Elis Şimşon: “MASUMİYET MÜZESİ’nin Sibel’i; yaralanmış bir arzunun cazibesi…”
“Masumiyet Müzesi’nin Sibel’inde öyle bir cazibe var ki gücü motive eden güçsüzlükten, azmi tetikleyen kırılganlıktan ve mucize yaratma (hatta bizzat mucize olma) arzusundaki çaresizlikten serpilip büyüyor. Tam da bu yüzden hüzünden beslenen bir seksi cazibe bu; yaralanmış, kaybettiği esrikliğe hep ulaşmak için çabalayan ama başaramayan bir arzunun cazibesi… Geriye kalansa, yine de paylaşılmaya devam eden, aynı tonda hüzünlü bir mutluluk…”
Gülüm Dağlı’dan sonra sıra Elis Şimşon’un yazısında. Picus döneminde çalışmaya başladığımızda tanışmıştım Elis’le. Bizi Orhan Pamuk ve Teoman tanıştırdı da diyebilirim aslında… “En seksi roman kahramanı hangisi?” sorusunu Elis’e de sordum. Alışılmışın dışında bir yerden baktığı için de cevabını çok sevdim. Lütfen siz de okuyun…
Gülenay Börekçi
Elis Şimşon
“Öyle bir cazibe ki gücü motive eden güçsüzlükten, azmi tetikleyen kırılganlıktan ve mucize yaratma arzusundaki çaresizlikten serpilip büyüyor.”
“Bazan benim hissettiklerimi Sibel de incelikle sezer, üzerinde ipek geceliği, çıplak ayaklarıyla ahşap döşemeleri hafifçe gıcırdatarak yanıma gelir, Boğaz’ın güzelliğini, kırmızı bir balıkçı sandalının dalgalar arasından sallanarak geçişini, güneş altındaki karşı kıyıların karanlık korularının üzerindeki buğuyu ve sabah hayalet sessizliğiyle suları fışırdatarak şehre giden ilk yolcu gemisinin akıntıda yan yatarak sürüklenişini birlikte iyimserlikle seyrederdik.” – Masumiyet Müzesi, s. 216
Nişanlısı bir başkasına âşık olmuştu. Ama bunu bir yenilgi olarak algılamamıştı Sibel, o güçlü bir kadındı. Kemal’in itirafı üzerine döktüğü gözyaşlarıyla kendini yenileyip sevdiği adamın edindiği bu ‘geçici takıntı’dan kurtulması için elinden geleni yapmaya hazırdı. Kararlılığı ve azmi Kemal’e güven vermişti. Sibel’ göre Kemal bir hastalığa yakalanmıştı ve iyileşecekti. Kemal de hemen razı olmuştu güzel nişanlısının onu iyileştirmek için hazırladığı küre uymaya. Böylece Anadoluhisarı’nda Sibel’in ailesine ait yalıya taşınmışlardı.
İki kadın arasında kalmış ve acısına inatla tutunan bu adamın kendisini artık arzulamadığını fark etse de aşkla çabalıyordu Sibel, Kemal’i içinde bulunduğu halden çekip çıkarabilmek için.
‘Sorunlu’ bir adamın tüm dertlerine çare olma, onu acılarından kurtarmak için azimle çabalama, yani hayatını düzelten o ‘mucize’ olma arzusunu, taşıdığı tüm hüzünlü tonlarla beraber oldukça seksi buluyorum. Masumiyet Müzesi’nin Sibel’inde vücut buluyor bu hüzünlü seksilik. Öyle bir cazibe ki bu, gücü motive eden güçsüzlükten, azmi tetikleyen kırılganlıktan ve mucize yaratma (ve hatta bizzat mucize olma) arzusundaki çaresizlikten serpilip büyüyor. Tam da bu yüzden hüzünden beslenen bir seksi cazibe bu; yaralanmış, kaybettiği esrikliğe hep ulaşmak için çabalayan ama başaramayan bir arzunun cazibesi… Geriye kalansa, yine de paylaşılmaya devam eden, aynı tonda hüzünlü bir mutluluk…
Subscribe
0 Comments
oldest