“Japon Edebiyatı’nın Henry Miller’ı” Çuniçiro Tanizaki dilimize nasıl çevrildi
Posted by gülenay börekçi on April 24, 2011 · 1 Comment
Akademik çalışmalarını Boğaziçi Üniversitesi’nde sürdüren Yrd. Doç. Oğuz Baykara’nın Japon edebiyatının en cüretkar yazarlarından Cuniçiro Tanizaki’nin öykülerinden yaptığı Sazende Şunkin çevirisinin ardında, alışılmadık bir emek ve hayranlık yatıyor. Onun hikayesini gazeteci arkadaşım Figen Yanık’ın kaleminden okuyacaksınız, gene de ben birkaç ipucu vereyim… Japonya’ya dil öğrenmek için işini, sevgilisini bırakıp giden, orada hepi topu iki yıl kalacakken tam 12 yıl yaşayan Baykara’nın göre Tanizaki dünya edebiyatının çok önemli bir ismi. Hayranlık duyduğu bu büyük yazarı, “Yazarlık hayatının ilk döneminde sapkın, şeytani, cinsel duyguları işlediği iddia edildi, oysa tam tersine insanı insan yapan bütün kusur ve erdemleri ortaya koyuyordu” diye anlatıyor.
Japon Edebiyatı’nın Henry Miller’ı Tanizaki dilimize nasıl çevrildi
İki yıllığına gidip Japonya’da 12 yıl kalan Yrd. Doç. Oğuz Baykara’nın Cuniçiro Tanizaki’nin Sazende Şunkin çevirisinin ardında alışılmadık bir emek var. Japonya’da dil bilim üzerine doktora yapmaya kararlı olduğunu kanıtlamaya çalışırken, Türkiye’de master yaptığı halde, yeniden yapma şartını kabul eden Baykara, bu süre içinde bir de Japonca-Türkçe sözlük hazırladı. Baykara’nın doktora konusu ‘İmparator Taisho Devri Edebiyatı Üç Yazarı: Tanizaki, Ryunosuke ve Naoya’ olunca, üç yıl boyunca bu yazarların kitaplarını okuyup, çevirdi. Döneminin en çılgın yazarlarından biri olan ve Japon edebiyatının Henry Miller’ı olarak anılan Tanizaki’ye (1886-1965) kitabın önsözünde de yazdığı gibi özel bir hayranlık duyar: “Yazarlık hayatının ilk döneminde sapkın, şeytani, cinsel duyguları işlediği iddia edilen Tanizaki, aslında tam tersine insanı insan yapan bütün kusur ve erdemleri ortaya koymuş ve beş duyusuyla hissettiği hiçbir şeyi saklamadan ve inkar etmeden herkesle paylaşmıştır.”
Türkiye’ye döndükten sonra akademik çalışmalarını Boğaziçi Üniversitesi’nde Çeviri Bölümü’nde sürdüren Baykara, doktora tezi için Tanizaki’nin hayatını uzun süre araştırır. Kimlerle evlendiğini, çevresindeki isimleri, eserlerini nerede yazdığını, o eserleri yazma nedenlerini tek tek inceler: “Tanizaki yaşamının son döneminde oldukça çılgın eserler yazar. Bir dönem eserleri sansür bile görüyor, kaçıp sahillerde yaşıyor. Üç kez evlenmiş. Geçmişini anlattığı Çocukluğum adlı bir kitabı da var. Ayrıca üç önemli çevirisi var. Tezimde Japonların bile göremediği detayları anlattım. İki mezarını da gördüm. Ölünce Budist geleneğe göre yakılıyor ve külleri ayrı ayrı gömülüyor. Kitaba da özellikle yazdım, Türk okurlarının bunu bilmesini istedim. Japonlarda başka adetler var. Küllerinin bir kısmını bir mezara, bir bölümünü evlerinde tutuyorlar, geri kalanı da farklı bir yere gömüyorlar.”
Japonya dışa açıldı, Japonca sadeleşti
Baykara, Japoncanın, Türkçe gibi çok radikal bir değişime uğradığını, Tanizaki’nin de bu sadeleşen dili en iyi kullanan yazarlardan biri olduğunu anlatıyor: “Japonlar, Avrupa ile tanıştıktan sonra yavaş yavaş Çin dilinin ağır baskısından uzaklaşmaya başladılar. Eskiden Çince bilmeyenler, devlet memuru olarak işe alınmıyordu. Bizdeki aruz vezni gibi ağır, ağdalı bir dildi, halk anlayamıyordu. 1875’ten sonra ise ünlü yazarlar çıktı. Bunlar yazı diliyle konuşma dilinin aynı olması gerektiğini söylediler. Dilde sadeleşmeye gidildi. 1880’lerden sonra doğanlar kendilerini bu sadeleşme içinde buldu. Bu konuşma dilini en iyi şekilde adapte ettiler. Benim seçtiğim yazarlar, Japoncayı en güzel şekilde bu dili kullananlar oldu. Kendilerinden sonraki kuşaklara nasıl yazılacağını gösterdiler. Tanizaki bu yazarlardan biri… Daha eski yazarları seçseydim, Çince öğrenmem gerekecekti.”
