Vahşi kaplanlardan kaçıp ormana sığınan Salinger
Posted by gülenay börekçi on September 4, 2013 · 4 Comments
Bu ay piyasaya bir J.D. Salinger biyografisi, bir de belgeseli çıktı. 2015’teyse yazarın daha önce hiç yayınlanmamış 5 yeni eseri yayınlanacak. Bunlardan en ilginç olanıysa Salinger’ın, hayatının son 45 yılını ıssız bir taşra kasabasında münzevi olark geçirmesinin müsebbibi olan Vedanta Kültü’yle ilgili…
5 yeni kitap
2015’te oğlu Matthew ve eşi Coleen’in izniyle Salinger’ın birkaç yeni eserini okuyacağız. Bunlardan biri Glass Ailesi’nin maceralarını tamamlayacak beş öykü. Caulfield Ailesi’nin maceralarıysa “Peter Panların Sonuncusu ve En Mükemmeli” adlı öyküyle tamamlanacak. Ardından yazarın ilk evliliğini ve II. Dünya Savaşı’nda yaşadıklarını anlattığı bir romanı gelecek. Florida sahilinde tanıştığı ve birkaç yıl mektuplaştığı 14 yaşındaki Jean Miller’la mektuplaşmaları da ilgi çekecek gibi görünüyor. Son olarak Vedanta öğretisiyle ilgili yazılarıyla mektuplarını okuyacağız.
1960’larda Amerika’nın en parlak ve en ünlü yazarı Jerome David Salinger’dı. Sokağın diliyle yazıyor, argodan korkmuyor, neredeyse gerçekmiş hissi yaratan eşsiz sahicilikte diyaloglar yaratıyordu. Anlattığı hikayelerde müthiş bir hüzün, ironi, isyan ve öfke vardı. Onun evreninde gençlerle yetişkinler başka gezegenlerden gelen ve aralarında kapanmaz bir uçurum bulunan iki farklı canlı türüydü adeta. Edebiyatta ilk kez rastlanan bir şeydi bu. Fanatizme varan bir keskinlikle gençlerden yana olmayı seçen Salinger’ın okur gözündeki cazibesi de zaten buradaydı.
Eleştirmenlerse alışılmış olay örgüsünü yerle bir ederek tamamen kendine has bir yapı kurmasına hayrandı. “Olay örgüsü denen şeye dair bildiklerinizi unutun, bu genç yazar duygu örgüsü diye yepyeni bir kavramla tanıştırıyor bizi” diye yazmıştı bir tanesi. Salinger’ın yazdıklarını bildik herhangi bir yazınsal türe dahil etmek imkansızdı, sadece kendi adıyla anılabilecek özel bir türde yazıyordu sanki.
“Franny ve Zoey”, “Dokuz Öykü”, “Yükseltin Tavan Kirişini Ustalar ve Seymour: Bir Giriş”, bizde önce “Gönülçelen” adıyla yayımlanan “Çavdar Tarlasında Çocuklar” 2010’da kaybettiğimiz büyük yazarın elimizdeki bütün külliyatını oluşturuyor. Bir de 1965’te New Yorker Dergisi’nde yayınladığı “Hapworth 16, 1924” adlı öyküsü var, hepsi bu. O yüzden 2015’te daha önce hiç yayımlanmamış birkaç yapıtının çıkacak olması okurlarını çok sevindirdi. (Şahsi bir itiraf: Salinger’ın yeni yapıtları konusunda hislerim karışık. Bir yandan heveskâr mirasçıların bir yazarın ölümünden sonra alelacele yayına hazırlayıp piyasaya sürdüğü kitapların çoğunlukla vasat şeyler olabildiğini bildiğimden endişeliyim, diğer yandan Salinger’ın yaşadığı müddetçe biz tutkulu okurlarını bir kere bile hayal kırıklığına uğratmadığını hatırladığım için sevinçliyim.)
Salinger cephede!
Savaşın bıraktığı izler: Kronik depresyon ve sıklaşan sinir krizleri
Bu arada Salinger’ı tanıyan herkes bilir; yazarımız 1965’te dünyadan el etek çekip New Hampshire eyaletinin Cornish Kasabası’na yerleşmiş ve bütünüyle gözlerden uzak bir münzevi hayatı sürmeye başlamıştı. Bu 45 yıllık inzivanın sebebi konusunda rivayetler muhtelif.
