Huysuz ve tatlı bir sosyalist
Bir tanecik Gökçe Gökçeer bu hafta favori kahramanlarımdan birini Mary Poppins’i yazmış. Herkesin sinemadan tanıdığı şekerli Mary’i değil tabii; sarışın Julie Andrews’a da, teatral Emma Thomson’a da benzemeyen gerçek Mary’i, yani keskin ve öfkeliyken yanına yaklaşılmaması gereken ve buna rağmen çok çok sevdiğim o acayip kadını… Barbie bebek şefkatinden tiksinen tehlikeli ve tekinsiz Mary, hayvanların diliyle konuşup insanlara hak ettikleri muameleyi eden maceracı bir ruh. Vefalı biri ayrıca, eski arkadaşlarını unutmuyor. Yılda birkaç kez buraya gelip koca kadın olmama rağmen beni bile elimden tutup uzak diyarlara götürmesi bundan. Gökçe’yle tanışıklığımız da zaten oralardan.
Epey bir süredir Egoist Okur’da çocuk kitapları eleştirileri kaleme alan Gökçe Gökçeer, bu hafta huysuz ve tatlı Mary Poppins’i ve onun şahane maceralarını yazdı. Yaratıcısı P.L. Travers romanlarının sinemaya uyarlanmasına yıllarca itiraz etmişti. O yüzden hayvanlar üzerinden barış, dostluk ve sosyalizm mesajları veren Mary Poppins’in bugün Disney’in ve Hollywood’un paragöz ellerine düşmesi, hele benim gibi filmleri seyretmeyi reddeden fanatik hayranlar için çok üzücü. Travers’ın arzusuna ve hatırasına saygı göstermenin tek yolu artık kahramanı Mary Poppins’i kitaplardan hatırlamak…
Emin olun, pişman olmayacaksınız…
Huysuz ve tatlı bir sosyalist
Gökten şemsiyesiyle inen bir dadımız olsaydı keşke! O zaman hayat hepimiz için çok daha eğlenceli geçebilirdi. Yüzü pek gülmese de, rüzgarın yönü değiştiğinde sessiz sedasız çekip gitse de kabulümüzdü.
Çocukluğumuzun kahramanı, pek suratsız ama bir o kadar büyülü İngiliz mürebbiye Mary Poppins’in 80. yaşını kutluyoruz bu yıl. Papağan başlı simsiyah şemsiyesini açıp gökyüzünden süzülerek inen bu huysuz ve tatlı dadıyı nedense çok az kişi kitabından hatırlıyor. Herkes Julie Andrews’un başrolünde oynadığı Robert Stevenson filminin 50. yılı dolayısıyla vizyona giren ve filmin kamera arkasında yaşananları anlatan Saving Mr. Banks’ten bahsediyor sadece. Bu noktada bir hatırlatma yapmak gerek. Mary Poppins 50 değil, 80 yaşında. Sinemaya uyarlanmadan önce şüphesiz bir kitaptı! O halde önce kitabı, sonra filmi hatırlamak daha vicdanlı olmaz mı?
Yazar Helen Lyndon Goff’un, yani hepimizin bildiği adıyla P. L. Travers’ın hastalandığı bir dönemde karalamaya başladığı ve bir arkadaşının çok beğenip yayımlattığı Mary Poppins, kısa sürede büyük bir başarıya ulaştı. İlk kitabın ardından beş macera daha yazan Travers, dünyanın en ünlü çocuk kitabı yazarlarından biri oldu. Kitabın ünü, onu 30 yıl sonra beyazperdeye taşıdı. Kızlarına Poppins’in filmini çekeceğine söz veren Walt Disney, bu sözünü tuttu ve kitabından bile daha ünlü olan bir müzikale imza atarak hem kızlarına hem dünyaya büyük bir hediye verdi! Sözünü tutması 20 yıl sürse de… Şu an vizyonda olan Saving Mr. Banks, Disney’in bu sözü tutabilmesi için Travers’ın peşinden nasıl koştuğunu anlatıyor. Çünkü Travers kitabın beyazperdeye tam yansıtılamayacağından korkuyor. Filmin çekim süreci boyunca neler yaşandığı ve yazarın hayatında babasının rolü hakkında bir şeyler öğrenmek mümkün Saving Mr. Banks’ten elbette ama Mary Poppins’in sihri ne yazık ki bozulmuş. Bu yüzden onu ‘izlenmesi çok gerekli olmayan filmler’ dolabına kaldırıyoruz.
