Hayao Miyazaki, “Ruhların Kaçışı”nda bize neyi anlatıyor?
Alfa Yayınları’nın gri kapaklı sinema kitapları serisinde son yayınlananlardan biri Hayao Miyazaki’nin en güzel filmlerinden “Ruhların Kaçışı”nı konu ediyor. “Rüzgârlı Vadi”, “Gökteki Kale”, “Küçük Cadı Kiki” ve “Howl’un Yürüyen Şatosu” başta olmak üzere birçok önemli animasyona imza atan Miyazaki, “Ruhların Kaçışı”nda, Japon mitolojisini hem kendi ülkesinin gençlerine hem de dünyanın diğer taraflarında yaşayanlara son derece yaratıcı bir biçimde tanıtıyor.
Hayao Miyazaki’nin filmlerind sıklıkla simgeler bazen bir kütüphanenin raflarına hatta bir kitaba da sığabiliyor.
Geleneksele bağlı ve yaratıcı bir yönetmen: Hayao Miyazaki
Miyazaki’nin filmlerinde Batı animasyonlarında sıklıkla rastladığımız türden keskin hatlar yoktur. Bir karakterin kötü olması onun hiç iyilik yapmayacağı anlamına gelmez; gerçek hayatta olduğu gibi iyinin içinde kötü, kötünün içinde iyi vardır. Miyazaki kadın meselesine duyarlı oluşunun yanı sıra, çevreci yaklaşımı ve savaş karşıtı tavrıyla da dikkat çeker. En önemli özelliklerinden biri, filmlerinde Japon kültüründen unsurlar kullanmasıdır. Bu kültürü geçmişten günümüze taşırken çağa uygun hale getirmekte ve böylece unutulmasını engellemektedir. “Geleneksel şeyleri terk etmek doğru değil. Yüksek teknoloji tarafından kuşatılmış çocuklarımız her geçen gün kendi köklerinden daha fazla uzaklaşıyor. Onlara kültürlerinin ne kadar zengin olduğunu anlatmalıyız” der.
Miyazaki’ye göre, Batı sanatı formu tasvir ederken, Japon sanatı ruhu tasvir ediyor. Batılı görüş insan merkezliyken, Japon sanatı evren ve doğa merkezli. Birinde insan yüceltiliyor, diğerinde doğa yüceltiliyor ve insan sadece doğanın bir parçası olarak görülüyor. Bu yüzden Japonlar, gözle görülebilen fiziksel formdan çok resmettikleri sahnedeki yaşama ve ruha önem veriyorlar. Çünkü onlara göre evrenin bir parçası olduğu sürece, en önemsiz gözüken şeyin bile bir canı ve ruhu var. Japon ressamların eskizlerini incelediğimizde ayrıntılı gözlemler sonucu yapılmış gerçekçi etütler de çıkıyor karşımıza ama sanatçılar için bu detaylı çalışmalar, asıl resme materyal sağlamak için yaptıkları işler sadece ve asıl çalışmalar bu detaylı işlerden çok farklı. Perspektif kurallarını ihlal ettiklerinde de bunu, resmin ruhsal özünü öne çıkarmak için yapıyorlar.
Bundan dolayı Japon resminde oldukça idealize edilmiş; yüzeysel, şematik ve grafiksel olarak nitelendirilebilecek bir anlatım ortaya çıkıyor. Bu idealleştirme, biçimlerde sadelik, derinlik ve perspektifin kullanılmaması, ışık-gölgenin yokluğu gibi öğelerle destekleniyor.
Doğaüstü bir âlemde kayboluş
“Ruhların Kaçışı”na gelince, filmin kahramanı on yaşındaki Chihiro, anne ve babasıyla yeni bir kasabaya taşınacağı için mutsuzdur. Yeni evlerine doğru yol alırken, farkında olmadan doğaüstü bir âleme girerler ve anneyle baba domuza dönüşür. Haku adlı bir çocuk panik haldeki Chihiro’ya yardım edeceğini söyler. Chihiro, büyüyü bozup insanların yaşadığı normal dünyaya dönmenin tek yolunun doğaüstü âlemdeki bir hamamda çalışmak olduğunu öğrenir. Orada çeşitli zorluklarla mücadele edecek, güzel dostlar kazanacaktır. Sonunda da hem ailesine yardım etmenin yolunu bulacak hem de olgunlaşıp kişiliğini geliştirecektir.