Birincisi, Salinger II. Dünya Savaşı’nda orduya katılmıştı. Döndüğünde de cephede yaşadıklarını hiç unutmadı. Sık sık depresyona giriyor, geçirdiği sinir krizlerinin ardı arkası kesilmiyordu. Ayrıca tatlı ve neşeli görünümünün aksine fazlasıyla asosyaldi, yeni insanlarla tanışmak onun için zordu. Baş döndürücü bir hızla artan şöhretinin tadını çıkarmak yerine yalnız kalmayı tercih ediyor, canı istemiyorsa yayıncısının, editörlerinin telefonlarına bile çıkmıyordu. Derler ki bütün bunlar ona iyice ağır gelmeye başlayınca çareyi kaçıp gitmekte buldu.
İkincisi, Salinger Vedanta adında bir Hindu tarikatının müridiydi 1940’larda Kalkütalı guru Vivekananda’nın New York’ta açtığı Ramakrishna-Vivekananda Center’a devam etmeye başlamış, orada yoga ve meditasyon öğrenerek spiritüel eğitimini tamamlamıştı. Hocası guru Nikhilananda’ydı. Haftalık buluşmalarında spiritüel konularda sohbet ediyorlardı. Nikhilanda, yazarın sebepli sebepsiz nükseden kronik depresyonu için özel kürler uyguluyordu. Uzun süreli inzivalar içinse yazara Vivekananda’nın 1890’larda kaldığı kulübe tahsis ediliyordu. İnziva fikrini çekici bulmaya bu sıralarda başlamıştı. Bir not: Bugünlerde her köşe başında bir yoga ve meditasyon merkezi olabilir ama eskiden bu işler epey zordu. Alay konusu edilmeyi yahut “kaçık” olarak nitelendirilmeyi göze almanız gerekirdi.
Taşraya ilk kaçtığı yıllarda mutluluğa yakın bir halde.
“Daha önce hiç bu kadar çok kaplan görmemiştim!”
İşin aslı, Salinger Vedanta’yı 1940’larda, kronik depresyonu ve sık sık gelen sinir krizleriyle mücadele etmek için bir yol ararken keşfetmişti. “Tanrı’sız” bir öğreti olan Zen Budizm’den daha farklı bir yoldu Vedanta; Tanrı’yla şahsi bir ilişki kurmak ve onun yardımıyla bedenle zihnin inşa ettiği duvarları yıkarak esaretten kurtulmak anlamına geliyordu. Çok da sakin, dingin bir yol sayılmazdı. Salinger inziva sonrasında bir arkadaşına gönderdiği mektupta şunları yazmıştı mesela: “Duyusal hazlardan oluşan bu zifiri karanlık ormanın derinliklerinde zihin denen dev kaplan kükrüyor. Şu hayatta öğrendiğim tek bir doğru varsa eğer, o da şudur: Özgürlük özlemi içindeki iyi insanlar o ormandan içeri asla adım atmamalı. Böyle diyorum ama ne çare! Hayatımın uyanık geçirdiğim her anında anlaşılmaz bir şekilde o kaplanın bana saldırmasına izin veriyorum.”
Salinger aynı mektupta, gurusunun insan zihnini önce zehirli bir akrebin soktuğu, sonra da bir ecinninin mideye indirdiği sarhoş maymuna benzettiğini anlatmış. Fakat bir sonraki cümle rahatlatıcı. Anlaşılan umut da o akreple ecinninin çok yakınlarında bir yerlerdeymiş. Çünkü Hindu üstada göre, aynı zihin bilge ellerde ehlileştirildiği yahut teskin edildiği takdirde, bir insanın sahip olabileceği en güvenilir arkadaş ve yol gösterici olabilirmiş. İşte o zaman gelsin mutluluk ve huzur, gitsin korku ve acı.
İnce uzun, çocuksu bakışlı, yaşlı bir adamken bile yeniyetme havası taşıyan Salinger büyük inzivasından hemen önce, şöhretinin zirvesindeyken, “Daha önce hiç bu kadar çok kaplan görmemiştim” diye yazmıştı. “Zihnim hiç bu kadar gereksiz yere çalışıp beni yormamış, ürkütmemiş; özgürlüğümü hiç bu kadar şiddetle tehdit etmemişti” manasında.
Bizim inziva zannettiğimiz şey belki de Salinger’ın o vahşi kaplanlardan ve kabuslardan kaçıp özgürlüğe sığınma çabasıydı aslında. Başardığını ümit ediyoruz.
“Gönülçelen”in kahramanı Holden Caulfield ve zihninde dolanan anlar, isimler, yüzler.
Gönülçelen’in kutsal kitapları
J.D. Salinger Vedanta öğretisinin gereklerine uygun bir hayat sürerken Hint felsefesi ve edebiyatının başka büyük yapıtlarıyla da ilgilenmeye başlamıştı. Mesela her sabah uyanınca yataktan çıkmadan mutlaka Bhagavat Gita okuyordu. Yogaya verdiği önemiyse şöyle anlatmıştı: “Keşke Doğu o paha biçilmez dehasının ufak bir bölümünü Batı’nın şu gerçekte pek ehemmiyetsiz bir şey olan bedeni zinde ve sağlıklı tutma ilmine harcayabilse. Bedene gösterdiğimiz aşırı ilgisizlikle ile aşırı ihtimam arasında makul bir yer için Hatha Yoga dışında bulabildiğimiz bir orta yol ne yazık ki şimdilik yok.”
