Egoist okur

KÜRAR: İyileştirici bir hürmetsizlikle bakan hikayeler

Melike Uzun, “Kürar”da iyilikle kötülüğü bazen ayrıştırıp birbirlerinin üzerinden, bazen de eşleştirip birbirlerinin içinden çıkararak anlatırken, daha çok şiddetin zeminine yerleşiyor. İyilikle kötülüğü anlatmak için doğru bir zemin seçildiği için de, şiddet, bakar bakmaz görünen yüzlerinden, kolay kolay seçilemeyecek görünümlerine doğru yüz değiştiriyor. Genişledikçe genleşiyor ve böylece, hem iyiliğin hem de kötülüğün, kısaca insanın en azılı bileşenlerinden birine dönüşüyor.

KÜRAR: İyileştirici bir hürmetsizlikle bakan hikayeler

Notos’un son sayılarından birinde, Flannery O’Connor’ın yıllara meydan okuyan bir yazısı yayımlandı. Edebiyatın her şeyden önce gösterme sanatı olduğunu hatırlatan müthiş bir metindi bu.

Okumayı bitirdiğimde, Füruzan’ın kendine sorar gibi görünürken aslında edebiyat okuruna yönelttiği bir soru geldi aklıma.

Füruzan Diye Bir Öykü” adlı nehir söyleşisinde geçer bu soru. Önce Füsun Akatlı’nın bir yazısını anar. Füsun Akatlı söz konusu yazısında Füruzan’ın Türkçesini bozuk olduğu için eleştirir. Fakat Füruzan’ın buna rağmen çok iyi bir edebiyatçı olduğunu şaşırarak dile getirir.

Füruzan nehir söyleşisinde Akatlı’nın bu yazısını andıktan hemen sonra şu soruyu sorar: “Ben nasıl bir iyiyim ki, kötü kullandığım bir dille iyi edebiyat yapabiliyorum?”

Tahmin edilebileceği gibi, Füruzan’ın bu sorusunun yanıtı O’Connor’ın hatırlattığı temel edebiyat gerçeğinde saklı. Akatlı’nın andığı öykülerinde Füruzan gerçekten de bozuk bir dille has edebiyat örnekleri yaratmıştır. Çünkü gösterme sanatı Füruzan’da tamdır. Kusursuz diller kullanmalarına rağmen sadece anlatmakla kalıp göstermeyi bir türlü beceremeyen yazarlara yeğlenişinin nedeni de budur.

Biri en az elli, diğeri de en az otuz yıllık iki metnin ve Füruzan’ın beş yıllık sorusunun gele gele benimki gibi bir kitap yazısında bir araya gelmesi, edebiyatın temel gerçekleri konusunda zihinlerimizin pek de net olmadığını gösteriyor herhalde. Fakat bu konunun beni daha çok ilgilendiren yönü, edebiyatta giderek artan gösterme eksikliğinin, içimde giderek artan bir okuma bıkkınlığına yol açması.

Melike Uzun’un İletişim Yayınları’ndan çıkan “Kürar” adlı kitabını, işte en çok bu bıkkınlığımı unutturduğu için yazmak istedim. Melike Uzun’un 90 sayfalık, iç içe geçen hikâyelerini bana bir solukta okutan ilk şey, okumaya başlar başlamaz görmeye de başlamam oldu. Gördüğümde, duygu zaten kendiliğinden doğuyor, okumak da edebi işlevine bu yolla kavuşuyordu. Yazar, gösteremediklerinin duygusunu yaratmak gibi olmayacak bir işe kalkışmamıştı.

Kürar” iyilikle kötülüğü bazen ayrıştırıp birbirlerinin üzerinden, bazen de eşleştirip birbirlerinin içinden çıkararak anlatırken, daha çok şiddetin zeminine yerleşiyor. Bazen bir büfenin kedisi kitapta tekmelene tekmelene öldürülürken, bazen bir hamster öğrenciler tarafından topluca tavana savruluyor. Bazen de bir anne, kapana yakalanmış bir farenin canını çalı süpürgesiyle bağırsaklarını mutfağa dökene dek vurarak alıyor. İyilikle kötülüğü anlatmak için doğru bir zemin seçildiği için de, şiddet, bakar bakmaz görünen bu yüzlerinden, kolay kolay seçilemeyecek görünümlerine doğru yüz değiştiriyor. Genişledikçe genleşiyor ve böylece, hem iyiliğin hem de kötülüğün, kısaca insanın en azılı bileşenlerinden birine dönüşüyor.

