“Kim yaşadığı evi, kendisi içerideyken ateşe vermek ister?”
Arda Giz serisinden çıkan son iki kitapla, yani Geleceğin Efendileri ve Evrenin Tacirleri’yle ilgili olarak Ünver Alibey’e soracaklarım vardı. Weird eco türünde ürün veren bu yazarla yıllar önce, Sardunyaların Gazabı vesilesiyle tanışmıştım. O romandaki Arda, Semih ve Takaşi şimdi artık büyümüşler ve kendilerini Dr. Leonid Politkovski, Pembeli Kız, Ağaç Doktoru, İşgüzar hatta dolaylı olarak Greta Thunberg gibi karakterlerle birlikte yepyeni maceraların içinde bulmuşlardı. Tek fark bu yeni maceraların tonunun eskisinden çok daha karanlık hale gelmesiydi çünkü hem onlar artık çocuk değildi hem de dünya neredeyse yanıyordu… Uzaylılar mı? Dünyanın yanması, yok olması için sanki onlara ihtiyacımız mı vardı?
Ünver de röportajda şöyle söylüyor zaten: “Romanlarımda atık plastiklerin oluşturduğu kirliliğin suçunu dünyayı ele geçirmeye çalışan uzaylıların üzerine atıyorum ama bunun sebebi, insanın kendi gezegenine böyle korkunç şeyler yapmasına inanmakta zorlanmam. Yani kim yaşadığı evi, kendisi hâlâ içerideyken ateşe vermek ister ki? Biz dünyaya bunu yapıyoruz.”
O zaman okuyalım, tartışalım… Weird eco nasıl bir tür, Ünver Alibey tam olarak neler yazıyor, bahçe neden onun için en büyük terapi aracı, dünyamız bizim kötülüğümüzü hak ediyor mu?
Bu kitaplar aslen çocuklar ve gençler için yazılmış olabilir ama bir zamanlar Milliyet Çocuk dergisinin müptelası olan yetişkinler de onları sevebilir, nedeni röportajda.
Ünver Alibey, yeni romanı Işık Prensi’ni anlattı
Arda Giz – Geleceğin Efendileri
“Kim yaşadığı evi, kendisi içerideyken ateşe vermek ister?”
Yıllar önce seninle yaptığımız ilk röportajı hatırlıyorum. Arda, Semih ve Takaşi’yi ilk kez o zaman Sardunyaların Gazabı kitabında tanımıştım. Bir de Dr. Leonid Politkovski mi ne, öyle biri vardı, üçlü de hem bu adamı hem de dünyayı falan kurtarıyorlardı. Biraz 20. yüzyıl başında Amerika’da yayınlanmaya başlanan Amazing Stories dergisinin tadı var gibi gelmişti bana, bir yandan da çok yeniydi… Anlatsana, niche bir iş yaptığının o sıralar farkında mıydın?
O röportaj tamamen aklımdan çıkmış. Ama Sardunyaların Gazabı konusunda haklısın; o romana çocukken okuduğum ve seyrettiğim pek çok şeyden bir şeyler sızmış. Doğrudan Amazing Stories değilse bile bilimkurgunun altın çağı denilen 50’li yılların Pazar sabahları TRT’de izlediğimiz filmleri, Gizli Yediler’in dedektiflik maceraları, Jules Verne, hatta Milliyet Çocuk dergisi. Yazdıklarımda bilim kurguyla ekolojik endişelerin birleşmesini biraz da bu dergiye borçluyum. Milliyet Çocuk daha ilkokuldayken bizi Jules Verne’in eserlerinin çizgi roman haliyle Baytekin’le buluştururken bir yandan da su ve elektrik israfından kaçınmayı, ağaç dikmeyi, hatta kompost yapmayı öğretiyordu. Ben de Arda ve arkadaşlarını havaya sıkılarak bitkilerin inanılmayacak bir hızla büyümesine yol açan yapay hormonlar, insanın beynine “beni oku” komutunu gönderen ve satışları tavan yaptıran nano teknoloji destekli kitaplar, biyolojik silah olarak satılmak için klonlanmış dinozorlarla karşı karşıya getirirken alttan alta gezegenimizi yok oluşa sürüklüyoruz mesajını vermeye çalıştım.