Doğu rüzgarıyla Kiraz Ağacı Sokağı’ndaki 17 numaralı eve gelen Mary Poppins, dönemi için oldukça sıradışı bir karakter. 1930’lu yıllarda İngiltere’de böyle bir dadıya çocuk emanet etmek imkansız olsa gerek! Poppins tüm kuralları yerle bir eden, hatta birçok özelliği yüzünden kabullenilmesi mümkün olmayan, tuhaf ve yer yer rahatsız edici bir karakter çiziyor. Çocuklara ters ve kaba davranmaktan da hiç çekinmiyor. Bugün yazılsaydı, büyük olasılıkla pedagoglar ayağa kalkardı. Ama bu, kitabı bir başyapıt olmaktan alıkoyar mıydı?
Mary Poppins’i çocuklar için sihirli, ulaşılmaz ve mükemmel yapan, uçabilmesi ya da minicik çantasından yatağını bile çıkarabilmesi olmamalı. Bebeklerle ve hayvanlarla iletişim kurabilmesi, kurma şekli ve bu sayede vermek istediği mesajları vermesi, asıl ve atlanmaması gereken özelliği. Travers hayvan sevgisini, Mary Poppins üzerinden ustalıkla, müthiş bir beceriyle yansıtıyor. Örneğin; Bayan Lark’ın köpeği Andrew’un sahibine verdiği ders unutulmaz. Bir sokak köpeğinin en az süslü bir ev köpeği kadar yaşam hakkı olduğu mesajı çok açık. Hele de bu mesajı, süslü köpeğin ta kendisi verince tadından yenmiyor. Dolunay adlı bölümde ise Poppins’in doğum gününü kutlayan hayvanların partisini okurken, kitabın 30’lu yıllarda yazıldığına inanmak güç. Hayranlık verici bir duyarlılıkla cesur, aykırı bir duruş sergiliyor Travers… Kendilerini bir anda hayvanat bahçesinde bulan Michael ve Jane, hayvanların özgürce dans edip insanların kafeslerde durduğunu görünce çok şaşırıyor. Bir tek dolunay gecesi, Mary Poppins’in doğum günü için kafeslerinden çıkabilen ve özgürlüklerine kavuşan hayvanlar için Poppins bir ‘kurtarıcı’yı simgeliyor. ‘İstemediğiniz bir portakal kabuğu için dalın da görelim! Hiç kimse benim yüzme bilip bilmediği sormuyor’ diyerek isyan eden fok balığından, kafeslerdeki insanları burunlarının uçlarıyla dürterek onlarla dalga geçen zürafalara kadar her şey fantastik! Hayvanlar burada birbirlerine zarar vermiyor ve birlikte el ele şarkılar söylüyor. Ormanın lordu kobra yılanı ise onlar şarkı söylerken hayretler içinde bakan Michael ve Jane’e, insanın gözlerini yaşartan şu sözleri ‘tıslıyor’: ‘Sonunda yemek de yenmek de aynı şey değil mi? Hepimiz aynı yerden geliyoruz. Düşünün, siz şehirden, biz ormandan… Ancak bizi oluşturan aynı kuvvet, başımızın üzerindeki ağaç, ayağımızın altındaki toprak, kuşlar, hayvanlar ya da yıldızlar. Hepimiz aynıyız ve aynı sona doğru ilerliyoruz. (….) Kuşlar ve diğer hayvanlar, taşlar ve yıldızlar; hepimiz aynıyız, hepimiz biriz! Çocuklar ve yılanlar, yıldızlar ve taşlar, hepimiz aynıyız!’
Fantastik bir roman kahramanı olarak satır aralarında, belirgin olarak da hayvanlar üzerinden barış, dostluk ve sosyalizm mesajı veren Poppins’in Disney’in eline düşmesi üzücü. 1964’te düşmesi yetmemiş, 2014’te de kimse onu Hollywood’un elinden kurtaramamış. Travers’ın Disney’e yıllarca direnmesi boşuna değil. Biz de Mary Poppins’i sadece kitaplardan hatırlamak için direneceğiz!
Gökçe Gökçeer
Subscribe
0 Comments
oldest