“Ruhların Kaçışı”nın orijinal adı, “Sen to Chihiro no Kamikakushi”dir. Kamikakushi kelimesi Japon kültüründe gizemli bir biçimde ortadan kaybolan kişiler için, onların öfkeli bir tanrı tarafından kaçırıldığına inanıldığında kullanılır. “Ruhların Kaçışı”nın kahramanı da gerçek dünyadan ruhların dünyasına kaçırılmıştır.
Anlatalım… Chihiro diğer âlemde önce yavaş yavaş yok olmaya başlar ve ancak bu âleme ait bir yiyeceği yedikten sonra düzelir. Bu olay eski bir Japon efsanesinden alınmıştır aslında. Şöyle ki… Tanrıça Izanami ölür, eşi Tanrı Izanagi’yse onu geri getirmek ister fakat Izanami artık öbür tarafın yiyeceğini yediği için gerçek dünyaya dönemeyecektir. (Izanami va Izanagi adındaki bu ilk tanrılar Japonya adalarını yaratmışlardır. İnanışa göre, gökyüzü ile yeryüzünün kaostan ayrışmasından sonra ortaya çıkan kardeş tanrıların sekizinci çiftidirler. Tanrısal mücevherlerle süslü bir mızrakla okyanusu karıştırarak ilk kara parçalarını yarattıklarına inanılır.)
Filmde Yubaba adlı kadının insanların ismini değiştirmesi ve böylelikle gerçekte kim olduklarını unutturması da mitoloji kökenli bir anlatıdır. Çünkü Japonların dini inancı Shinto’ya göre insanların sahip oldukları en önemli şeyl, isimleridir. 8 milyon tanrıya inanmaları da başta da söylediğimiz gibi ağaçların, ormanların, denizlerin; her şeyin ruhu olduğuna düşünmelerindendir. Mesela Miyazaki’nin filminde korkunç görünüşlü ve pis kokulu birini görenler önce onun Koku Tanrısı olduğunu sanır ama iyice yıkanıp temizlendikten sonra onun aslında insanlar tarafından kirletilmiş Irmak Tanrısı olduğu anlaşılır. Benzer bir olay da Chihiro’ya yardım eden Haku’nun da ismi ondan çalındığı için gerçekte kim olduğunu unuttuğunun ortaya çıkmasıdır. Finalde, Haku’nun beyaz ejderha görünümlü bir ırmak ruhu olduğu anlaşılır.
Önemli karakterlerden Suratsız’a gelince… Efsaneye göre yüzü, yani benliği olmadığı için bu varlığın başkalarıyla iletişim kurabilmesinin tek yolu, yuttuğu kişinin sesiyle konuşmasıdır. Oyuncuların sahneye maskeyle çıktığı Japon müzikal draması No buradan gelmektedir.
Miyazaki, kadim Japon kültürünü filmlerinde kullanarak hem bu kültürün devamını ve yayılmasını sağlamış, hem de özgün bir dil yaratarak sinema dünyasında kendine farklı bir yer edinmiştir. Aynı durum bizim için de geçerlidir muhtemelen. Türk kültüründe geçmişten bugüne kalmış hikâyeler ve geleneklerimiz yok oldukça biz de yavaş yavaş kim olduğumuzu, kimliğimizi unutuyor ve bir bakıma yok oluyoruz. Varlığımızı muhafaza etmek istiyorsak, bizim de bizi biz yapan kendi kültürümüze ait unsurları günümüze taşımanın yolunu bulmamız şart. Tıpkı Miyazaki’nin yaptığı gibi…
Filmdeki mitolojik karakterler
Shinto Japonların milli dinidir. Shin, tanrılar veya ruhlar anlamında, to ise yol anlamındadır. Shinto, “tanrıların yolu” anlamına gelir. Dünyanın en eski dinlerinden olan Shinto bir tür animizmdir. Kami tapını içerir; kami “hayat için önemli olan rüzgar, yağmur, ağaç, dağ, ırmak ve bereket gibi kavramların şeklini almış kutsal ruhlar” olarak tercüme edilebilir. Bazı kamiler yerel olup sadece belirli bir yerin ruhu veya koruyucusuyken, bazıları büyük doğal oluşumları, nesneleri ve işlemleri temsil eder. Japonların inancına göre her canlının, her nesnenin bir ruhu vardır. Shinto dininde sekiz milyon tanrı olmasının nedeni budur. Ağaçların, ormanların, denizlerin her şeyin ruhu vardır. En önemli tanrılarıysa, Amaterasu, yani Güneş Tanrısıdır.
