Egoist okur

İletişim Yayınları, 30. yılını okurlarıyla kutluyor

30. yaşını kutlayan İletişim, “Dünya klasikleri” ve “Modern klasikler” serilerinin editörlüğünü de yapan Orhan Pamuk’un yayınevi… Cemil Meriç’in Oğuz Atay’ın ve Sevgi Soysal’ın toplu eserlerini yayınlıyorlar. Birçok önemli eser ilk kez burada yayınlandı. İhsan Oktay Anar’ın romanları ya da Emrah Serbes’in Behzat Ç. polisiyeleri gibi… Hasan Ali Toptaş, Haydar Karataş, Sema Aslan, Hatice Meryem, Murat Menteş, Alper Canıgüz, Sezgin Kaymaz, Gaye Boralıoğlu da İletişim’in keşfettiklerinden.

Hızlı geçeyim dedim, olmuyor. İnsan bu yayınevinin yaptıklarını iki cümlede özetleyemiyor. Listelerindeki hangi yazarın adını söylesem, ötekine haksızlık ediyormuşum duygusuna kapılıyorum. Hangi kitabı hatırlasam, sevdiğim diğer kitaplar itiraz ediyorlar. Bence siz en iyisi İletişim’in internet sitesine girip zevkle kaybolun. Ama tabii önce editörlerden Tanıl Bora’yla yaptığım röportajı okuyun.

Gülenay Börekçi

Tanıl Bora: “O roman bize postayla gelmişti, okuduk ve çarpıldık, bu kadar basit!”

iletisim yayinlari egoistokur 30 yil

İletişim Yayınları, hem Türkiye’den hem dünyadan çok önemli fikir ve edebiyat eserlerini yayınlıyor. 80 darbesinin hemen ardından kurulduğunda amacı neydi? Yayıncılıkta hangi eksiği kapatmayı, hangi hataları telafi etmeyi hedefliyordu?

İlk kurulduğunda aslında popüler yayıncılığa odaklanmıştı. Haftalık siyasi haber dergisi Yeni Gündem, amiral gemisi hüviyetindeydi, ayrıca bir dizi aylık dergi çıkartıyorduk. Kitap yayıncılığı ikincil konumdaydı. 1980’lerin sonunda odağımızı değiştirdik, kitap yayıncılığını esas alan bir faaliyete göre kendimize nizam ve intizam verdik. Mahsus nizam-intizam diyorum; 12 Eylül askeri rejimini çağrıştıran kelimeler bunlar! Neticede yayınevinin kuruluşunu “teşvik eden” olay, 12 Eylül’dü, 12 Eylül rejimiydi. Temel derdimiz, 12 Eylül’ün toplum ve devlet anlayışına karşı demokratik bir siyasal ve toplumsal kültürün güçlenmesine katkıda bulunmaktı. Kitap yayıncılığına yöneldiğimizde de bu mesele değişmedi. Kitaba odaklanmak, suyu daha derinde aramak aslında.

Vladimir Nabokov, Joseph Conrad, Jorge Luis Borges gibi edebiyatçıların toplu eserlerini nitelikli çevirilerle yayınlıyorsunuz. Barbara Pym ve Karen Blixen gibi bizde hiç tanınmayan bazı harika yazarları da…

O “pek tanınmayan harika yazarların” Türkçe yayımlanmasıyla ilgili dertliyiz biz aslında. Evet, gerçekten Türkiyeli okurun pek bilinmeyen ama pırıltılı yazarlarla tanışmasını sağladık ama çoğunun kadri bilinmedi. Tek bir örnek vereyim: 2008’de Nobel edebiyat ödülünü kazanan Le Clezio’nun Türkçede ilk eserini 1996’da biz yayımlamıştık ama kitap raflarda inzivaya çekildi. Böyle çok örnek var. Hatta bu hayal kırıklığının bizi çağdaş dünya edebiyatında epeyce ihtiyatlı davranmaya ittiğini söyleyebilirim. Birkaç yıldır artık daha az sayıda, “sınanmış” diyebileceğimiz yazarın eserlerini yayımlıyoruz. Çağdaş edebiyatta klasikleşmiş diyebileceğimiz yazarların, toplu ya da seçme eserlerini yayımlıyoruz. Az, öz. Ama çok da az değil!

Oğuz Atay, Cemil Meriç, Sevgi Soysal… Çok kıymetli ama zamanında yeterince ilgi görmemiş, okuruna ulaşamamış hatta bu dünyadan küskün gitmiş yazarlar… Toplu eserlerini adeta bir ödevi yerine getirir gibi yayınlıyorsunuz. Onların, fikir ve edebiyat dünyamız için önemini anlatır mısınız?

Evet, kadri bilinmişlerin kadrinin bilinmesini sağlamaya en baştan beri azmetmiştik. Oğuz Atay bugün edebiyatın yapıtaşlarından biri, onsuz bir çağdaş Türkçe edebiyat koleksiyonu düşünülemez ama biz yayımlamadan önce sadece meraklısı biliyordu. Cemil Meriç, kendi “abilerine” de kızan genç okurlar için her zaman bir besin kaynağıdır. Öncesinde sadece sağ kesimden okurun ilgilendiği, kendisi de bu daralmadan muzdarip olan bir yazardı. Kadın yazar kimliğiyle yeniden yayınlanması Sevgi Soysal’ın da “12 Mart edebiyatından” taşan kalıcılığının ve yenilikçiliğinin gözden kaçmamasını sağladı.