Oğuz Baykara:
Parayı değil, bilimi tercih etti
“Dile merakım orta birinci sınıfta başladı. Lise son sınıfta Amerika’ya bir burs kazandım. Döndükten sonra çok iyi İngilizce konuşmaya başladım. PETKİM’de saha tercümanlığı yaptım. Üniversite için İstanbul’a geldiğimde ticari tercümanlığa devam ettim. Yazın amatör rehberlik yapmaya başladım. Kışın da dil öğrenmek için İtalya ve Fransa’ya gittim. Sonra profesyonel rehber oldum. Üniversiteyi bitirdikten sonra askerliğimi yaptım ve rehberliğe devam ettim. Bu arada bir de İspanyolca öğrendim. 1985’ten sonra Türkiye’ye çok fazla Japon turist gelmeye başladı, ama Japonca bilen rehber azdı. Kendi imkanlarımla Japonya’ya gidip, üç ay kaldım. Döndükten sonra Japonca rehberlik ve Boğaziçi’nde master yapmaya başladım. Boğaziçi’nde o zaman hocalarım beni istemedi, ‘Dört beş dil biliyorsun, dil bilimde ne yapacaksın? Git para kazan,’ dediler. Ben de ‘Parayla işim bitti,’ dedim. Bunun üzerine beni kabul ettiler. Dil bilim o zaman İngiliz Edebiyatı’nın bünyesindeydi, tekrar sınava girdim. Telaffuz konusunu çok merak etmiştim. Yüksek lisans tezimi ‘Neden telaffuz yanlışları yapılıyor?’ sorusundan hareketle ‘Japonca ve Türkçe’nin Karşılaştırmalı Ses Yapısı’ konusunda hazırladım.”
İşini, sevgilisini bırakıp gitti
“Türkiye’de Japonca-Türkçe sözlük yoktu, ben yazmaya başladım. Japonca-İngilizce sözlükten Türkçeye uyarlamaya başladım. Fakat Japoncada öyle kelimeler var ki ancak bir sembol ve es’lerle karşılığını bulabiliyorsunuz. Bu durumda mutlaka tekrar Japonya’ya gidip, Japonca öğrenmem gerekiyordu. Yoksa yarım kalacaktı. Ben de işimi, çevremi, kazancımı, sevgilimi geride bırakarak 1993’te çekip gittim. Orada yeniden bir hayata başladım. Japonya gerçekten pahalı bir ülke. Dört metrekarelik bir eve 750 dolar kira verdim. Sonra 15 metrekare ve bin dolarlık eve geçtim. Tam bir maceraydı. Tokyo Üniversitesi’nde Türkçe ders verdim. Giderken 12 yıl kalacağımı hiç düşünmemiştim, en fazla iki üç yıl diyordum. Ama orada ders vermeye başladım ve geniş bir arkadaş çevrem oldu. Japonlara yabancı ülkelerde rehberlik yaptım.”
Çocuk gibi duyarak öğrendim
“Japonya’da bile Japonca konuştuğu halde okuyup yazamayanlar var. Ben de çocuklar gibi duyarak öğrendim. Bir Japon gibi konuşup, politikanın en ufak noktalarına kadar öğrenmiştim ama yazamıyordum. Japonlar anne ya da babamı Japon zannediyordu. Türk olduğumu söylediğimde ‘Yapma ya,’ diyorlardı.”
Üç yılda sözlük hazırladı
“Üç yılda Japon yazısını öğrendikten sonra edebiyat alanında doktora yapmaya karar verince, ‘Japon edebiyatında doktoraya başlayamazsın, sen dil bilimcisin, bu alanda devam et,’ dediler. İstemediğimi söyledim. ‘Sen hiç Japonca roman okudun mu?’ dediler. ‘Hayır,’ dedim. ‘O zaman senin önce ikinci bir master yapıp, Japonca öğretecek düzeye gelmen lazım,’ dediler. Kabul ettim ve sil baştan ikinci kez master yaptım. Birinci sınıfta üniversitenin genel müdürü Japonca-Türkçe sözlük hazırlamamı istedi. Üç yıl çalışıp sözlük hazırladım, Türkiye’de yayımlandı. Japonca yazdığım master tezimin konusu da ‘Japoncadan Türkçeye Yolculuk’tu. Sonra doktoraya başladım. Tam altı yıl sürdü. Bunun ilk üç yılı bu yazarların kitaplarını okuyup, çevirmekle geçti.”
Figen Yanık
Bunlar da ilginizi çekebilir :
Faydalı bilgiler edindiğim için teşekkür ederim