Ludmila Filipova: “Tuna’yla 09.09.2009’da tanıştık!”
Osman Sınav’ın Ludmila Filipova’nın bir romanını dizi haline getirdiğini öğrenince, zaman kaybetmeden Filipova’yla röportaj yapmak şart olmuştu. İlk romanı Aramızdaki Duvar nihayet Doğan Kitap’tan çıkınca, onunla birkaç ay önce yaptığımız bu röportajı Egoist Okur’a da almaya karar verdim. Ludmila romanlarını, Osman Sınav’a duyduğu hayranlığı ve elbette 9’ların bol olduğu uğurlu bir tarihte, 09.09.2009’da tanıştığı ve bir yıldan uzun zamandır birlikte olduğu romancı sevgilisi Tuna Kiremitçi’yi anlatmıştı röportajda. Okuyacaksınız…
Ek olarak onun olağanüstü zarafetinden de söz etmek isterim. Kendisi, bu kış talihsiz -ama sonu iyi biten- bir kaza geçirip 2,5 ay ev hapsi yaşamak zorunda kaldığımda, beni Facebook ve e-posta mesajlarıyla yalnız bırakmayanlardan biriydi. Sevgilisi Tuna’yla yemeğe çıktıkları bir Sofya akşamında neşeli telefon mesajları atıp uzaktan da olsa el salladıkları gecenenin nasıl moral verici olduğunu ise anlatamam… Hâlâ sevgili olup olmadıklarını bilmiyorum, umarım öyledirler… Ve işte şimdi sözü kısa kesip sizi Ludmila Filipova’yla baş başa bırakıyorum.
Ludmila Filipova: “Tuna’yla 09.09.2009’da tanıştık!”
Bulgar yazar Ludmila Filipova’yla geçen yıl ilki düzenlenen İstanbul Ahmet Hamdi Tanpınar Edebiyat Festivali’nin kapanış gecesinde tanışmıştık. Sükuneti, güzelliği, nezaketi ve iç açıcı gülümsemesinden ötürü onu çok sevdim. Yazar Tuna Kiremitçi’yle beraberlikleri de sanıyorum o tarihlerde başladı. Ludmila’ya daha sonra İstanbul’da çok rastladım, İstiklal Caddesi’nde, Cihangir kafelerinde, daha doğrusu sevgilisi Tuna Kiremitçi’nin gittiği, gezdiği her yerde… Ayrı ülkelerde yaşamak zorunda olmanın aşka engel teşkil etmediğini de böylece görmüş oldum. Bu onunla ilk röportajım, çünkü en ünlü romanlarından Anatomy of Illusions Osman Sınav tarafından televizyon dizisi haline getirilecek olan Ludmila Filipova’yı siz de tanıyın istedim.
Çok satan beş romanın yazarısınız. Ortak noktaları ne?
Kuralım şu: Kendini anlatmak için yazma. Psikolojik sorunlarını çözmek için hiç yazma. Yazmayı sevdiğin için bile yazma. Sadece söyleyecek özgün sözün varsa yaz. Fikirlerini ifade etmek için en kusursuz yolu bulacak kadar tutkuyla kendini yazmaya adayabileceksen yaz. Romanlarım birbirinden çok farklı şeyler üzerine olsalar da, evrensel meseleleri işliyor. Dolayısıyla, gerçek hayattan alınmış, tarihten, bilimden, dinden, insanlık dertlerinden esinlenmiş ama çoğunluğun haberdar olmadığı enteresan konular bulmaya çalışıyorum. Okuru sıkmamak gibi bir ilkem de var.
Sizi yazmaya iten dürtü neydi?
Annemin tavsiyesine uyup ekonomi okudum. 1980’lerin sonunda, devrim sonrası Bulgaristan’da hayat zordu. Annem de sanatın bu kargaşada yok olup gideceğini düşünüyordu. Ama ben iş hayatının ortasındayken bile, günün birinde yazar olacağıma emindim. Yaşlanmayı bekledim belki…
Ne zaman yazdınız ilk kez?
Hayatımızın önemli bir meselesini çözmek için tam 16 sayfalık bir mektup yazmam gerekti. Ve yazmayı ne kadar sevdiğimi hatırladım. İlk romanımın konusu da o sıra aklıma geldi. Sonrası malum, roman başarılı oldu ve ben iş hayatını koşarak terk ettim.
Bulgaristan’da demokrasiye geçiş sürecinin sancılı olduğunu tahmin ediyorum. Romanlarınıza nasıl yansıdı bu durum?
Her şey fazlasıyla travmatikti. Henüz üstesinden gelebildiğimizi sanmıyorum. Bu süreç Anatomy of Illusions (Yanılsamalar Anatomisi) adlı romanıma bir ölçüde yansıdı. Birkaç dramatik insan hikâyesinin iç içe geçtiği bu romanda 1 milyon Türk’ü ve Bulgar’ı etkileyen tüm o olayları nesnel biçimde dile getirmeye çalıştım. Birkaç ay içinde bu roman dilinize çevrilmiş olacak ve Doğan Kitap’tan çıkacak. O zaman daha ayrıntılı konuşuruz.
Sadece yazar değil, gazeteci ve seyyahsınız…
Televizyonda muhabirlik yaptım. Ayrıca Bulgaristan’ın en önemli günlük gazetelerinden 24 Hours’da köşe yazıyorum. Gene de doğrusu kendimi gazeteci saymam. Hakikaten iyi bir fikrim olduğunda bunu gazetedeki köşemde kullanmak yerine, romanıma saklamayı tercih ederim. Seyyahlığa gelince; son yedi yıldır dünyayı geziyorum, ama eğlence olsun diye değil, romanlarım için gerekli araştırmaları yapmak için. Bu da kimi zaman iki-üç yıl sürebiliyor. Hem romanınızda bir şehri, o şehrin insanlarını anlatacaksanız, her şeyden önce atmosferi özümsemeniz önemlidir.
