Paran kadar konuş!
Gökçe Gökçeer bir süredir Egoist Okur’u boşlamıştı sanki. Muhtemelen vakitsizlikten, hayatın koşuşturmacasından… Açığı kapatmak için olsa gerek, bu hafta iki yazı gönderdi. Üstelik ikisi de birbirinden şahane kitaplarla alakalı.
Bu arada size itiraf etmek istediğim bir şey var: Bir süredir küçük arkadaşlarıma kitap alırken artık ilk başvurduğum kişi güzel, duyarlı yazılarıyla Gökçe oluyor. Bence siz de öyle yapın.
Şair Walt Whitman, Miguel’in hayatını nasıl değiştirdi?
Paran kadar konuş!
Geçenlerde kitaplığımı düzenlerken karşıma çıkan bir kitaptan daha bahsetmeden geçemeyeceğim. Sadece yeni kitaplardan bahsetmediğimiz için, kitabın eskisine de yenisine de kapılarımızın açık olduğu düşüncesiyle kısaca bahsetmekte bir sakınca görmüyorum.
Bir ülke düşleyin… Sözcüklerin parayla satıldığı, pahalı olanları sadece zenginlerin satın alabildiği, yoksulların çöpten kullanılmayan kelimeleri topladığı bir ülke… Çöplükte de fazla işe yarar kelime yok tabii; keçi pisliği, tavşan poposu gibi sözcükler çıkıyor içinden. Ya da ilkbahar indiriminde en fazla ‘vantrolog’ ucuza alınabiliyor.
Aylak Kitap’ın geçen yılın başında yayımladığı Büyük Sözcük Fabrikası, bu garip ülkede elindeki üç-beş kelimeyle mutluluğu yakalamaya çalışan çocukların hikayesini anlatıyor. İnsanların parası kadar konuşabildiği bu zalim düzende, çocuklar en naif ve en dokunaklı şekillerde sevgilerini, saf aşklarını ifade ediyorlar. Toz, kiraz ve sandalye kelimeleri tek başına ne kadar anlamlı olabilir ki? Bu ülkede ve bu hikayede oluyor…
Ancak ‘olmayan’ şeyler de var. Fransızca yazılan kitabın çeviri kurbanı olduğunu anlamak zor değil. Her şeyden önce, ‘tek’ kelime olarak kullanılması gereken bazı kelimelerin iki tane oldukları dikkat çekiyor. Bunun en rahatsız edici örneği, son sayfada kullanılan ‘bir daha’ olmuş. ‘Bir daha’, elbette iki kelimeden oluşuyor; ‘bir’ ve ‘daha’! Bunun yerine Türkçeye çevrilirken ‘yeniden’ veya ‘tekrar’ gibi bir kelime kullanılsaymış belki kitabın özüne daha uygun düşebilirmiş. Ayrıca kahramanların adının Özgür, Cemile ve Gürbüz olmasına da gerek var mıydı, tartışılır. Orijinalleri Phileas, Cybelle ve Oscar. Belki bir çocuk için, hatta bu kitabı çocuğuna okuyan anne babalar için bile bir çırpıda telaffuzu ya da akılda kalması zor gelebilir. Ancak çocuk kitaplarının çevirileri sırasında isimlerin ve başka bazı detayların yerelleştirilmesinin, en azından her kitap için uygun olmadığını düşünüyorum. Son olarak, çok az yazının yer aldığı resimli bir çocuk kitabının düzeltisi de daha özenli yapılabilirdi.
Tüm bu eleştiriler bir yana, bu kitabı araştırıp bulan ve kıymetini anlayarak yayımlamaya karar veren Aylak Kitap’ı, aslında onu yaratan Versus Kitap’ı tebrik etmek gerekiyor. Türkiye’de çok az yayınevinin cesaret edebildiği sert kapak (hardcover) baskısı için de bir tebriği daha hak ediyor.
Gökçe Gökçeer
Subscribe
0 Comments
oldest