Arda, Semih ve Takaşi’nin maceralarını şimdi yeni bir seriyle okumaya devam ediyoruz. Neler değişti o dönemden bugüne? Yazar olarak sende ve kahramanlarının bir kez daha dünyayı kurtarmak için mücadele ettiklerini düşünürsek, dünyada…
Değişen şey umut… Daha doğrusu umudun tükenmesi… Çevre felaketleri bizi mutlak bir yok oluşa sürüklerken hâlâ pek bir şey yapmadan oturup seyretmemiz. Bizi kurtaracak bir kahramanı beklememiz…Konudan yana fakir süper kahraman filmlerinin art arda çekilip bu kadar iş yapmasının sebebi budur belki, ne dersin? Gençlerin düştüğü karamsarlık… Dünyanın içinde bulunduğu ekonomik kriz… Bütün bunlar devam serisine de yansıdı. Bu sebeple ilk maceranın başında karşımıza çıkan ve artık 15 yaşına gelmiş olan Arda da kendini iyi hissetmiyor. Hiç mutlu değil yani.
Kitaplarının türü için “weird eco” diyorsun. Nedir bu türün özellikleri, önde gelen yazarları kimler? Ben Jeff Vandermeer’i biliyorum bir tek ama küresel ısınma, iklim krizi gibi konularla beraber bu türde ürün veren yazarlar da arttı sanki.
Ekolojik romanın “weird eco” olabilmesi için fantastik roman, bilimkurgu ya da korkuyla harmanlanması gerekiyor. Ve evet, böyle bir alt-tür, yani sub-genre artık var. Jeff VanderMeer’in yanı sıra Christopher Brown, öyküde ise Michael Bernanos aklıma ilk gelenler.
Geleceğin Efendileri ve Evrenin Tacirleri dünyayı ele geçirmeye çalışan uzaylılar hakkında. Bizi eğlendirmek ya da düşündürmek dışında bir işlevi var mı bu hikâyelerin, yani sence dünya bir gün elimizden gider mi? Bu kadar körleme hareket edersek neden olmasın diye kendi görüşümü de belirteyim :)
Aslında Geleceğin Efendileri ve Evrenin Tacirleri’nde toplam üç macera var. Üçleme olarak da düşünülebilir. Ve romanlarda atık plastiklerin oluşturduğu kirliliğin suçunu dünyayı ele geçirmeye çalışan uzaylıların üzerine atıyorum ama bunun sebebi, insanın kendi gezegenine böyle korkunç şeyler yapmasına inanmakta zorlanmam. Yani kim yaşadığı evi, kendisi hâlâ içerideyken ateşe vermek ister ki? Biz dünyaya bunu yapıyoruz.
Bir de tabii Pembeli Kız, Ağaç Doktoru, İşgüzar… Karakter yaratırken nelerden ve kimlerden ilham alıyorsun? Pembeli Kız, Greta Thunberg değil mesela ama çok benziyor…
Geleceğin Efendileri’nin ilk macerası olan Plastik Adamların İstilası’nda karşımıza esrarengiz Pembeli Kız çıkar ve Arda da onun ardından inanılmaz bir maceraya adım atar. Pembeli Kız aslında biraz Alice’deki Beyaz Tavşan gibi… Ağaç Doktoru ise bugüne kadar okuduğum bütün romanlardaki bilim-insanı-yan-karakterlerden esinlenerek oluşturuldu. Sende de olur muydu bilmem ama ben küçükken okuduğum macera romanında bir doktor ya da profesör ortaya çıkarsa bu durumu ilerleyen sayfalarda mutlaka bir takım müthiş deneylerin gerçekleşeceğinin habercisi olarak görür, heyecanlanırdım. Haksız da çıkmazdım. Esrarengiz gizli ajan İşgüzar ise… Onun hakkında konuşmamayı tercih ederim. Çünkü ne söylesem “spoiler” içerecek. Greta Thunberg kitapta hayli yer alıyor, kendisi değilse de sürdürdüğü mücadelenin etkileri ama ondan esinlenerek biçimlendirdiğim karakter Pembeli Kız değil, Semih’in pek samimi arkadaşı Dilek…
“Rüyalarımızda hepimiz geçmişe döneriz ama bunu bilinçli olarak yapabilen şanslı azınlık dilediği zaman dilediği yere gidebilir,” gibi bir şey yazmışsın kitapta. Bilinçli olarak zaman yolculuğu yapıyor musun diye soracak değilim, yapsan da söylemezsin :) Hem “gerçek hayatta olan gerçek hayatta kalsın”. Ama rüyalarında nerelere gittiğini sorabilirim…
Pek çok renkli, hatta senaryolu rüya görürüm. Epeyce de dolaştığım olur. Zaman yolculuğu da yaparım :) Bu rüyaların bazıları da zaten roman ve öykülerim için bana ilham verdi. Mesela Zaman Tutulması adlı romanı bir kâbusun ardından planlamaya başlamış, tanık olduğum tuhaf bir doğum sahnesinin etrafında oluşturmuştum. Harflerin sürekli yer değiştirdiği kitap ise Serra Kadembasan’ın Maceraları adlı fantastik ve elbette gene eko-kurguya kayan öykü kitabımda yer aldı.