Edebiyatın bu nevi şahsına münhasır yazarı, Vedanta kültünün ünlü müritleri arasında en sadık ve fedakar olandı. “Çavdar Tarlasındaki Çocuklar”, “Franny ve Zoey”, “Yükseltin Tavan Kirişlerini Ustalar ve Seymour: Bir Giriş” adlı kitaplarında Vedanta öğretisinden izler yer alıyordu. 1965 tarihli “Hapworth 16, 1924” ise bütünüyle guru Vivekananda ve Vedanta’ya adanmış gibiydi.
Yalnız bırakılmak isteyen, insan bıkkını Salinger.
VEDANTA: Tolstoy, Tesla, Garbo, Gandhi, Jung ve Salinger’ın ortak noktası
Hindistan’dan gelen bilge Vivekananda, kırmızı bir türban ve sarı bir kıyafetle Chicago’da bir konuşma yaptığında yıl 1893’tü. Amerikalılar “yoga” kelimesini ilk kez o gün duydu. Ve sakin sakin oturan 4000 kişilik dinleyici topluluğu keskin bakışları ve çevresine ışık saçan enerjisiyle dikkat çeken bu genç adamın konuşmasından öyle etkilendi ki ayağa fırlayıp çılgınca alkışlamaya başladı. Konuşma bittiğinde herkes Vivekananda’ya dokunmak, onunla bir kelime olsun konuşabilmek için çıldırıyordu.
Görüşleri ve konuşmaları öyle derin izler bıraktı ki 1902’de ölmesine rağmen Vivekananda unutulmadı. Kitaplarını okuyan Rus romancı Lev Tolstoy, Raja Yoga öğrenmek için onunla tek bir seansa katıldı, ardından da “Gördüğüm en parlak ve akıllı adam” dedi. Müritleri arasında Amerikalı yazar Henry James, Fransız aktris Sarah Bernhard, Macar mucit Nicola Tesla da vardı. Ölümünden yıllar sonra da ona inanmaya devam edenler oldu. Mesela Somerset Maugham, Igor Stravinsky, Gertrude Stein, Laurence Olivier, Vivien Leigh, Henry Miller, Mahatma Gandhi, Carl Gustav Jung, George Santayana, Greta Garbo, George Harrison… Edebiyatın ünlü isimlerinden Aldous Huxley ile Christopher Isherwood, antropolog ve sanat tarihçisi Joseph Campbell’ın yardımla “Vedanta Kutsal Kitabı” denebilecek bir eser bile kaleme aldı. Yaptıkları aslında Vivekananda’nın öğretilerini Batılılar için sadeleştirip anlaşılır hale getirmekten başka bir şey değildi ama Vedanta kültünün yaygınlaşmasında bu kitabın etkisi büyük oldu. 1970’lerle birlikte Batı’da maddi değerler önem kazanmaya ve spiritüalizme duyulan ilgi azalmaya başladı. Vedanta da bundan payını aldı. 80’lere gelindiğinde insanlar artık yoga değil fitness yapıyorlardı. Vedanta’nın en sadık takipçisi Salinger’sa çoktan dünyayla ilişkisini kesmiş, Amerika’nın en ıssız kasabalarından birinde münzevi hayatı sürmeye başlamıştı.
Gülenay Börekçi
Bunlar da ilginizi çekebilir :
çok güzel bir yazı olmuş. ayrıca teşekkür ederim.
sevgiyle..
Tanınmış ve de sevilmiş bir yazarın mirasçısı olmak güzel şey; bir düşünün: Ölüyor ve bir yandan üzülürken diğer yandan kafanızın gerisinde o düşünce hep oluyor, hiç yayımlanmamış bir kitap, notlar, mektuplar, vb. Taziyeye gelenleri kovup bir an önce kitaplığa ya da çalışma odasına dalmak ve keşfetmek istiyorsunuz. Kitap aralarına bakmak, çekmecelerin altında yapıştırılmış olabilecek şeyleri kontrol etmek, bir günlük bulmak, gizli bir haritaya rastlamak, üyesi olduğu ve kimsenin varlığından haberdar olmadığı bir tarikatın izini sürmek…
Kimileri şanslı oluyor.
Geç olsun güç olmasın; Adam Gopnik, 5 Eyl 2013, New Yorker:
Who was J.D. Salinger? (ing.)
Teşekkürler Arşivci :)))