“Ruhların Kaçışı” filminde hamama gelen müşteriler, Shinto dininin dünya üzerinde bulunan her maddenin ruhunu temsil eden tanrılarıdır aslında.
Yubaba ve Yamauba
Hamamın sahibi Yubaba isim, kişilik ve biçim açısından Japon kültüründeki dağ cadısı Yamauba’ya benzer. Bir masalda, “altın rengi, uzun ve dağınık saçlı” diye tarif edilir. Filmdeki Yubaba’nın da saçları beyazdır. Yamauba, yeni doğan bebekleri ve eline geçirdiği çocukları yemesiyle bilinir. Yubaba, da istediği zaman insanları hayvana dönüştürüp yiyor. Yine efsaneye göre, Yamauba insan üstü güce sahip kimsesiz Kintaro’yu büyütür, ona annelik yapar. Yubaba’nın da Bö isimli bir çocuğu vardır. Bö’nün görünüşü bebek gibidir ama Chihiro’nun on katı büyüklüğünde ve kuvvetindedir. Yubaba’nın çocuk doğuramayacak kadar yaşlı görünmesi Yamauba’ya bir gönderme olduğu fikrini kuvvetlendirir. Yubaba oğlu Bö için mikroplardan arındırılmış bir ortam sağlar. (Günümüz Japon anne babalarının aşırı korumacılığını andırıyor bu.)
Kamaji ve Tsuchigumo
Kamaji filmde kazanı yöneten adamdır. Örümceksi bedeni, yani sekiz kolu ve iki ayağıyla korkutucu görünse de iyi ve çalışkan bir karakteri vardır. Japon kültüründe de Tsuchigumo adlı toprağın altında yaşayan bir mitolojik örümcek vardır. Kamaji de tıpkı Tsuchigumo gibi yeraltında, hamamın bodrumunda çalışmaktadır.
Kamaji ve Yubaba arasındaki ilişki Japonya’daki hiyerarşik sisteme göndermedir. Hamamın en üst katında yaşayan Yubaba patrondur ve bodrum katında çalışan Kamai ise işçi.
Haku
Haku filmde Yubaba tarafından ismi alındığı için kim olduğunu hatırlamayan bir çocuktur. Chihiro sayesinde ismini hatırladığında beyaz ejderha görünümlü bir ırmak ruhu olduğu anlaşılır.
Kaonashi
Kaonashi, yani Suratsız filmin başında iki dünya arasındaki köprüde görülür. Chihiro gibi o da başka bir gerçeklikten gelmiştir. Benliği olmadığı için iletişim kurabilmesinin tek yolu birisini yutması ve yuttuğu kişinin sesiyle konuşmasıdır. Japon müzikal draması olan No’da kullanılan maskeler ve bu karakter arasında bağlantı belirgindir.
Inuyasha isimli manganın bir bölümünün konusu lanetli Noh maskesidir. Bir kadın bu lanetli Noh maskesini takar ve ölene kadar yüzünden çıkaramaz. Bir süre sonra maske ağız bölümünden çatlar ve büyük bir ağız ile sivri dişler ortaya çıkar. Suratsız’da da aynı durum olmuştur.
Japonya’da eski zamanlardan beri vücudu bir maske tarafından ele geçirilen kişiye Menreki, yani “maske canavarı” denir.
