Egoist okur

Edebiyatçıların yeni gözbebeğinden Nabokov’lu rüyalar

İranlı genç yazar Lila Azam Zanganeh, entelektüel çevrelerin yeni gözbebeği, edebiyat dünyasının parıltılı poster kızı. Umberto Eco, Salman Rushdie ve Orhan Pamuk gibi büyük yazarlarla arkadaşlık eden Zanganeh, Nabokov’a göre mutluluk kavramını anlattığı ilk kitabı The Enchanter’ın kazandığı başarı üzerine şimdi bir kısmı İstanbul’da geçen ilk romanını yayımlamaya hazırlanıyor… Zanganeh’in Nabokov’la benzeyen yanları da var: İkisi de bir devrimin ardından ülkelerinden ayrılmak zorunda kalmış. Ayrıca ikisi de ana dillerinin dışında birçok dilde konuşup yazabiliyor.

Gülenay Börekçi

Edebiyatçıların yeni gözbebeğinden Nabokov’lu rüyalar

Harvard mezunu eleştirmen, yazar Lila Azam Zanganeh, son zamanlarda en sık karşıma çıkan isimlerden. Birkaç yıldır Paris Review, New Yorker, New York Times Book Review gibi sıkı edebiyat dergilerine röportajlar yapıyordu. Hem de Roberto Calasso, Umberto Eco, Jorge Semprún ve Salman Rushdie gibi ulaşılması güç yazarlarla… Röportaj yaptığı edebiyatçılardan biri de Orhan Pamuk’tu. İkisi önce Columbia edebiyat dergisi için konuşmuş, ardından ekim ayında Brooklyn Müzik Akademisi’ne bağlı Harvey Theater’da seyirci karşısına çıkmışlardı. New York entelijansiyasının hazır bulunduğu gecenin ev sahipliğini bizzat Zanganeh yapıyordu.

İran’daki İslam Devrimi’nin ardından Paris’e kaçan bir ailenin kızı olan Lila Azam Zanganeh, çıkar çıkmaz olay olan The Enchanter adlı kitabıyla da çok konuşuldu. “Nabokov’a göre mutluluk” altbaşlığıyla çıkan kitabın türüne dair söyleyecek fazla şey yok; eleştiri desem eleştiri değil, anı desem anı değil, roman desem hiç değil. Bütün bu türlerin fazlasıyla egzantrik ve tuhaf bir karışımı belki… Paris’te büyüyen ve New York’ta yaşayan İranlı bir genç kadının kendisi doğduğu yıl ölen büyük Rus yazara duyduğu tutkulu sevginin, hayranlığın hatta neredeyse aşkın hikâyesi de diyebilirim. Bir eleştirmen kitaba UFO’lardan esinlenerek Unidentified Literary Object (tanımlanamayan edebiyat nesnesi) manasında ULO adını takmış.

The Enchanter’dan bu kadar çok söz edilmesinin esas sebebi herhalde hiçbir ilk yapıta nasip olmayacak türden arka kapak yazıları.

Salman Rushdie, “Nabokov’un sanatından ilham almış çok güzel ve neşeli bir çalışma” demiş.

Orhan Pamuk’sa, “Konunun hak ettiği oyuncu ruhu taşıyor, leziz ve sihirli” diye yazmış.

Zanganeh’in kitabı hakkında olumlu bir eleştirinin çıkmadığı gazete, dergi de zaten yok gibi. Okurun ne düşündüğüne gelince, bu kadar övgünün etkisiyle kitaba ilgi haliyle büyük olmuş. The Enchanter şimdiden, ABD ve İngiltere’nin ardından Fransa, Hollanda, İtalya ve İspanya’da da yayımlanmış bile. Sırada Brezilya, Çin ve Rusya baskıları var.

Şahsen kitabı grür görmez alanlardanım. Sonuçta Zanganeh gibi, benim de en sevdiğim yazarlardan biri Nabokov. The Enchanter’ı okurken Nabokov hakkında yeni bir şey öğrenmesem de çok eğlendim. Nabokov’u sık sık rüyasında görmesi, onunla hayali buluşmaları, o buluşmalarda şuradan buradan ama en çok edebiyattan konuşmaları, birbirlerine aşklarını itiraf etmeleri harikaydı.

Kitabın bir bölümünde Zanganeh Nabokov’un oğlu Dmitri’yle de buluşuyordu, hem de Como Gölü kıyısında güneş batarken… Ama bu buluşma gerçek, üstelik kibirli Dmitri’yle çok yakın arkadaşlar…

Bana bu kitabı bitirdikten sonra mutluluk hakkında fikirlerimin değişip değişmediğini soracaksanız; cevabım yok. Bunun için galiba eve dönüp sevdiğim Nabokov’ları karıştırmam gerekiyor.