Hemen söyleyeyim, şiddetin hayvanlarla birlikte anlatılışı, açıkçası, okurun yüreğini ağzına da getiriyor. Fakat yazar, bu tür sahnelerde, tam zamanında geri çekiliyor. Bu tavrını, yazarın yazınsal ahlakına da bağlayabiliriz rahatlıkla. Fakat bu kadarıyla yetinmek, kitabı eksik görmemize yol açar. Neden derseniz, geri çekilmek ya da tam yerinde bırakmak, yazarın böyle bir kitap için kaçınılmaz olarak seçtiği bir gösterme yöntemi. Fakat bunu söylerken, yazarın göstermek istediklerini layıkıyla gösterip gerisini okura bırakmasından söz etmiyorum sadece. Yazının başında söz ettim zaten bundan. Şimdi, buna ek olarak, “Kürar”dan da söz ediyorum.

Kitabın arka kapak metni, pek alışık olmadığımız bir biçimde, kitabın adının sözlük anlamını vererek başlıyor. “Kürar: i. Felç olma hali, curare; hareket edememe ama hissetme, refleks gösterememe. ii. Güney Amerika’da avcıların oklarına sürdükleri felç edici zehirli bitki. iii. Kızılderililerin kullandığı zehirli ok atan boru. iv. Kasların asetilkolin reseptörlerinin bloke olması.”

Melike Uzun, kitap boyunca, değişik biçimlere ve kılıklara girmiş kürarları ve kürar hallerini anlatırken, okuru felç başlangıçlarına götürüp bırakıyor. Şiddet gerçekleşirken, bunu seyreden okurda, tıpkı gerçek yaşamda da olduğu gibi, donakalma, refleks gösterememe, hareket edememe ama hissetme halleri başlıyor. Çünkü okur, insanın akıl almaz şiddetinde, kendine de ait olan özü görüyor ve daha çok kendi şizoid gerçeğiyle felç oluyor. Bu biraz, kaptırdığımız bir filmin sesinin birdenbire kısılıvermesine ve bakışımızın o sessizlikte aniden değişmesine benziyor. Biraz da, restoran bahçesinde kendi halinde oturan bir köpeğin tüyünden rahatsız olan bir şizofrene ya da kedilerle köpekler için deli divane olan başka türlü bir hastaya, o anda tabağından yediği kebabın aslında bir leş olduğunu, kendisinin de ölü eti çiğnediğini hatırlatmaya benziyor.

Susan Sontag, “İnsanların fotoğraflarını çekmek, aslında, onlara kendilerinin kendilerine asla bakmadıkları şekilde bakarak, onlar hakkında kendilerinin asla sahip olamayacakları bir bilgi edinmiş olarak hürmetsizlik etmek anlamına gelir,” diyor. Ve şöyle devam ediyor: “Yani insanların fotoğraflarını çekmek, onları, sembolik yolla sahip olunabilecek nesnelere dönüştürür. Tıpkı fotoğraf makinesinin silahın yüceltilmiş bir hali olması gibi, birinin fotoğrafını çekmek de yüce bir cinayet -kederli, korku dolu bir zamana yaraşır bir yumuşak cinayet- işleme ayarındadır.”

İşte, Melike Uzun, “Kürar”da deklanşöre bu ayarda cinayetler işler gibi, tam zamanında basıyor, sonra da yüzleştirirken iyileştirici bir hürmetsizlikle kendi fotoğrafımızı önümüze koyuyor. Bizlere felçlilerin başka bir yerden, bambaşka bir şekilde bakan gözlerini armağan ederek gösterirken, gözlerimizdeki felci de iyileştiriyor.

Tolga Meriç

Subscribe
Notify of

1 Comment
oldest
newest most voted
Inline Feedbacks
View all comments

[…] KÜRAR: İyileştirici bir hürmetsizlikle bakan hikayeler […]