Önyargılarımıza ve kayıtsızlığımıza karşı yazılan roman
Çocuk edebiyatının en sevdiğimiz yazarlarından biri olan Gülsevin Kıral’ın yeni romanı “Umut Sokağı Çocukları”, Günışığı Kitaplığı’ndan çıktı.
Toplumsal gündemimizdeki çok tartışılan bir konuya eğilen yazar, savaşla birlikte Türkiye’ye göçen Suriyeli bir ailenin İstanbul’daki yaşamını anlatıyor. Üstelik hikayeyi farklı karakterler ve farklı bakış açılarından okuyoruz. Yazar, illüstrasyonları Sadi Güran’a ait olan kitabını dünyanın en cool insanı olan genç arkadaşım Ayşe Yörükoğlu’na anlattı.
Bu arada, haberiniz olsun: Geçen hafta HT Cumartesi’deki sayfama bu röportajıyla konuk ettiğim sinema-televizyon öğrencisi Ayşe’nin adını, sadece haberleri ve röportajlarıyla değil, asıl günün birinde çekeceği filmlerle duyacaksınız… Ben o güne kadar bekleyebilirim :)
Kartopu oynayan Suriyeli göçmen çocuklar. Bazı anlar çok kıymetli, bazı fotoğraflara paha biçilemez…
“Yollarımızın kesişmesine bir izin versek, çok daha kolay kaynaşabileceğiz”
Çocuk kitabı yazmaya neden ve nasıl başladınız?
İktisat okudum, 18 yıl da bankacılık yaptım. Edebiyata her zaman ilgim vardı. Çocuklarıma kitap okurken bu alanı ne kadar sevdiğimi daha iyi fark ettim ve yazmaya başladım. “Kırmızı Fare” diye bir edebiyat dergisi vardı, orada bazı tercümelerim, birkaç öyküm ve şiirim yayınlandı.
Karakter oluştururken kimlerden etkileniyorsunuz?
Çocuklarımdan… Hatta ilk kitaplarımda oğlum Engin kendi ismiyle yer alıyor. Diğer bir kitabım Ömer Hepçözer’deki Ömer biraz büyük oğluma, Mustafa ise küçük oğluma benziyor.
Çocuklarınızın yaşı büyüdükçe okurlarınız da değişti mi? Onlar da büyüdü mü mesela?
Yok, ben de bunu merak etmiştim ama okurlarım hep 9+’da kaldı. 30’a gelmem gerekirdi oysa ki!
Yeni kitabınızda neden Suriyeli göçmenler gibi güncel bir konuyu seçtiniz?
Kitabı 1,5 yıl önce bir isyan duygusuyla yazmaya başlamıştım. Suriyeli mülteciler sorunu bu kadar büyümemişti. Sokaklarda kötü şartlarda yaşıyorlardı ama çevremdekilerin onların yaşadığı trajediden de, büyük bir savaştan kaçtıklarından da haberi yoktu. Bencilce onların sokakları kirlettiğini düşünüyorlardı. Bir süre geçtikten sonra göçmen sorunu derinleşti, Ege’deki ölümler basına yansıdı. Aylan bebeğin fotoğrafından sonra duyarlılık arttı gibi görünüyor ama aslında öyle değil, önyargı, kayıtsızlık sürüyor. Bilgi Üniversitesi Çocuk Çalışmaları Birimi’nin yaptığı bir araştırmadan, okullarda velilerin çocuklarını Suriyeli öğrencilerin yanına oturtmak istemediğini öğrendim mesela. Savaştan, yıkımdan kaçmış çocuklarda yeni travmalara yol açacak bir davranıştı bu. O yüzden çocuklar kitabımı okusa ve içlerinden biri sınıfta çıkıp “Suriyeli arkadaşım benim yanıma oturabilir” dese çok mutlu olurum.
“Umut Sokağı Çocukları”nın kurgusu oldukça değişik. Hikayeyi farklı karakterlerin bakış açısından okuyoruz…
Farklı bakış açılarını bir zorunluluk olarak kullandım, çünkü çok da hüzünlü olmayan, ümitli bir kitap olsun istedim. Sırf Suriyeli bir çocuğun gözünden anlatsam fazla sert olabilirdi, neticede orada büyük bir travma ve trajedi var. Suriyeli bir çocuğun yan karakter gibi girmesi de konuya haksızlık olacaktı. Ne yapabileceğimi düşünürken aklıma bu geldi. Bana olanak da sağladı. Yollarımızın kesişmesine bir izin versek, çok daha kolay kaynaşabileceğiz, bunu anlatabildim.
Çocuklar için yazdığınız bir kitapta siyasi bir konuyu ele alırken, dengeyi nasıl sağlıyorsunuz?
Çocuklara yazarken insan büyük bir sorumluluk altına giriyor. Dilde çok özenli olman; hem çocukların kolay algılayabileceği şekilde yazman hem de onlara hasar vermemek adına nasıl etkileneceklerini göz önünde bulundurman gerek. Ama bunlara dikkat ettiğin zaman konu kısıtlaması yok, dilediğin her konuda yazabilirsin. Aslında okullarda yaptığım söyleşilerde çocukların algısının çok geniş olduğunu gördüm. Mesela “İstanbul’u Çalıyorlar ” için gittiğimde “Hepimize ait ne çalınabilir?” diye sormuştum. Birisi GDO’lu yiyecekleri kastederek “Yemeğimiz çalınabilir, emeğimiz çalınabilir” derken, bir diğeri hoyrat ilişkilerden bahsederek “Sevgimiz çalınabilir” demişti. “Havva” öyküsünden bir parça okuduğumda da çocuklardan biri, “Bu bizim de başımıza da gelebilir” yorumunu yapmıştı. Açıkçası bunu beklemiyordum, çünkü ailelerinin önyargılı tutumunu onlarda da göreceğimi düşünüyordum.
Çocuklarla ilgili sosyal sorumluluk projelerine önem veriyorsunuz.
Liseden beri sosyal sorumluluk projeleriyle ilgileniyorum. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nde 5-6 yıl çalıştım. Armutlu ve Beşiktaş’ta iki okulda gönüllü kütüphanecilik yaptığımda, “kaynaştırma öğrencisi” denen ve ilkokula gittikleri halde okuma yazma öğrenememiş çocuklara okuma yazma öğrettim. İki kere Soma’ya gittim. Çocuk ve Gençlik Yazını Derneği’nde bir dönem yönetim kurulu üyeliği yaptım. Halen 2018’de Türkiye’de düzenlenecek uluslararası çocuk edebiyatı sempozyumunun program belirleme komitesinde çalışıyorum.
Ayşe Yörükoğlu
Gülsevin Kıral’ın ödülleri
2004 Tudem Yayınevi yarışmasının masal kategorisinde mansiyon: “Evvel Zaman İçinde”
2005 Bu Yayınevi Çocuk Edebiyatı Dedektif Romanı Yarışması’nda birincilik: “Ablamı Nereye Kaçırdılar?”
2006 Çocuk ve Gençlik Yayınları Derneği’nin Sulhi Dölek Ödülü: “Gizli Silahın Formülü Hangi Zarfta” ve “Ağaçlar Yemek Yapar mı?”
Subscribe
0 Comments
oldest