İnternetten toplanan kaç cümle bir kitap eder?
Şair T.S. Eliot’ın bir sözü var. “Olgunlaşmamış şairler taklit eder, olgun şairler çalar. Kötü şairler aldıklarını tahrif eder, iyi şairlerse onu kusursuz, en azından bambaşka bir şeye dönüştürür.”
Bu sözü tersinden anlayarak uygulayanların sayısı giderek artarken biz de biraz intihal vakalarına bakalım madem.
Unutmadan, intihal meselesini ele alırken niye sadece Peyami Safa, Reşat Nuri Güntekin, Bob Dylan, J.K. Rowling, Ian McEwan, Graham Swift gibi kıymetlileri örnek verdiğimi soracak olursanız ben de size “Ne yani, günümüzün abuk sabuk internet fenomenlerinin çalıntı kitaplarını mı yazsaydım?” diye cevap veririm. Değecek olanlar var, değmeyecek olanlar var…
İntihal günlükleri: İnternetten toplanan kaç cümle bir kitap eder?
Şair T.S. Eliot’ın bir sözü var. “Olgunlaşmamış şairler taklit eder, olgun şairler çalar. Kötü şairler aldıklarını tahrif eder, iyi şairlerse onu kusursuz, en azından bambaşka bir şeye dönüştürür.”
Buradan şairlere bir öğüt çıkarabilir miyiz acaba: Madem herkes çalıyor, sen de çal ama bu işi öyle güzel yap ki ortaya çıkardığın metin eskisinden bambaşka bir şey olsun ve eserinden çaldığın şairin niyet etmediklerini de içersin. Yani hayranı olduğun şairin şiirini aynen alıp kopyalamaya cüret etme. Anlarlar. Küçük düşersin. Başka bir şey yazamayacak hale gelirsin. Yeni şiirler yazsan bile, bastıracak yayınevi bulamazsın. (Buraya “umarım” diye eklemek istiyorum çünkü edebiyatta intihalin sonu bu tip tekil olaylarla, rezil oluşlarla gelecekmiş gibi görünmüyor. Öyle ya! Ne skandallar yaşandı da unutuldu.)
Mesela çok değil kısa denebilecek bir süre önce Zülfü Livaneli’nin “Kardeşimin Hikayesi” romanı Nurşen Karayanız imzalı “Kıyamet Çiçeği”ne dönüştü, bir yayınevi de bunu bastı.
Edebiyat dünyamızda bu tür iş kazaları zaman zaman yaşanıyor. Sebepler muhtelif: Kitaplar hızlı basılıyor, çoğunlukla iyi editörlükten geçmiyor, “kimse anlamaz” kolaycılığına sığınılıyor, okur ciddiye alınmıyor ve en önemlisi eleştiri mekanizması çalışmıyor…
Anne Frank adlı bir Yahudi kız çocuğunun II. Dünya Savaşı esnasında tuttuğu günlüklerde yer alan “Ölüler yaşayanlardan daha fazla çiçek alır çünkü pişmanlık minnetten güçlüdür,” cümlesinin, çok satan bir yazarın kitabında boy göstermesine de bu türden bir iş kazası denebilir. Öte yandan bu olayda, intihalin biraz daha modern ve karmaşık bir şekli söz konusu. Yazar, Anne Frank’in “Günce”sini hiç okumadığını söyleyerek savunmuştu kendini. Anlaşılan, bahsi edilen cümleye bir sosyal medya platformunda rastlayıp çok beğenmiş. (Büyük yazarlar böyle yapar bilirsiniz; bir cümleye bayılırlarsa onu hemen yazdıkları eserlere dahil ediverirler!) Buradaki karmaşıklık, yazarın cümleyi Anne Frank’ten değil, Anne Frank’ten çalan birinden çalması. Modernlikse eylemin sosyal medya aracılığıyla gerçekleşmesi. İnternette rastladığı bir cümleyi alıntılayan kişinin de kaynak göstermesi, en azından bunun sosyal medyada dolaşıma girmiş, çoklarınca paylaşılmış bir cümle olduğunu belirtmesi gerektiğini aklının ucundan bile geçirmeyen yazar, üstüne üstlük tutmuş o cümleyi kitabına katıvermiş.
Bu durumda sormak hakkımız: İnternetten toplanan kaç cümle bir kitap eder?
“Bob Dylan’a ilişkin her şey koskoca bir aldatmacadan ibarettir”
Bu hadise, Bob Dylan’ın Nobel konuşmasını getiriyor akla. Kendisinin Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanması birçokları için zaten büyük sürpriz olmuştu ama esas düş kırıklığı, ünlü müzisyenin konuşma metniydi. Törene katılmayan Dylan, tenezzül edip orijinal bir metin bile yazmamış, internetin en ünlü kitap özetleri sitesi SparksNotes’taki “Moby Dick” özetini kopyala-yapıştır yöntemiyle almıştı. Araya sanki Melville’in müthiş romanının kendi üzerindeki etkisini anlatıyormuş hissi uyandıracak küçük eklemeler katmasa, yani SparksNotes’un özetini allayıp pullamasaydı tavırlı davranmış ve Nobel jürisinin ikiyüzlülüğüne bir ayna tutmayı denemiş kabilinden afili yorumlar yapabilirdik. Oysa Dylan’ımız çalışmadığı dersten iyi not almak için kopya çeken tembel öğrenci gibi hareket ettiğinden bunu yapamıyoruz. Belki de uzun uzun düşünmek yerine eski sevgilisi Joni Mitchell’a kulak vermeliydik. “Bob hiç de özgün değildir hatta en hakikisinden bir intihal ustasıdır, Dylan Thomas’tan aparttığı adı gibi, sesi de taklittir. Bob’a ilişkin her şey koskoca bir aldatmacadan ibarettir,” demiş Mitchell bir vakitler.
