Yazarlar hakkında ne dedikodular, ne sırlar, hikayeler…
Posted by gülenay börekçi on April 24, 2014 · 6 Comments
Shakespeare hakkında çok şey biliyordum ama onun döneminde tiyatroların önünde çürük domates satıldığından, oyunları beğenmeyenlerin hislerini sahneye domates fırlatarak ifade etmesinin olağan sayıldığından habersizdim. Neyse ki Shakespeare’in hiçbir oyununda sahneye çürük domates atılmamış. Tek bir tane bile… Eh, onun bugün bile süren hipnotize edici etkisini bundan iyi ne anlatabilir!
Edgar Allan Poe’nun ilk ünlü şiiri Kuzgun’u, Charles Dickens’ın “en yakın dostum” dediği Pençe adlı kuzgundan aldığı ilhamla yazdığını da bilmiyordum.
Oscar Nasıl Wilde Oldu? adlı kitapta yazarlara dair bunlar gibi pek çok leziz bilgi var.
Yazarların hayranlık duyulacak yönleri ve üzerine bir tutam zaafları
Büyük yazar ve şairler çoğu zaman yapıtlarının ve yarattıkları kahramanların gölgesinde kalır. Tutkulu bir edebiyat aşığı ya da araştırmacı yazar filan değilseniz eğer, geçmişte yaşamış edebiyatçılar hakkında sıralayabileceğiniz dişe dokunur bilgilerin sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Onlar da klişelerden ibarettir… Emily Dickinson’ın aseksüelliğini, Edgar Allan Poe’nun küçük kızlara düşkünlüğünü, Charlotte ve Emily Bronte’nin talihsiz kaderlerini okumak bir noktadan sonra sıkıcı gelir insana…
Başka bir deyişle, sinema uyarlamaları gişe rekorları kıran, pop kültürün çeşitli mecralarında sayısız kez yeniden hayat bulan ölümsüz romanların yaratıcılarını aslında tanımayız. Çoğumuz için klasik edebiyat yapıtlarının arkasında nefes almış, bizim çektiğimiz acıların ve sevinçlerin benzerlerini yaşamış, en az bizim kadar sıradan ve kusurlu gerçek insanlar değil, soyut denebilecek belirsiz gölgeler vardır sanki. Sözgelişi Sir Arthur Conan Doyle, hiçbir zaman kendi yarattığı özel dedektif Sherlock Holmes kadar ünlü olamamıştır.
Fakat insan perdenin arkasında ne olduğunu merak etmeden de duramıyor… Birileri bize sevdiğimiz yazarların, onları kimselere benzemez kılan, hayranlık duyulacak yönlerini anlatsa, sonra üzerine birkaç tutam zaaf serpiştirse, fena mı olurdu? “Vay be, ne adammış!” ile “Vay be, amma sıradan biriymiş” arasında gidip gelsek ama sonunda yapıtla yaratıcısı arasındaki tüm görünmez iplikleri fark etsek…
Freudcu, Marxçı, post-yapısalcı, dekonsrüktivist ve benzeri edebiyat akımlarına yüz vermeyerek yapıtı doğrudan yazarıyla ilişkilendirmeyi tercih eden araştırmacı Elliot Engel bu yüzden kolları sıvayarak kütüphanelere dalmış, elde ettiği bilgi parçacıklarını birleştirmiş, böylece Anglo-Amerikan edebiyatından on dokuz büyük yazarın hayatıyla ilgili pek az kişinin bildiği hararetli hakikatleri gün yüzüne çıkarmış. Ve ortaya ağız sulandıracak bir ‘leziz bilgiler kitabı’ çıkmış.
Ben mesela Shakespeare hakkında çok şey biliyordum ama onun döneminde tiyatroların önünde çürük domates satıldığından, oyunları beğenmeyenlerin hislerini sahneye domates fırlatarak ifade etmesinin olağan sayıldığından habersizdim. Neyse ki Shakespeare’in hiçbir oyununda sahneye çürük domates atılmamış. Tek bir tane bile… Eh, onun bugün bile süren hipnotize edici etkisini bundan iyi ne anlatabilir!
