Egoist okur

Kitap katli

Ustam ve Ben’in kahramanı Cihan, bir gece sarayın müneccimbaşısı Takiyyeddin’in yakılmak ve yıkılmak üzere olan rasathanesine giriyor gizlice, ustası mimar Sinan’ın arzusuyla… Yok olacak kitaplar, elyazmaları, haritalar, çizimlerden gücünün yettiğini heybesine atmak, kurtarabildiğini kurtarmak için. İşte o an tüyler ürpertici bir hadise gerçekleşiyor…

elif safak ustam ve ben excerpt

Kitap katli

“Bir an sonra oradaydı Cihan, pencereyi zorluyordu. Tahmin ettiği gibi menteşe kolayca çıkıverdi. Pencereyi itip açarak içeri süzüldü. Ortalık öyle karanlıktı ki dizlerinin bağı çözüldü. Gözleri alışana kadar bekledi, derken etraftaki cisimleri seçmeye başladı. Merdivenlerden çıkıp kütüphaneye vardığında kâğıt, tirşe, mürekkep ve deri karışımı kuvvetli bir koku çarptı yüzüne. Açık bir yaraydı adeta her raf. Sendeleyerek sağa sola bakındı. Binlerce kitap, harita ve elyazması vardı. Hangilerinin daha kıymetli olduğunu nereden anlayacaktı? Nasıl kıyaslayacaktı? Tarihlerine göre mi? Daha eskiden yazılmış olan eserler daha mı değerliydi? Yazarlarına göre mi ayırmalıydı? Yoksa konularına göre mi? Cihan, bir raftan diğerine koşarak rastgele birkaç kitap seçti; ayın şavkının vurduğu pencerenin kenarına getirdi. Latince, Arapça, İbranice, Yunanca, İtalyanca, Ermenice, Farsça, Türkçe, Kürtçe, Süryanice kelimeler yağmur olup yağdı üzerine. Nefesi kesildi. Kendine sinirlendi. Ne demeye oyalanıyordu? Tereddütlerle kaybedilemeyecek kadar kıymetliydi vakit. Yanında getirdiği çuvalları aceleyle açıp, eline geçirdiği kitaplarla doldurmaya başladı. Madem seçemiyordu, o halde seçmeyecekti. Hepsini birden kurtaracaktı. İlk rafı çuvala aktardı; ardından iki taneyi daha. Birinci çuval dolmuştu bile. İkinci çuval da sonraki üç rafı yuttu. O kadar. Bir adım attı öne doğru, sarhoş gibi yalpaladı. Haddinden ağırdı yükü. Elleri titreyerek ciltlerin bir kısmını çıkardı mecburen. “Geri geleceğim” diye fısıldadı. Dışarı çıkıp Çota’yı buldu, ip merdivene tırmandı, kitapları filin mahfesinin içine boşalttı ve koşarak, nefes nefese geri döndü. El arabası getirmediği için kendi kendine lanet okudu. Öylesi daha akıllıca olurdu. Çuvalları bir daha doldurdu. Bu sefer beş raf daha tamamladı ve yine dışarı koştu. Sonra bir daha. Ardından bir daha. Bu gidiş gelişlerden kaç tane yaptığını kendi de sayamadı. Öyle zor nefes alıyordu ki birileri işitecek de yakalanacak diye korktu. Nice sonra dili damağı kurumuş bir halde yutkunarak kendini toparladı. Pencerenin dışında şafak söküyordu. Bu sonuncu sefer olmak zorundaydı. Buraya kadardı. Kurtarabileceği kadarını kurtarmıştı; daha fazlasını yapamazdı.”

“İşte o an acayip bir şey oldu; yıllar sonra beli bükük bir ihtiyara dönüştüğünde bile kimselere anlatamayacağı bir gariplik. Kitaplar, elyazmaları, haritalar, çizimler… hep birden ona seslenmeye başladılar. Evvela alçak perdeden geliyordu sesleri. Bir uğultu halinde. Giderek tizleşti. Çığlık çığlığa yalvarıyor, haykırıyorlardı kendilerini de alması için. Yırtık kâğıttan ağızlarını, mürekkepten damla damla gözyaşlarını görebiliyordu. Kendilerini raflardan attılar, birbirlerinin üstüne bastılar, dehşetten kocaman açılmış gözleriyle önünü kestiler. Cihan, fırtınalı bir denizde, etrafında yüzlerce kişi boğulurken, bir sandalın içinde, kurtarabileceği bir düzine insanı seçmeye çalışan bir adam gibi hissetti kendini. Ağlamaya başladı. Üç çuval daha doldurdu. Görünmeyen bir zebani tarafından kovalanıyormuş gibi hızla çıktı oradan. Çota’ya nasıl bindiğini, Sinan’ın evine nasıl vardığını hatırlamayacaktı. Kitapları ustasına teslim etti ve gene onunla konuşmaya kalkarlar diye korkusundan bir süre yanaşamadı yanlarına.”

Ustam ve Ben, Elif Şafak

 
 
Subscribe
Notify of

0 Comments
Inline Feedbacks
View all comments