Hayatın anlamını Ayakkabı Takas Merkezi’nde öğrenin
Elimde On Derin Ayak İzi diye bir kitap var, işte okuduklarımdan bir bölümün özeti…
Acı & Tatlı Sarmaşık adlı spiritüel yaşam merkezinde Endişe Arıtma Tesisi, Rüya Danışma Merkezi gibi bölümler var, en enteresanı da Ayakkabı Takas Merkezi. Bu, metaforik bir terim aslında. Zhuizm’e göre her birey, özel hazırlanmış bir çift ayakkabıyla gönderiliyor dünyaya. İnsanoğlu ona uygun bu bir çift ayakkabıyı bulmak için yaşıyor aslında, mutlak mululuğa da ancak onu bulduğunda erişiyor. Bazen bulduğunu sanıyor. Ama bulduğunu sandığı ayakkabı bir müddet sonra onu rahatsız etmeye başlıyor. İçinde tarifi zor bir huzursuzluk hissiyle yaşamak zorunda kalıyor. Ve bu, onun ruhsal gelişimini engelliyor.
Filipinli kurgusal guru Wen Bhao Zhu’ya göre bu durum şöyle de açıklanabilir: Siz hiç ayağınıza bir numara küçük veya iki numara büyük gelen ayakkabılarla yarım saat yürümeyi denediniz mi? Yapamazsınız. Kâbus gibi gelir. Eh işte, hayatın kendisi de böyle bir şey olabilir. Ayakkabınız sıkmadığı veya ayağınıza bol gelmediği zamanlar güven içinde yolunuza devam edersiniz. Ama sokağa her çıktığınızda doğru dürüst yürüyememek bütün olumlu hislerinizı siler, hayatınızı bıkkınlığa dönüştürür.
Tabii esas soru şu bence: Nasıl anlarız ayakkabımızın, yani hayat biçimimizin bize uygun olup olmadığını? Masaldaki Külkedisi gibi beyaz atlı prensimizi bekleyerek mi?
Cevap kısa ve net ama zahmetli: Sonsuz Seçenek Formülü’nü uygulayarak. Yani deneme yanılma yöntemiyle…
Mutluluğun sırrı, Zhuizm’de
10 Derin Ayak İzi’ni karıştırmaya başladığımda sıkılacağımı zannediyordum ama feci şekilde yanılmışım, hiç öyle olmadı. Roman beni bir an bile sıkmadığı gibi acayip eğlendirdi, zaman zaman da derin derin düşüncelere dalmama sebep oldu.
“Bir yazarın en büyük hayali, toplumsal tabular kırılma noktasına geldiğinde, bunu kişisel almayacak kadar olgun bir okuyucu kitlesine sahip olmaktır” diyen Lüset Kohen Fins’in bu romana has tamamen kurgusal bir spiritüel öğreti yaratması bence şahaneydi. İsmiyle, kimselere benzemeyen o pek acayip lideriyle, hareketli ve kalabalık yaşam merkeziyle, düşündürücü ama eğlenceli ilkeleriyle, kitapları, broşürleri ve önerdiği yaşam biçimiyle bu spiritüel felsefi öğretinin bütün ayrıntıları o kadar canlı ki sahiden var olduğunu söyleseler buna neredeyse inanabilirdim.
78 yaşındaki Filipinli hayali guru Wen Bhao Zhu’nun kurduğu Zhuizm akımının ayrıntılarını okurken en çok nerede eğlendim biliyor musunuz? Herkesin yolu eninde sonunda bir Ayakkabı Takas Merkezi’ne düşecektir iddiasına rastladığımda… Öyle bir merkezde neler olacağına gelince; o da işte, ilerleyen bölümlerde…
Devam edeyim… HarperCollins Autonomy ödüllü On Derin Ayak İzi’nin yazarı Lüset Kohen Fins hakkında pek az şey biliyorum. Autonomy Ödülü nedir, onu da bilmiyorum açıkçası. Ama az sonra öğreneceğim…
“Bir yazarın en büyük hayali, toplumsal tabular kırılma noktasına geldiğinde, bunu kişisel almayacak kadar olgun bir okuyucu kitlesine sahip olmaktır” diyen Fins’le bir kahve içmek üzere buluşuyoruz ve o, şaşırtıcı enerjisiyle dur durak bilmeden anlatıyor, röportajı uzun ama sıcak bir sohbete dönüştürerek…
Yıllarca dergicilik yaptığını, İstanbul ve New York şehir rehberleri çıkardığını öğreniyorum. Sonra bir gün, kızını Milano’ya okumaya göndermiş ve “Yeter artık!” diyerek tüm bütün bu işleri elinin tersiyle bir kenara itmiş, ardından kendini yazmaya, edebiyata vakfetmiş… Lise yıllarından beri istiyormuş bunu aslında ama vakit bulamıyormuş, cesaretini toplayamıyormuş, nereden başlayacağını bilemiyormuş…
10 Derin Ayak İzi’ne giden yolun hikayesi
Lüset Kohen Fins yazmaya öyle birdenbire başlamamış tabii. Muhtelif senaryo kurslarına devam etmiş, çünkü senaryo yazarlarının, bilhassa büyük komedi filmlerini yaratanların yararlandığı belirli bir sahne matematiğinin roman yazarları için de son derece gerekli olduğuna inanıyormuş.
