Jung Karması: Bu şarkıları gölgenizle dinleyin!
Yeni bir mixtape’in zamanı gelmişti de geçiyordu. “Gölge”nin isim babası Jung’a dair şarkıları derlemek iyi bir fikir gibi geldi bana. Bakalım neler bulmuşum…
Steve Taylor, Jung and the Restless derken şüphesiz basit bir kelime oyunu yapıyordu, o yüzden onu geçelim. Fakat The Beatles’ı kolayca geçemeyiz. Sgt. Pepper’s Lonely Heart Club Band albümünün kapağındaki suretleri hatırlarsınız. Yüzlerce isim arasında Edgar Allan Poe’nun hemen yanı başında bizzat Jung da duruyordu. Yani kitlesel arzunun en yoğun halinin simgelerinden olan The Beatles, kitlesel bilinçdışını da unutmamıştı. İlerleyen yıllarda Jim Morrison, Peter Gabriel, Maynard James Keenan gibi müzisyenler de Jung’a hayranlıklarını muhteşem şarkılarıyla gösterdiler. Anlayacağınız rock müzik, kolektif bilinçdışı, gölge, persona gibi kavramları çok sevdi.
Bu arada; Jung’un ardından Freud’un şarkıları da gelecek, hiç merak etmeyin.
Gülenay Börekçi
Jung’un The Red Book illüstrasyonlarından biri ve onu en çok seven Jim Morrison’ımız.
The end, Jim Morrison
Jung denince akla önce Jim Morrison gelir. Universal mind şarkısında kolektif bilinçaltını, Break on through’da aşkınlığı, Day destroys the night, night divides the day’de Apollon-Dionyssos karşıtlığını anlatmıştı. Şamanik acı çekme sürecini, ölümü ve ruhsal doğuşu anlattığı başka şarkıları da var. 11 dakikalık The end bu konuda gerçek bir başyapıt. İçinde simya da var, babayı öldürmek ve anneye yeniden kavuşmak kavramları da… Mesela şu satırlar: “Baba. Evet oğlum. Seni öldürmek istiyorum. Anne, seninle de…” Bu şarkıda Jung’la işbirliği içindeki Morrison babayı öldürmek kavramıyla aslında içsel özgürlüğün ve ruhsal yeniden doğuşun ilanını anlatıyordu.
Rhythm Of the heat, Peter Gabriel
Jung’un çeşitli kabilelerin dansçıları ve müzisyenleriyle görüştüğü Afrika seyahatini ve bu seyahatin sonunda bazı korkularıyla yüzleşip onları yenmesini anlatıyor. O yıllarda Jung, ‘kolektif bilinçaltı’ kavramını araştırıyormuş. Seyahatinin başında, özellikle müzisyenlerle dansçıların müzikle birlikte adeta esrik bir şekilde kendilerini kaybettiklerini görünce kendisinin de bilincini yitirebileceğinden ürkmüş. Gabriel şarkıyı yapmaya, Jung’un Semboller ve Rüyaların Yorumu adlı uzun makalesini okuyunca karar vermiş.
Blood of eden, Peter Gabriel
Karanlığa, yansımaya ve diğer Jung kavramlarına dair bir şarkı. Koro animus ve anima’dan bahsediyor. “Cennetin kanında erkek ve kadın vardır, erkeğin içinde kadın ve kadının içindeki erkek…” Ben buraya Sinead O’Connor’lı versiyonunu aldım.
Ænima, Tool
Yeni bir şey değil, benim için dünya bir yana, Tool bir yana… Evet, elbette, bu kadar şahane adamlar söz konusuysa tersi mümkün mü? Hele bu albümün, Ænima’nın ve aynı adlı şarkının bendeki yeri bambaşka. Bir vakitler günde 80 posta dinlediğimi düşünürseniz… Albümün tamamı Jung üzerine. Bilhassa aşağıda ayrıntılarını okuyacağınız büyüleyici Forty six & 2.
