Pardon, neye bakmıştınız?
Bundan sonra kimse bir sanat eserine bakıp “Ben bundan hiçbir şey şey anlamadım” yahut “Ne kadar kolay görünüyor, aynısını ben de yapardım” demesin. BBC’nin sanat editörü Will Gompertz, modern sanatın 150 yıllık şaşırtıcı, sarsıcı kimi zaman da tuhaf hikayesi anlatırken bir yandan da bir şeyi sanat yapanın ne olduğunu zerrece kafanızın karışmasına müsaade etmeden, tane tane anlatıyor. Ona güvenebilir miyiz bilmiyorum tabii, çünkü kendisi aynı zamanda bir stand-up komedyeni. Okuyun, kendiniz karar verin.
“Sanatçı kaostan düzen yaratmayı amaçlayan kişidir” diyor Will Gompertz.
Pardon, neye bakmıştınız?
Küçükken tam anlamıyla bir kütüphane faresiydim. Evde kaldığım günlerde, annemle babamın çıkmalarını kollar, sonra da koşa koşa çalışma odasını istila etmeye giderdim. Yetişkin kitaplarının bazıları feci sıkıcıydı, bazılarıysa resmen hazine sayılırdı. E.H. Gombrich’in meşhur kitabı “Sanatın Öyküsü” bunlardan biriydi. Ünlü ressamların tablolarına nasıl bakıp okuyabileceğimiz üzerine bir kitaptı. Sanki bazı tabloların görünen kısımlarının yanında görünmeyen kısımları da vardı ve Gombrich bir sanat eserini hakkıyla değerlendirmenin tek yolunun bu ikisini bir araya getirmek olduğunu söylüyordu. Şahsen Da Vinci’den Caravaggio’ya, Van Gogh’tan Picasso’ya ünlü ressamlarla ilk kez bu kitap vasıtasıyla tanışmıştım.
BBC’nin sanat editörü Will Gompertz’in Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan “Pardon Neye Bakmıştınız?” adlı kitabı benzer bir şeyi bu kez çağdaş sanat için yapıyor. Gompertz okuru sanat tarihinde heyecanlı bir tura çıkarırken bir bakıma sanata bakışını da değiştiriyor. Bu sayede Monet’nin nilüferlerinden Van Gogh’un ayçiçeklerine, Warhol’un çorba konservelerinden Hirst’ün formaldehit içindeki köpekbalığına birçok başyapıtın hikâyelerini öğreniyor, sanatçılarla tanışıyor ve sanatın niçin büyülü bir şey olduğunu keşfediyorsunuz. Gompertz, Gombrich’le aynı soydan gibi; sanattan bahsederken keşfettiklerini başkalarıyla paylaşmaktan heyecan duyduğunu hissettiriyor ve en mühimi kasım kasım kasılmıyor.
Andy Warhol çorba kutusuyla ünlü olmuştu ya insan sorabilir mi, diğer ürün kutularıyla da ünlü olunabilir mi diye?
Kitabın hikayesi
2000’lerin sonuna doğru Gompertz, insanın sanat karşısında donakalmak yerine onun bir parçası olmasının yollarını ve bu amaçla stand-up komedi tekniklerinin nasıl kullanılabileceğini araştırmaya karar vermiş. (Biz standart yöntemlerden şaşmamakta diretirken, elin oğlu böyle garip şeylerin de peşine düşebiliyor demek.) Her neyse, uçuk kaçık yazarımız vakit yitirmeden bir stand-up komedi kursuna yazılmış, bitirir bitirmez de 2009 Edinburgh Fringe Festivali’nde “Çifte Sanat Tarihi” adlı bir stand-up gösterisi gerçekleştirmiş. Deneme başarılı görünüyormuş; seyirciler biraz gösteriye dahil olmuş, biraz gülmüş ve finaldeki “sınav”da aldıkları puanlara bakılırsa modern sanat hakkında biraz da bir şeyler öğrenmişler.
Bu alçakgönüllü başarıya rağmen bir daha stand-up komedi gösterisi yapmayı düşünmeyen Gompertz, modern sanat üzerinde çalışmayı sadece gazeteci ve televizyoncu olarak sürdürmüş. Ayrıca Tate Gallery’de yöneticilik yaptığı 7 yıl içinde dünyanın büyük müzelerini ve daha az bilinen özel koleksiyonları gezmiş, ressamların, sanatçıların evlerinde bulunmuş, eser koruma atölyelerini turlamış ve milyonlarca dolarlık modern sanat müzayedelerini izlemiş. Kitabına yazdığı önsözde, “Kendimi modern sanata gömdüm” diyor. “Hiçbir şey bilmezken başladım ve artık bir şeyler biliyorum. Öğrenecek çok şey var daha ama umarım bu kitapta ortaya sermeyi başardıklarım modern sanat bilginize ve beğeninize hiç değilse bir ölçüde katkı yapabilir. Çünkü benim keşfettiğim kadarıyla, modern sanat hayatın en büyük zevklerinden biri.”
Kitaba yazdığı önsözde şunları söylüyor: “Bugüne dek çok sayıda mükemmel sanat tarihi kitabı yazıldı. Amacım o türden kalın, bilge ciltlerle rekabete girmek değildi, zaten beceremezdim. Ben sadece anekdotlara dayalı, modern sanatın tarihini kronolojik bir şekilde anlatma görevinin üstesinden gelecek, bilgi verici ve epeyce kişisel bir kitap kaleme almak istedim. Akademik bir çalışma değil de olgularla dolu ama aynı zamanda kanlı canlı bir kitap… Bu kitapta ne dipnotlar bulacaksınız, ne de uzun kaynakça listeleri. Empresyonistlerin hep aynı kafede buluştuklarını veya Picasso’nun günün birinde büyük bir ziyafet verdiğini anlattığım bölümlerde olduğu gibi yer yer ufaktan fanteziye kaçtığıma bile şahit olacaksınız.”
Gülenay Börekçi
(Empresyonistler gerçekten hep aynı kafede buluşuyorlarmış, Picasso da gerçekten bir ziyafet vermiş. Kitapta bunlar dışındaki birçok ayrıntı, mesela kişiler arasındaki konuşmaların ikincil detayları tamamen hayal ürünü.)
Subscribe
0 Comments
oldest