Hayao Miyazaki filmografisi
Akbank Sanat tarafından düzenlenen Japon Filmleri Festivali’nde, 2013 yapımı “Rüzgar Yükseliyor” isimli son filmi gösterilen Hayao Miyazaki, dünyanın en önemli animasyon sanatçılarındandır, hatta diğerlerinin arasında en özgün olanıdır. Özgünlüğünü, işlerini başta hayal gücü olmak üzere kendi kültürünün zenginliğinden faydalanarak üretmesine borçludur. Yeteneğiyle dünya çapında ün kazanmış ve 1996 yılında sahibi olduğu Stüdyo Ghibli aracılığıyla, Walt Disney ile ortaklık anlaşması imzalamıştır. 2003 yılında “Ruhların Kaçışı” filmiyle En İyi Canlandırma Sineması Oscar’ını almıştır. Yönetmenliğini yaptığı diğer filmler kronolojik olarak şöyledir…
Kagliostro’nun Şatosu (Rupan sansei: Kariosutoro no Shiro), 1979
Rüzgarlı Vadi (Kaze no tani no Nausicaä), 1984
Gökteki Kale (Tenku no Shiro Lapyuta), 1986
Komşum Totoro (Tonari no Totoro), 1988
Küçük Cadı Kiki (Majo no Takkyubin), 1989
Kırmızı Kanatlar (Kurenai no buta), 1992
On Your Mark (Bir şarkı için video klip niteliğinde çizgi film), 1995
Prenses Mononoke (Mononoke Hime), 1997
Ruhların Kaçışı (Sen to Chihiro no Kamikakushi), 2001
Howl’un Yürüyen Şatosu (Hauru no Ugoku Şiro), 2004
Kayalıktaki Balık (Gake no ue no Ponyo), 2008
Rüzgar Yükseliyor (Kaze Tachinu), 2013
Kaynakça
D. Saff, D. Sacilotto. (1978). Printmaking: History and Process, Rinehart and Winston Inc.
S. Addiss, A.Yoshiko. (1996). How to Look at Japanese Art. New York: Harry. N. Abrams.
P. Mason. (1993) History of Japanese Art, Harry N. Abrahams, Inc.
Napier, S.J. (2008). Anime Akira’dan Howl’ın Hareketli Şatosu’na. İstanbul: Es Yayınları.
A Comparison of Traditional Japanese and Western Aesthetics (b.t.), Alınma tarihi 14.12.2012
Japan, It’s Land, People and Culture (1964) Ministry of Education, Tokyo, Japan
Reider, N.T. (2005). Spirited Away: Film of the Fantastic and Evolving Japanese Folk Symbols, Film Criticism 29 no. 3.
Kohaku en sonunda ölüyor mu yoksa o da ailesine kavuşuyor mu anlamadım. Çünkü Yubaba onu parçalara ayıracağını söylemişti sanırım ve Kohaku Chihiro ya arkasını dönmemesini söyledi. Ama görüşeceklerine de söz verdi. Lütfen sorumu mazur görün ama ister istemez çelişkide kaldım.
Hiç böyle düşünmemiştim. Aslında filmde de karakterler verdiği sözler üzerinde sıkı duruyorlar. Hatta Yubaba keşke kendime böyle bir söz vermeseydim demişti filmin bir yerinde. Ama aynı zamanda Kohaku da verdiği sözü tutmayacak biri değil. Belli ki yönetmen gerisini bizim iyimserliğimize bırakmış.
Kohaku bir nehir ruhu ve filmde Chihiro nehri kurutup şehir inşa edildiğini söylüyor. Belki ilerde dönemese de kim olduğunu öğrendi ve kukla değil. Onun için Ruhlar Dünyası farklı bir yer olacaktır.
Hayao Miyazaki’nin yeri bende ayrıdır.Fazla kendine özgün bir tarzı vardır.Yaptığı işler son derece başarılıdır.Burdan Hayao Miyazakiye ne söylemek istersin deseler hayal ettiğin şeyi olabildiğince iyi başarmışsın derim.