Tür anlamında katı kurallarınız yok. Aşk, polisiye, korku, mizah… Her alanda hareket ediyorsunuz. Sizin editör olarak değil ama okur olarak şahsi tercihiniz, gönlünüzün sevdiği tür hangisi?

Benim de katı kurallarım yok! Andığınız türlerden en çok polisiye severim. Ama edebiyat neyi değil nasıl anlattığına göre tartılır.

Futbolla ilişkinizi biliyoruz. İletişim’de futbol kültürü de siyaset, tarih ve Kürt meselesi kadar önemseniyor. Hatta rakı adabı, trenler, mangalar ve çizgi romanlar da… Bu konular niçin önemli, bize neyi gösteriyorlar?

Futbol kültürü kitaplarımızla ilgili çok övgü alıyoruz ama fazla satın alan olmuyor ne yazık ki! Yayın yelpazemizin böyle geniş açılmasının nedeni, hayatın her alanında teferruata eğilmenin ve üzerine konuşmanın, yorumlamanın hem gerekli hem de zevkli olduğuna inanmamız. Kitaplar buna yarar! Kitapların meraklı bakışı ve eleştirel gözü olabildiği kadar çok alana düşsün istiyoruz.

İletişim bir erkek yayınevi gibi geliyor bana bazen. Ama sonra şehirli kadının hayatına içeriden bakmayı deneyen yeni bir roman türünün de ilk kez sizden çıktığını hatırlıyorum. Serazer Pekerman ve Arzu Çur’un romanları gibi… Programınızda başka yeni kadın yazarlar olacak mı?

Bu sene yeni bir kadın yazar yayımladığımız için seviniyoruz: Sema Aslan’ın sert, cesur, hem de yumuşak Kozalak’ı. İlk kitabı Kambur’dan neredeyse yirmi yıl sonra Zamanın Farkında’sını da yayımladığımız Şule Gürbüz, kıyaslanamaz bir ses. Edebiyatta bir kadın duyarlılığından bahsedeceksek, bunun Hatice Meryem kadar “eli belinde” konuşanı zor bulunur! Kendi hayretini yitirmemiş taze bir dille hayretengiz hikayeler anlatan Gaye Boralıoğlu’ndan yeni eserler bekliyoruz. Aşkın, kedinin ve Ankara’ın en güzel anlatıcısı Şükran Yiğit’ten de. İlk kitapları bizden çıkmadı ama Şebnem İşigüzel gibi bir müessese var! Emine Sevgi Özdamar gibi “delikanlı” bir kadın yazar var!

Yazar transfer ediyor musunuz? Aslında buna dair unutulmaz bir hareketiniz var. Nobelli romancımız Orhan Pamuk’un yayıncısı da sizsiniz…

Orhan Pamuk’un gelişi İletişim’in yaptığı bir “transfer” miydi yoksa kendisi edebi ve düşünsel çizgisine burayı uygun bulduğu için mi İletişim’e geldi? Buluşmalarda genellikle ikisi birden oluyor. Almanca literatürde “Anadolulu Kafka” diye anılan, bence hiçbir kıyasa muhtaç olmayan Hasan Ali Toptaş’la buluşmamız da böyleydi. İlhami Algör, Jaklin Çelik, Abdullah Ataşçı, yine kendilerini kanıtladıktan sonra İletişim’e gelen yazarlar. Bu ay iki kitabını yayımlayacağımız Latife Tekin, kuşkusuz “büyük” bir transfer, Türkçe edebiyata çığır açıcı eserler kazandırmış büyük bir yazar. Velhasıl, futbol terminolojisiyle söylersem hem altyapıya önem veren bir yayıneviyiz, yeni yazar “yetiştirmeyi” önemsiyoruz, hem de tabii kadromuzu güçlendirmek için transfere açığız!

Orhan Pamuk aynı zamanda İletişim’in editörlerinden biri. Bunun nasıl başladığını, nasıl yürüdüğünü anlatır mısınız?

Orhan Pamuk, edebiyat üzerine düşünen bir edebiyatçı. Hem de bayağı “profesyonelce”. Sadece Saf ve Düşünceli Romancı adıyla kitaplaşan dersleri, bunu göstermeye yeter. Ayrıca “başkalarını pek okumam” demeyen, tersine, başkalarını çok okuyan bir edebiyatçı. Dolayısıyla edebiyatla ilgili canlı bir gündemi var. Onun editörlük faaliyetinin ardında bu birikim yatıyor. Orhan Pamuk dünya edebiyatının klasikleri ve modern klasikler dizilerimizin editörlüğünü yürütüyor. Sadece seçme yapmıyor, özgün dillerinden çevrilen bu eserlere yazılacak veya seçilecek önsöz ve son sözleri büyük bir titizlikle belirlediği gibi, aynı titizlikle kapak resimlerinin seçiminden, rengine kadar ilgileniyor.

Gülenay Börekçi

Subscribe
Notify of

1 Comment
oldest
newest most voted
Inline Feedbacks
View all comments
11 years ago

Gerçekten çok sevdiğim güvendiğim bir yayıncı İletişim. Şükran Yiğit’in de kitapları İletişim’den çıkmıştı. Nice 30’lara!