Glass Butterflies (Cam Kelebekler) adlı romanınızın Türkiye macerası da ilginç geldi bana…
Çok komik ve tuhaf bir hikâye bu gerçekten. Glass Butterflies benim belki de en başarılı romanım, dünyanın birçok ülkesinde çok sattı, Hollywood’dan bile teklif almamı sağladı. İlk teklif de Türkiye’den geldi. Yayıncıyla sözleşme imzaladık. Ardından kitap henüz çıkmadan yayıncı iflas etti. Bu arada Ayser Ali çeviriyi çoktan tamamlamıştı. Ardından yeni bir teklif geldi, anlaştık. Ama değişen bir şey olmadı, kitap henüz çıkmadan yayınevi iflas etti. Yani çeviri bile hazır, ama ortada yayıncı yok.
Tuna Kiremitçi’yle ilişkinizden ötürü Türkiye sizin ikinci vatanınız gibi… Nasıl tanıştınız?
Tuna’yla Sofya’daki bir yazarlar buluşmasında tanıştık. O günü hiç unutmuyorum, zira tarih 9 Eylül 2009’du. Yani dokuzlu bir yılın dokuzuncu ayının dokuzuncu günü..
Tuna’nın romanlarını okudunuz mu?
Sadece Bulgarca’ya çevrilen Dualar Kalıcıdır adlı kitabını. Geri kalanları da aramızda konuşuyoruz, hatta sadece romanları değil, yazdığımız makaleleri, köşe yazılarımızı…
Nasıl buluyorsunuz yazdıklarını?
Üzerine konuşacak kadar iyi bilmiyorum onun edebiyatçı yönünü. Sadece tek romanını okudum. Bir de hakkı yendi diye düşündüğüm filmini seyrettim. Özgün, derin ve şiirsel bir filmdi, keşke daha çok kişi seyredebilseydi. Anlayacağınız şu anda sizinle bilgilerimle değil, hislerimle konuşuyorum… Tuna iyi bir çağdaş edebiyatçı, yetenekli bir yaşam gözlemcisi, yaşadığı toplumun sorunlarını, tartıştığı meseleleri iyi biliyor ve onları özgün bir bakış açısıyla kâğıda dökebiliyor. Hayatın gizli açılarıyla yüz yüze getiriyor okuru. O da ben de biliyoruz, yazma adına daha öğreneceğimiz çok şey var. Onun hayatın her alanından ilham almasına, ama sonra yazarken onları sıkı sıkıya elemesine bayılıyorum. Şimdi yeni romanı üzerinde çalışıyor. Heyecan verici bir iş çıkacağını görebiliyor, hatta Türk edebiyatının en önemli romanlarından biri olacağını hissediyorum.
Edebiyat konusunda bir ortak çalışma yapacak mısınız?
Geleceğin ne göstereceğini insan hiçbir zaman bilemez. Ben de şimdiden bu konuda bir şey söylemek istemiyorum. Zamanı gelince…
“Osman Sınav yaratıcı, deneyimli ve çok etkileyici biri”
Üç romanınız film oluyor…
Üç değil, dört… Yani son romanım hariç, hepsi. Sinemacılar hikâyelerimi seviyor ama ben sonucu görmeden, yani filmleri seyretmeden bir şey söylemek istemiyorum. Sinemaya dair söyleyebileceğim şu: modern dünyada insanlar giderek daha az okuyor, buna ne vakitleri var ne enerjileri… Filmler daha çok kişiye ulaşabilmeniz adına büyük avantaj. Aslında içim rahat. Romanımdan iyi bir film yaparlarsa, ne güzel. Kötü bir film yaparlarsa da aldırış etmem, romanım ya da edebiyatçı kişiliğim bundan zarar görmeyecektir.
Yapımcı ve yönetmen Osman Sınav’la bir televizyon dizisi için sözleşme imzaladığınız doğru mu?
Bu konuda onun konuşması daha doğru olur gibi geliyor bana. Evet, Anatomy of Illusions için bir sözleşme imzaladık, ama henüz netleşmiş bir durum yok, zira senaryo üzerine çalışmayı sürdürüyoruz. Osman Sınav, etkileyici biri. Bugüne kadar dünyanın birçok ülkesinden yapımcı ve yönetmenlerle tanıştım, fakat onun üslubu ve çalışma biçimi beni etkiledi. Çok yaratıcı, deneyimli ve sağduyulu bir iş ortağı. İyi bir iş çıkaracağımıza eminim. Eğer bu dizi iki halkın aralarındaki bağın sağlamlığını idrak etmeleri için bir vesile olursa, kendimi mutlu hissederim.
Hem yazar, hem oyuncu
Filipova, birkaç uluslararası filmde rol aldı. “Hayır, kendimi oyuncu saymıyorum, en azından profesyonel anlamda” diyor. “Ama gene de bu işi yaparken çok eğleniyorum.”
Beş roman yazdı
Ludmilla Filipova’nın romanları: Glass Butterflies, Anatomy of Illusions, Scarlet Gold, The Parchment Maze, Dante’s Antichthon.
Bulgar televizyonları peşinde
Osman Sınav’ın çekeceği dizi şimdiden Bulgar televizyonlarından sayısız teklif almış. Zaten Bulgaristan’da Türk dizileri büyük rağbet görüyor.
Gülenay Börekçi
Subscribe
0 Comments