“Kadembasan” çok güzelmiş. Geleceğin Efendileri haliyle Sardunyalar’dan çok daha olgun bir roman. Yeteneğini yitiren Arda’nın Takaşi’yi kıskandığı bölümler şahane yazılmış. Hem seviyor arkadaşını ve onun için iyi şeyler diliyor hem de onun yeteneğini çekemiyor….
Bu kısmı biraz da her şeyi önce internete “danışmamızı” ti’ye almak için yazdım. Evet, içtiği su ayrı gitmeyen arkadaşlar arasına bile zaman zaman kıskançlık girer ve bu durum kıskananın suçluluk duymasına neden olur. Hatta bir süre sonra içilen su ayrı gitmeye bile başlayabilir. Arda da kendini benzer bir durumda bulunca ‘arkadaşınızı kıskanmaktan nasıl vazgeçersiniz’ diye Google’a sorar ve aldığı yanıtlar kafasının daha da çok karışmasına neden olur. Bize de öyle olmuyor mu? Baş dönmesiyle doktora gitmek yerine Google’a danışıyoruz ve beynimizde ur olduğunu öğrenerek baş dönmesi sorunumuza bir de panik atak ekliyoruz. O kısım otantiktir ayrıca, bölümü yazmadan önce ben de aynı şeyi, kıskançlık konusunu Google’a sormuştum.
Arda sen misin biraz?
Biraz. Ama ben daha çok gizli ajan İşgüzar’ım. Hani şu hakkında spoiler vermemek için başka şey söylemeyeceğim karakter…
Sen de bazı arkadaşlarım gibi yazarken çekilmez biri oluyor musun?
Yoo, yazarken şeker gibiyimdir. Yüzümde bir gülümsemeyle oturup tatlı tatlı anlatılanı dinlerim… Ya da öyle görünürüm. Aslında o sırada kafamda bir sonraki bölümün çatısını kuruyorumdur, ya da aralarında bulunduğum insanların diyaloglarını romana yerleştirmeyi planlıyorumdur :)
Şu sıralar hangi kitapları okuyorsun?
İşim gereği, editör ve çevirmen de olduğum için, epeyce roman okurum. Ama boş vakitlerimde, yani keyif için, daha çok kurgu dışı okumayı seviyorum. Doğa tarihi, ya da alternatif tarih başta… Mesela şu anda, A. N. Wilson’dan The Victorians adlı kitabı okuyorum. Sırada ise İngiliz film tarihiyle ilgili başka bir kitap var.
Son olarak güzel bahçeni çiçeklerini, oradaki hayatını ve hayallerini soracağım. Kendinle, yazarlığınla ilgili kurduğun gelecek hayallerinde neler var?
Bahçe bir tür terapi gibi geliyor. İnternette kâğıt oynamanın gerçek dünyadaki yansıması gibi… Bitkileri renklerine, şekillerine göre düzenlemek… kaktüsleri sınıflandırmak… araya garden-art sayılabilecek birtakım objeler yerleştirmek… Bitkilerin mevsimlere göre değişmesini, büyümesini takip etmek… Kendimle ilgili kurduğum hayallerin ortasında ise yazarlık var. Aslında galiba ben her şeyden çok roman yazmayı seviyorum.
Gülenay Börekçi
Subscribe
0 Comments
oldest