Ardından Amerikan yayıncılık devi HarperCollins’in okur, yazar ve editörleri bir araya getirmek ve daha da önemlisi yeni yazarlar keşfetmek amacıyla kurduğu Authonomy adlı online topluluğa katılmış. Authonomy’de yaratıcı yazarlık dersleri de veriliyormuş. “Resmen saati kurup bekliyordum” diye anlatıyor. “Amerika saatiyle 21:00’de başlayacak bir ders için İstanbul’da bütün gün uykusuz kalmam gerekebiliyordu ama değerdi, zira bazıları çok ünlü, önemli isimler olan birçok yazar, editor, yayıncı sırayla bildiklerini bizlerle paylaşıyordu. O derslerden çok şey öğrendim; kurguyu, karakter yaratmayı, hikayeye nasıl başlayıp etkiyi hangi yöntemlerle artıracağımı… Daha önce yazdıklarımı hep yarım bırakmıştım, oysa bu kez kendimi öylesine işin içine bodoslama dalmış hissettim ki sonuna kadar gittim.”
Lüset Kohen Fins dünyanın en büyük online okur-yazar platformu olan Authonomy’de birincilik ödülü kazanınca romanını Türkçe’ye bizzat çevirmiş. “Çeviri de yazarlığın bir parçası” diyor. “Bir karakterimin ağzından çıkan matrak, hergele bir cümleyi ağırbaşlı bir ifadeyle çevirseniz olmaz, anlam değişir. O yüzden üşenmedim, kendim çevirdim.” Aslında bildik yayınevlerinden birine de göndermemiş romanını ve kendi yayınlamış… Bu anlamda 10 Derin Ayak İzi gerçek anlamda bir bağımsız yayıncılık örneği. Dolayısıyla Authonomy konseptine çok uygun.
Hem roman hem de bir kişisel gelişim kitabı
Bu parantezden sonra konumuza dönersek; İngilizce yazılan ve yazarı tarafından Türkçeye çevrilen On Derin Ayak İzi değişik bir roman. Daha doğrusu hem roman hem de bir kişisel gelişim kitabı. Bu çok karakterli, çok hadiseli, geniş zamanlara yayılan ve farklı ülkelerde geçen öyküde karakterlerden hiçbirinin birbiriyle alakası yok gibi ama sonra her şey değişiyor ve bu labirentimsi olaylar zincirinde taşlar tek tek yerine oturuyor. Anlıyoruz; hikayede herkesin birbirinin yakınından geçmesinin yahut birbirine temas etmesinin bir sebebi varmış, hiçbir şey boşuna yaşanmamış…
Bence esas güzel olan şeyse, “Bir yazarın en büyük hayali, toplumsal tabular kırılma noktasına geldiğinde, bunu kişisel almayacak kadar olgun bir okuyucu kitlesine sahip olmaktır” diyen Lüset Kohen Fins’in bu romana has tamamen kurgusal bir spiritüel öğreti yaratması. İsmiyle, kimselere benzemeyen o pek acayip lideriyle, hareketli ve kalabalık yaşam merkeziyle, düşündürücü ama eğlenceli ilkeleriyle, kitapları, broşürleri ve önerdiği yaşam biçimiyle bu spiritüel felsefi öğretinin bütün ayrıntıları o kadar canlı ki sahiden var olduğunu söyleseler insan buna neredeyse inanabilir.
‘Wen Bhao Zhu, benim alter egom’
Romandaki kurgusal spiritüel öğretinin, yani Zhuizm’in kurucusu, 78 yaşındaki Filipinli Wen Bhao Zhu. Lüset Kohen Fins, bu nevi şahsına münhasır karakter için “O, aslında benim alter egom, romanda kendime en yakın hissettiğim karakter” diyor. Fins’e göre, Acı & Tatlı Sarmaşık adlı bir spiritüel Yaşam Merkezi bulunan Wen Bhao Zhu’nun onu tanımayanlar için en korkutucu yanı sürekli gülümseyerek dolaşması ve her problemin eninde sonunda çözüleceğine inanması. Öyle ya; Batılı insanlar için sokakta size mutlu mutlu gülerek yaklaşan bembeyaz saçlı yaşlı bir kadın tehlikelidir, Hansel ve Gretel masalındaki yaşlı cadıyı hatırlatır. Oysa o yaşlı kadının adı Wen Bhao Zhu ise mutluluğun sırrının, evrene güvende yattığına inanıyordur ve size zarar vermek yerine zihninizi işgal etmiş yanlışları düzeltmek üzere gelmiştir aslında, sevinmelisiniz.
İşte Wen Bhao Zhu’nun ilkelerinden birkaçı…
“İnanmaya hazır olduğumuz düşüncelerden biri de değişmek için uzun bir süreye ihtiyacımız olduğudur. Bu düşünce, mevcut alışkanlıklarımızın uzun bir sürede yerleştiği teorisine dayanır.”
“Huzursuzluk denen şey; istemeden kırdığımız kalplerden, tutamadığımız sözlerden ve talihsiz yanılgılardan oluşan bir ‘tatsız duygular’ silsilesidir.”
“Engeller; sadece gözlerimizi hedeften ayırdığımız zaman görmeye başladığımız korkutucu şeylerdir.”
Gülenay Börekçi
Subscribe
0 Comments
oldest