KIRMIZI BİR AYNA göndermiş bana Umay Umay…
Şahaneler şahanesi Umay Umay bana kırmızı bir ayna göndermiş. Canın ne istiyorsa yap diyerek…
Anladığım kadarıyla yanımda taşıyabilirim o aynayı, elimde, çantamda, kitaplarımın arasında… Ve dilediğim gibi kullanabilirim.
Parmaklarımın ucuyla dokununca sayfa sayfa çevirebildiğimi fark ettiğim için, şimdilik “yeni defterim” oldu.
Aynayla ilgili başka şeyler de fark ettim aslında. Bu ayna, bakana neye benzediğini; ne kadar korkunç ve ne kadar sevilesi olduğunu gösteriyor mesela…
Ürkelim içimizde taşıdığımız ama farkına bile varmadığımız, farkına bile varmadıkları gücümüzden diye…
Sevelim kendimizi, saralım kollarımızı gövdemize şefkatle ve biraz da “gel üşümüşsün, ısıtayım” dercesine…
Başkalarına söylenmeyecek, söylense de anlamı olmayacak sırlar fısıldıyor kulaklara sonra.
Böyle işte… Umay Umay’dan gelen kırmızı aynamı şimdilik kendimle konuşmak, notlar almak, bazı güzel nesneleri unutmayayım diye kenarına köşesine iliştirmek için kullanıyorum.
Rengi hızla kırmızıdan gökkuşağına evriliyor o yüzden.
Olsun. Bir gün yere atıp paramparça da edebilirim… Ve bir sürü küçük kağıt uçak yaparım o darmadağın olan parçalardan.
Sağa sola, oraya buraya, hakikaten sevdiğim bazı insanlara göndermek üzere… Üzerinde Umay Umay’ın şiirleri, Barış Kara’nın çizimleri ve benim çeşitli anlara ait suretlerimle…
Güzel olmaz mı?
O yüzden bir gün üzerinde kendi yansımanızı görebileceğiniz kırmızı bir kağıt uçak gelirse benden, sakın şaşırmayın olur mu?
Gülenay Börekçi
Karin Karakaşlı’nın kaleminden Umay Umay…
Artık beni hiçbir şey şaşırtamaz dediğim oldu. Artık beni hiçbir şey üzemez dediğim de oldu. Çok büyük konuşmuşum. Hayat, sözümü ve yalnızlığımı kucaklayan kocaman kollarıyla hala tek şaşkınlığım … Akıp giden hikayelere bakıyorum, yanımda kulaklarıma gizlerini fısıldayan sesler birikiyor. O şiirin yanına gittim. O şiire korkacak kadar çok yaklaştım. O şiiri yakışıklı oğlum gibi sevdim. Kurgusuyla edebiyata beş basan hayat karşısında şiir yine de tek çıkar yoldur. Bir kader gibi izler o yolu Umay. Söylenmeyeni, gizleneni devşirir oradan ve bizlerle paylaşır. En acı gerçeği bile şefkatle sarar da paylaşır. Hayatı her şeyiyle kabul edebilelim ve özgürleşebilelim diye.
“Her şey dönüyor ve kendi etrafındaki masumiyeti yok ediyor. Her şey dönüyor ve kendi etrafındaki tüm masumiyeti yok ediyor. Cehennemi sevmekten başka elimde insanca kalan ne var ki…” der ve ekler: “Tanrıya son sözümü söyledim; TERBİYE BORCUM YOK DÜNYAYA…”
Umay Umay’ın elbet hiçbir borcu yok ne Tanrıya ne dünyaya. Teninden, canından, kanından, ruhundan söz damıtanların aleminden o ve bir ömür alacaklı. Ama en güzeli de böyle terbiye olmamız onunla. Çünkü ben en incelikli sözlerle edilen nice küstahlık gördüm, sevgi kılıklı nice hoyratlık. Umay Umay bizi hakikatle terbiye eder. Terbiyesizliğin ara sokaklarda, küfürde, kavgada değil çokluk panjurlu evlerin sahte yemek sofralarında, elit plazalarda, gösterişli alışveriş merkezlerinde olduğunu göstererek. Alaşağı ederek düzeni.
Amuda kalkmak gibidir onun şiirini okumak. Kan beyne nüfuz eder, nefes derinleşir, ten canlanır.
Bir bakarsın aynaya, şaşarsın, bu yıldız gözlü insan sen misin sahi?
Subscribe
0 Comments
oldest