“Rowling denen şu genç hanımın birçok meziyeti olabilir ama o meziyetler arasında özgünlük yok.”
İntihalle suçlananların başında, Harry Potter dizisinin yazarı J.K. Rowling de geliyor. Onun kendinden önceki yazarlara karşı hiç de zarif ve saygılı davranmadığını ilk kez Ursula K. Le Guin dile getirmişti: “Rowling denen şu genç hanımın birçok meziyeti olabilir ama aralarında özgünlük yok.”
Tabii olağanüstü zeki bir kadın olan Rowling onlarca başka kitaptan sayısız ayrıntı aparttığı için, onu suçlayanların işi zordu. Harry Potter’ı Neil Gaiman’ın “Books of Magic” adlı kitabından (ç)aldığı rivayetleri hâlâ taze. 1990 tarihli kitabın siyah saçlı, ufak tefek ve gözlüklü bir çocuk olan kahramanı Tim Hunter, dünyanın en güçlü büyücüsü olma potansiyeline sahip, ayrıca bir haberci baykuşu var.
Kim olduğunu bilip de söyleyemediğimiz Kont Voldemort’un hikayesi bile özgün değil aslında. 1986 tarihli korku filmi “Troll”den alınmış. Üstelik filmin bir başka karakteri de ismiyle Rowling’in kitaplarının baş köşesine kuruluvermiş. “Nedir o isim?” diye soruyor olmalısınız. “Harry Potter” dersem ikna olur musunuz?
“Çalıkuşu” ve “Karşıki Evin Işığı”
Peyami Safa, Reşat Nuri Güntekin’in “Çalıkuşu” romanını Leon Frapye’nin “Taşra Muallimesi” romanından aparttığını öne sürmüş.
“Necip Fazıl: Tenkitler, Polemikler, Kavgalar” kitabının yazarı Murat Ertaş’a göre bir vakitler Kısakürek, Peyami Safa’nın “çaldığı” Batılı romanları sıralamış. Meğer Safa’nın “Karşıki Evin Işığı” adlı öyküsü, Luigi Pirandello’nun “Öteki Evin Işığı” adlı öyküsünün aynısının tıpkısıymış.
“Kefaret”, “Last Orders” ve “Pi’nin Yaşamı”
Ian McEwan, “Kefaret” adlı romanında savaş hemşiresi Lucilla Andrews’un 1977 tarihli hatıratından seçtiği paragrafları izin istemeden ve kaynak göstermeden kullanmıştı. Graham Swift ise Booker ödüllü romanı “Last Orders”da William Faulkner’ın “Döşeğimde Ölürken”inden fazlasıyla ilham almıştı.
Dürüst seslerden bir ses:
“Mitler tarihinden bu yana anlatılmamış, işlenmemiş konu ve insanlık hali yoktur”
Lakin açıkçası bu intihal konusunu daha derin işlesek, kimse kimsenin yüzüne bakamayacak hale gelebilir. O yüzden çağdaş edebiyatımızın önemli yazarlarından İnci Aral’ın “Unutmak” adlı söyleşi kitabından bir bölümle bitireceğim yazıyı. Her daim açıksözlü olan sevgili İnci Aral şöyle söylüyordu orada:
“Karanlıkta yolumu arayıp kaybolacağıma benden öncekilerin yolumun üstünde yaktığı ışıklara bakarak yürümekten çekinmem ben. Bu yüzden yazarken masamın üstü kitaplarla dolar. Başkalarının da böyle yazdığını biliyor, en azından öngörüyorum. Fakat tabii işin ‘intihal’ denen bir boyutu da var. Eğer bir yazar okuyup ilham aldığı metinden yararlanmayı bilmiyorsa, o malzemeyi dönüştürmeyi beceremiyorsa iş rahatlıkla ‘aşırma’ sanatına girer. Uygun ve etkileyici biçimde, göndermelerle yapıldığında buna karşı değilim. Sonuçta ortaya çıkan metnin özgünlüğü ve niteliği belirleyici olacaktır. Mitler tarihinden bu yana anlatılmamış, işlenmemiş konu ve insanlık hali yoktur. Yazar kendi dilinin ve yorumunun sahibi olabilmek için bu birikimden haberdar olmalı ve yararlanma yollarını bilmelidir.”
Yine Booker ödüllü “Pi’nin Yaşamı”nın yazarı Yann Martel gibi davransalardı sorun çıkmayabilirdi. Martel, romanının Brezilyalı yazar Moacyr Scliar’ın bir eserinin kopyası olduğunu öne süren eleştirmenleri, “Çalmadım, sadece esinlendim” diye cevaplamış, sonra da üşenmeyip okudukları her kitabın sonundaki notlara bakmalarını tavsiye etmişti.
Gülenay Börekçi
Subscribe
0 Comments
oldest