Brooklyn Müzik Akademisi’nin web sitesinde Pamuk-Zanganeh buluşmasının davetiyesi duruyor. (sağda) Giriş ücreti 20 dolar. Aradaki ok, daha doğrusu şeytanın kuyruğu da epey matrak!

Nabokov okurunun mutlulukla imtihanı

“Bir hayalcinin savurgan mutluluğu”, “Hafızanın ışıltılı bir noktasında mutluluk”, “Mutluluk patlaması”, “Doğal mutluluk, doğal olmayan mutluluk”, “Okurun mutlulukla macerası”, “Mutluluk parçacıkları” gibi bölüm adları bulunan; fotoğraflar, çizimler, şemalar, tipografik oyunlarla renklendirilmiş kitapta “Mutluluğu yazmak: Pratik bir el kitabı” diye ayrı bir bölüm de yer alıyor. Zanganeh, The Enchanter’ın en başında bir haritaya yer vermiş. Dev bir kelebeği andıran düşsel Nabokov ülkesinin haritası… (Nabokov’un edebiyattan da büyük tutkusu kelebekler ve kelebek koleksiyonculuğuydu ya, o yüzden.) Kitabı isterseniz sırayla, yani baştan sona okuyorsunuz, isterseniz haritadaki duraklardan dilediğinizi seçip kafanıza göre takılarak… Duraklardan her biri sizi büyük edebiyatçının mutluluk tariflerinden birine götürüyor. Doğrusunu isterseniz, edebiyatın en karanlık, alaycı ve keskin ruhlarından biri olan Nabokov’a kişisel gelişimde kanaat önderi muamelesi çekmek bana biraz uygunsuz geldi fakat ne yaparsınız! Kitapta bilhassa boş bırakılmış sayfalar da var, okur kendi fikirlerini yazabilsin diye.

Romanı İstanbul’da geçiyor

İran asıllı genç yazar şu sıralar ilk romanı üzerinde çalışıyor. Romanın adı şimdiden belli: The Orlando Diaries. 8’inci yüzyıl Fransası’nda başlayıp 21’inci yüzyılda New York’ta bitiyor. Bu 14 yüzyıllık zaman dilimi içinde genişçe bir bölüm de İstanbul’da, daha doğrusu onun deyişiyle Konstantinopolis’te geçiyor. Kahramanı hem kadın hem erkek olan bir şövalye…

Gülenay Börekçi

Subscribe
Notify of

5 Comments
oldest
newest most voted
Inline Feedbacks
View all comments
burcu yıldızer
11 years ago

Nabokov’u çok seven biri olarak merak ettim kitabı. Ama biraz da olsa çekincem yok değil. Sanırım Türkçe’ye henüz çevrilmedi. O zamana kadar bekleyeyim. Belki de biraz daha tekrar tekrar Nabokov okumak gerek… :) Düşündüm de hiç sıkılmadan okuduğum, tekrarında yani, tek yazar o.

En sevdiği Nabokov olmayan
10 years ago

Nabokov belli açılardan çok parlak bir yazardır, ama göz ardı edilemeyecek kusurları da var. İlk aklıma gelenler: Düşünce romanını beğenmez (Nedense artık; hayatta entelektüel düşünce yok mu?), ona tepeden bakar; metaforik anlatımları önemser, beğenir vb. Unutmamak gerekir ki Nabokov, Cinnet gibi, kötü romanlar da yazmıştır.
‘En sevdiğim yazarcıları’, daha doğrusu, ‘en sevdiğim yazar’ı kimlik algısının önemli bir parçası durumuna getirenleri anlayamam, hele bu yazar Nabokov’sa bir de, bu insanları iki kere anlayamam. Vallahi, Nabokov’un kitaplarını, sözgelimi en sevilen romanlarından Solgun Ateş’i, bir kereyi geçtim, iki kere sıkılmadan okuyabilenlere altın madalya takmak gerek -içinden çikolata çıkanlardan.

Can Denizhan
6 years ago

Nabokov kolay bir yazar değil. Birkaç açıdan. Ama zorlukla mücadele ettikçe ondan alınan haz daha bir artıyor.

Mevzu edebiyat sitesinde onun Lolita romanı hakkında kapsamlı bir yazı var. Tavsiye ederim.

http://www.mevzuedebiyat.com/lolita-ya-da-nabokovla-satranc/