Kendi adıma Elliot Engel’in kitabından, sevdiğim yazarlara dair bilmediğim birçok şeyi öğrendim. Küçük Kadınlar’ın yaratıcısı Louisa May Alcott Huckleberry Finn’i ahlaksız bulmasa, hatta yasaklansın diye Amerika çapında bir kampanya başlatmasa Mark Twain’in dev eserinin belki hiç yayınlanamayacağını… Charlotte ve Emily Bronte’nin henüz küçük birer çocukken Tolkien-vâri iki fantastik dünya yaratarak hikaye tadındaki günlükler, biyografiler, tarihçeler, gazete haberleri aracılığıyla Gondal ve Angria adlı bu iki dünyada dolaşmayı tam 10 yıl sürdürdüğünü… Edgar Allan Poe’nun ilk ünlü şiiri Kuzgun’u, Charles Dickens’ın “en yakın dostum” dediği Pençe adlı kuzgundan aldığı ilhamla yazdığını…
Hikayelerini neredeyse görülür, işitilir, dokunulur, koklanır ve hissedilir kılabilecek kadar büyük bir romancı olan Charles Dickens’ın, matbaanın icadından sonraki en büyük yayıncılık olayının kahramanı olduğunu ise hiç bilmiyordum. Bildiğimiz karton kapakları akıl ederek, o güne dek sadece zenginlerle soylulara özel bir ayrıcalık, seçkinlerin hizmetine sunulan bir lüks addedilen kitabı hali vakti yerinde olmayanların da ulaşabileceği, okuyabileceği, saklayabileceği bir ürün haline getirdiği için… Karşılığında tüm zamanların en çok satan yazarı olmuş, kitaplarından 40 milyon pound kazanmış, fazla mı?
Son olarak şunu söylemek isterim… Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın son sözlerinin “Lütfen kedilerimi iyi doyurun” olduğunu yazar Ayfer Tunç’tan öğrendiğimde ürpermiştim. Bizim yazarlarımızla ilgili olarak Elliot Engel’inki gibi eli yüzü düzgün başvuru kitaplarının pek az oluşuna da üzülmüştüm. Keşke diyorum, keşke birileri üşenmeyip Engel gibi araştırsa, sımsıkı örtülü perdeleri azıcık aralasa, bize sevdiğimiz yazarlarımızın hiç bilmediğimiz yanlarını anlatsa…
Gülenay Börekçi
Bunlar da ilginizi çekebilir :
Filed under egoist okur kitaplığı, vitrin · Tagged with charles dickens, edebiyat, edgar allan poe, elliot engel, gülenay börekçi, Hüseyin Rahmi Gürpınar, klasik, oscar nasıl wilde oldu, oscar wilde, sel yayıncılık, shakespeare, tarih
Ben de şu aralar ara ara Dahiler ve Aşkları diye bir kitap okuyorum. İkaros Yayınları’ndan çıkmış bir kitap. Balzac’tan, Goethe’ye, Mozart, Marilyn Monroe, Edgar Allen Poe’dan, Sappho’ya ve daha nicelerine yer vermişler. Oldukça güzel bir kitap. Eğer okumadıysanız onu da tavsiye edebilirim egoist okur aracılığıyla size ve herkese.
Bu kitaptan haberim vardı ancak henüz okumaya fırsatım olmadı. Her zamanki gibi araya giren kitaplar öncelikleri değiştirdi. :)
:) Belki bize de yazarsın o aşklardan bazılarını…
Elbette, seve seve yazarım. :) Kendimi bu sitenin küçük kız çocuğu gibi hissediyorum ve ben sevdiğim şeylere itinalı davranmayı çoookk severim. :)
egoist okur’un küçük kız çocuğu :) kalabalık odalarda…
Bu kitap alınıp okunacaklar listeme eklendi , teşekkürler :))
şanslısınız, çok güzel kitap :)