KAFKA’NIN BEBEĞİ: Büyük bir yazarın harikulâde yalanı
Çek yazar Franz Kafka’nın son büyük eserini kimin için yazdığını biliyor muydunuz? Oyuncak bebeğini kaybettiği için hıçkıra hıçkıra ağlayan bir küçük kızın yüzünü güldürmek, onu yeniden hayata bağlamak için… Ayrıntılar Gert Schneider’ın Kafka’nın Bebeği adlı romanında.
Kafka’nın Bebeği benim kitaplığımda, büyük yazar ve düşünürlerin adlarını taşıyan güzel romanlar serisinin bir parçası olarak, Flaubert’in Papağanı (Julian Barnes), Karl Marx’ın Hayaleti (Ronan de Calan), Sade’ın Uşağı (Nikolaj Frobenius) ve Wittgenstein’ın Yeğeni’nin (Thomas Bernhard) yanındaki yerini çoktan aldı.
KAFKA’NIN BEBEĞİ: Bir yazarın harikulâde yalanı
Hayatının son yıllarını Berlin’de geçiren büyük yazar Franz Kafka, her akşamüstü parkta gezintiye çıkarmış. Bir gün oyuncak bebeğini kaybettiği için hıçkıra hıçkıra ağlayan küçük bir kız görmüş ve onu teselli etmek için bebeğinin seyahate çıktığını söylemiş. Buna pek inanmayan kız, “Sen nereden biliyorsun?” diye sormuş. “Eh, çünkü ara sıra bana mektup yazıyor da ondan” diye cevap vermiş yazar.
Sonra ne olmuş biliyor musunuz? Onca işine gücüne, onu hızla tüketen hastalığına rağmen Kafka vakit yitirmeden eve koşup bir mektup yazmaya başlamış. Bebeğin niçin seyahate çıktığına dair güzel ve ikna edici bir yalan uydurabilirse, küçük kızın acısını hafifletebileceğini düşünüyormuş. Son günlerini birlikte geçirdiği sevgilisi Dora Diamant “Sadece küçük bir kızı kandırmak için değil, eserlerini yaratırkenki ciddiyetle, adeta yazınsal bir tutkuyla yazıyordu” diye anlatıyor.
Aranan güzel yalan sonunda bulunmuş. Meğer bebek tekdüzelikten, hep aynı insanlarla yaşamaktan bıkmış, artık dünyayı gezmek, yeni arkadaşlar edinmek istiyormuş. Bir gün dönecekmiş elbette ama o zamana kadar da çok sevdiği küçük kıza her gün bir mektup yazıp hayatında olup bitenleri anlatacakmış.
Yani Kafka son büyük eserini, 1923’te, küçük bir kızın gözyaşlarını dindirmek için yazmış aslında. Dora Diamant’ın röportajlarında ve yazılarında anlattıklarına göre, aksatmadan her gün parka gidip kıza yeni mektuplar okuyor, bebeğin büyüyüp okula gitmesini, yeni insanlarla tanışmasını anlatıyormuş. Amacı küçük kızı, bebeğin hayatından tamamen çıkacağı âna hazırlamakmış. Sonuncu mektupta bebeği evlendirmiş, hatta ona gayet şenlikli bir düğün merasimi tasarlamış.