Forty six & 2, Tool
Şarkı, adını ilkin Jung’un bahsettiği ve daha sonra mistik ve meditesyoncu Drunvalo Melchizedek tarafından geliştirilen bir teoriden alıyor. Şahsen pek prim vermediğim bu teoriye göre insanlığın ruhsal sorunları ekstra iki kromozomumuzun oluşmasıyla ortadan kalkacak ve evrim asıl böyle tamamlanacakmış. Şarkıda Jung’un gölge kuramndan da bahsediliyor.
Becky, I keep singing this song, Hey Rosetta
“Becky, rüyamda geceleri uçabildiğimi görüp duruyorum. Tabii sadece etrafta kimse yokken uçabiliyorum ama birileri ortaya çıkınca pat diye yere düşüveriyorum. Jung, yani Carl bana bunun ne anlama geldiğini söyleyebilir misin? Yemin ederim, korkmuyorum, orada olmaktan mutluyum. Nasıl olur da bana bu güzel şeylerin daha başlamadan biteceğini söylersin. Çek al bedenimden beni ve karanlığa gönder.”
Rock Concert Movement #237, Blue Man Group
Artık ben bir şey söylemeyeyim, video ekranında beliren yazıları okuyun, yeter. Aşağıya bakarsanız, çevirisini de okuyabilirsiniz. Bu arada Blue Man Group bir müzik topluluğu değil, teatral gösteriler ve konserler düzenleyen bir organizasyon. Bu da onların etkinliklerinden birinin tanıtımı.
(Rock Concert Movement #237 gölgeyi, çağdaş persona tarafından baskılanan ilkel ben’in bir metaforu olarak kullanarak, dahası hem ruhun derinliklerini hem de insanların tatmin edici bir iş bulmalarını ve birbirleriyle anlamlı ilişkiler kurmalarını engelleyen mekanik toplumumuzun karanlık yalnızlığını simgeleyen bir yeraltı ortamı ve labirentsi bir çalışma alanı tasarımı yaratarak dinleyicileri kolektif bilinçaltına doğru Jungçu bir seyahata çıkarıyor.)
Eyvallah, güzel yazmışlar!
Synchronicity, The Police
Sting ve eski topluluğu The Police’i diğer üyeleri edebiyata olan tutkularıyla biliniyor. Bugüne kadar Çölde Çay’dan Lolita’ya sayısız edebiyat yapıtını şarkı yaptıklarını unutmayın. (Apayrı bir mixtape bahsi olabilir!) Grup üyelerinin birlikte yaptığı son albüme adını veren bu şarkı da -adı üstünde- Jung’un yarattığı “eşzamanlılık” kavramına dair, yani birinin yaşadığı bir olayın dünyanın başka bir yerinde tam da aynı zaman diliminde eşzamanlı olarak zuhur edebileceğini anlatıyor.
The irony of it all, The Streets
Esas karakter, Jung ve başka şeyler üzerine düşüncelere dalıyor.
“Adım Tim ve ben suçluyum. Toplumun gözünde belirli bir amaç için kullandığım bitkiler yüzünden çoktan kodesi boylamalıyım” diye başlıyor fikir teatisine ve arada şöyle şeyler söylüyor: “Hadi bakalım, şimdi uzaydan ve zamandan bahsedelim. Ara sıra ben de derinleşebilirim çünkü, Einstein’ı, Carl Jung’u ve seyretmeye bayıldığım eski Kung Fu filmlerini düşünürüm mesela…”
I love you, Saigon Kick
Duydunuz, içeride bir yerlerde adamımızın adı geçiyor. “Fred Astaire’in zarafetine ve Jung’un zekasına sahip olmayabilirim, sana ihtiyacın olan her şeyi de alamayabilirim” diyor çocuk. “Fakat unutma, seni seviyorum.”
Subscribe
0 Comments
oldest