bir biçimde kendine yakın bulacaktır. Sadece liseli gençler değil yani. Bu seriyi genç yetişkinler için yazıyorum ama çoğu okurum hayatlarının o dönemini çoktan geride bıraktı. Acaba Türkiye’de de aynı durum yaşanacak mı diye merak ediyorum.
“Belki de yetişkinler hayatlarındaki fantastik bir şeylerin eksikliğini duyuyorlar ya da daha masum şeyleri özlüyorlardır, kim bilir”
Hortlak Kimyası için genç yetişkin ‘süsü verilmiş’ ama aslında yetişkinlere yönelik bir roman diyebilir miyiz?
Evet, öyle de diyebiliriz. Ancak genç yetişkin tanımı bu günlerde gitgide daha da bulanık bir hal alıyor. Çocuklar ya da gençler için yazılmış çoğu romanın hatırı sayılır bir yetişkin takipçi kitlesi var. Açlık Oyunları, Harry Potter’lar, Talihsiz Serüvenler Dizisi... Bunu açıklayabileceğimi sanmıyorum. Belki de yetişkinler hayatlarındaki fantastik bir şeylerin eksikliğini duyuyorlardır. Belki de Taht Oyunları ya da Yüzüklerin Efendisi onlara yetmiyordur ve daha masum şeyleri özlüyorlardır, kim bilir.
Doğru, yetişkinler artık genç yetişkin romanlarını küçümsemiyorlar. Hatta merak ettikleri bile söylenebilir.
Evet, bu romanlar polisiye ya da bilim kurgu gibi yaygın bir türe dönüşmüş durumda.
Seni bu türe çeken şey ne oldu?
Sanırım genç yetişkinler için yazmak bana komiklik yapmak için fırsat yaratıyor. Yani yetişkinlere yönelik romanlarımdan çok daha farklı şeyler deneyebiliyorum. Ve artık bu yaklaşımım yetişkinler için yazdığım kitaplara da “sızmaya” başladı.
Paris Yayınları’ndan çıkacak olan Amnesia’da da bu tür “sızmalar” var mı?
Hayır, yok. Amnesia eğlenceli anlar barındırıyor ama bunlar çok ender. Kitap daha en baştan okurunu alıp karanlık, rüyalarda rastladığımız türden tuhaf yerlere götürüyor. Daha doğrusu kabuslarda…
Sence Türk okurlar Amnesia’yı nasıl karşılayacaklar?
İtalyan okurlar gibi Türk okurların da Amnesia’yı anlayıp seveceğini düşünüyorum. Labirent gibi iç içe geçmiş sokakları olan kentler ve mimari hayaletlerle ilgili bir kitap çünkü. Tarih boyunca üst üste inşa edilmiş binaların mekânı nasıl yeniden tanımladığı ve karmaşık bir hale getirdiği hakkında.
Ünver Alibey
Subscribe
0 Comments
oldest