Franz Kafka ile küçük kızın birkaç ay süren ve kimilerinin rivayet olabileceğinden şüphelendiği arkadaşlığı şimdi Alman yazar Gerd Schneider tarafından Kafka’nın Bebeği adıyla romanlaştırıldı. Schneider’ın romanı, ünlü Çek yazarın kayıp elyazmalarını, mektuplarını ve eserlerini gün ışığına çıkarmayı, hayatının gölgede kalmış noktalarını aydınlatmayı amaçlayan Kafka Projesi kapsamında yazıldı. Bildiğiniz gibi Kafka’nın eserlerinin pek azı elimizde. Zira yazdıklarının bir kısmı kendisi tarafından yakıldı, bir kısmı da ailesinden hayatta kalanlar II. Dünya Savaşı sırasında Nazi toplama kamplarında öldürüldüğü için yok oldu…
Şimdi bütün Kafka uzmanları ve okurları, yazarın son aylarını birlikte geçirdiği sevgilisi Dora Diamant tarafından çeşitli vesilelerle aktarılan bu hikâyenin somut kanıtlarını, yani bebeğin ağzından küçük kıza yazılan mektupları bulmanın peşinde… O zamana dek, Gert Schneider’ın kısmen belgeleri tarayarak, kısmen de hayal gücünü kullanarak yazdığı romanı okuyun. Edebiyatın kimi zaman hayat kurtaracak kadar güçlü olabildiğini görmek için…
Paul Auster da yazmıştı
Franz Kafka ile parkta rastladığı küçük kızın hikâyesine ilk kez, Paul Auster’ın Brooklyn Çılgınlıkları adlı romanında rastlamıştım. Şöyle yazıyordu Auster: “Küçük kız, yazı sayesinde sayesinde bebeğini özlemekten, aramaktan vazgeçmişti. Kafka, bebeğin yerine başka bir şey vermişti ona. Bir hikâyesi vardı artık. İnsan bir hayal âleminde, bir hikâyenin içinde yaşayabilecek kadar şanslıysa eğer, gerçek dünyanın acıları sona erer. Hikâye devam ettiği sürece gerçek yoktur.”
Üstelik iki tarafı da besleyen bir üretim söz konusudur. Nihayetinde, mektupların Franz Kafka’ya da yardımı olacak, yazar kısa bir süre için bile olsa, hayata yeniden iştahla, şevkle sarılacak, yazma tutkusuna kavuşacaktır.
sayın gülenay börekçi yeni yıl nedeniyle yaratıcı beyninizi tekrar kutlar size sağlık mutluluk ve bloğumuza da istikrarlı yayınlarına devam dileklerimi iletirim.her şey gönlünüzce olsun.obtaner todo el curozon……. buenas dias….
Ömrünün zamanlarında Kafka’nın başlıca roman, hikaye ve mesellerindeki atmosferin dışına çıkıp, gün ışığını fark ettiğini ve bir bakıma “hadi ya, bunca zaman ne halt ettim de karanlıkta yaşadım” dediğini varsaymak hoş bir düşünce. Kafka’nın Bebeği bu çerçevede güzel bir iş. Bunları yazmak, dikkatleri bunun gibi işlere çekebilmek lazım… Teşekkürler Gülenay.
Evet hikaye gerçek de olsa, sadece iyi niyetli bir rivayetten ibaret de deseler, güzel gerçekten :))
Gerçek olmasa bile, gerçekten daha güzel bir hikaye bu…
Hikaye gerçektir veya değildir. Ne çıkar ki bundan?
Sonuçta bizde uyandırdığı duyguların gerçekliğini biliyoruz.
Gönlümüz yele tutulmuş gelincik çiçekleri gibi titrek, zihnimizde gönül kazanmaya dair derviş hikayeleri de sökün ediyorsa, eyvallah!
Elinize sağlık demek gerekiyor o zaman sevgili Gülenay Börekçi.
teşekkür ederim :)
Muazzam…
Ama çok ağladım ben şimdi yaaa.
Geç farkettiğim bir yazı oldu bu, ya da uygun zamanda karşılaşmam gerekiyordu belki de bu yazıyla, o yüzden geciktim, kimbilir… Ruhumu deldi geçti bu hikaye, gerçekse de rivayetse de…
Gidip alayım, biraz daha ağlayayım…
Dilek’cim, gerçek olup olmadığı bilinmiyor ama çeşitli yerlerde minik minik bansi geçtiği giçin gerçek olduğunu düşünmemiz de çok yanlış olmaz. Ben öyle olduğuna inanıyorum. Her durumda insana umut veren bir hikaye.
Kafka küçük kıza bir hikaye vermişti
Gerçek veyahut kurgu önemli olan bellegimize yeni bir hikaye yerlestirebilmekti.
:)
Kafkaya ilginiz ne derece acaba ?
Hakkinda bilgilerinizi paylastiginiz bir yaziniz var mi ?
Sitede bir search butonu var, eminim oraya bakmışsınızdır :)