Egoist okur

PARFÜMÜN DANSI: Tom Robbins’ten arzunun felsefesi

Ünlü romanı “Parfümün Dansı”nda Tom Robbins, hayatımızı var eden en temel kavramlar hakkında düşünmeye ve insanın doğayla ilişkisinin kopma sürecinin anlatıldığı düşsel  bir yolculuğa çağırıyor okuru. Ölümsüzlüğün peşinde Batı’dan Doğu’ya, oradan Amerika’ya uzanan ve yüzyıllar süren bir yolculuğa… Yolculuğun en ilginç kişisi ise keçi ayaklı, zevk ve bereket tanrısı Pan; yani Bay Mantıksız, Bay İçgüdü, Bay Hayvani Sır, Bay Çingene, Bay Korku, Bay Aydedeye Havlayan, Bay Şaşırtıp Kaçan, Bay Mastürbasyon, Bay İnatçı Güç, Bay Küstahlık, Bay Doğa En İyisini Bilir…

Bunlar Ayrıntı Yayınları’ndan çıkan kitabın arka kapak yazısından. Aşağıdaki yazıyı ise 1990 doğumlu Hazel Güney yazdı. Hazel, Tom Robbins’in oyun oynamayı seven tabiatını en iyi anlayacak kişilerden olmalı. Daha çocukken bile kendi kendine senaryolar üretiyor ve bunları yine kendi kendine oynuyormuş. Büyüyünce İstanbul Üniversitesi Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturji Bölümü’ne girmiş. Kendini bildi bileli öyküler, makaleler kaleme alıyor. İstanbul Gökkuşağı Kabare Tiyatrosu ve Tiyatro Boyalı Kuş’ta oyunculuk ve asistanlık yapmış. O gün bugün hem bazı internet sitelerinde hem de ara sıra Evrensel gazetesinde tiyatro yazıları yazıyor.

Tom Robbins’ten yazarlık dersi: Delireceksiniz!

tom robbins parfumun dansi egoistokur hazel

Arzunun felsefesi

“Uzun zaman önce, dünya henüz yamyassı kara bir suratken, göbeğinde bir ateş yanarken, daha dağlar böyle yükselip aydedeyi uzaklara itmeden önce; insanoğluna, hayat ve ölüm arasında bir seçim olanağı tanındı. Ya hile, ya yanlış bilgi yüzünden, ya da başka bir sebepten insanoğlu yanlış seçimi yaptı. İş bu kadar basit” diyordu Pan, Kudra’ya… Şimdi hangisini seçmeleri gerekiyordu; yaşamayı mı, ölmeyi mi? İnsan yaşamanın sınırlarını zorlayıp doğayla bütünleşebilir ve yeniden maddeleştikten sonra geri gelebilir miydi peki? Ama kimbilir belki de insanları sınırlayan tanrılar değildi, yalnızca insanlardı…

Tom Robbins oyunculuğun uçarılık değil, bilgelik olduğunu savunan bir yazar. Bu sözünün arkasında o kadar sağlam duruyor ki, her kitabını tam da bu mottodan yola çıkarak yazıyor. Eserlerinde, kendine has üslubuyla edepsizce kelime oyunu yapmaktan, zıtlık içeren ifadeler kullanmaktan hatta hikayeyle alakasız görünen sonuçlar çıkarmaktan geri durmuyor. Dahası espri ve uçarılık ile ciddiyet ve sorgulamayı dengede tutmayı ustalıkla başarıyor.

Orijinal adı “Jitterbug Perfume” olan “Parfümün Dansı”nda da bu saydığım özelliklerini bulabilirsiniz. Robbins artık dünya çapında kült sayılacak bu kitabında okurları hem düşe, hem gerçeğe; hem alaya, hem ciddiyete davet ediyor. Mistik bir hikayesi olan romanda çelişkili görünse de dünyevi bir hava da mevcut.  Kudra, Alobar ve tanrı Pan’in 600 yıllık hikayesinin her sayfasında ayrı bir macera var ve her sayfasında ilginç bir parfüm kokusu…

Ölümsüzlüğü yenmek isteyen Kudra ve Alobar’ın hikayesi savaşlardan, en ilkel dinden ve en güncel olanlardan söz ediyor. Sonra insanlarla tanrılar arasındaki çelişkilere vurgu yapıyor, insanın doğanın ayrılmaz bir parçası olduğunu söylüyor, ardından hikayesine aşkı, tutkuyu, mitolojiyi, yerinde bir erotizmi dahil ederek okura pek çok kapı açıyor… Bu kapılar öyle “çat!” diye kapatılacak cinsten de değil üstelik. Kendinizi ve yaşadığınız dünyayı sorgulamanız için aradığınız hikayeyi belki de Alobar’ın başına gelenlerde bulacaksınız.

Mesela şu: Bir parfümü parfüm yapan nedir? Parfümün içindeki türlü çeşit kokudan hangisi onu vazgeçilmez kılar? Daha da önemlisi, koklamak eylemi neye yarar?

Koku almak bizim en temel duyularımızdan biridir. Ayrıca koku eskimez. Bir gün yolda yürürken bir koku gelir burnunuza ve birden hatırlarsınız, mesela bir parfüm esintisiyle aklınız eski sevgilinize gider. Kokunun bellek çalışmalarında kullanılması da bu yüzden ya zaten. Hatta kokularla bellek çalıştırmayı amaçlayan deneyler yapan, gül kokularını akıl hastalarını tedavi etmekte kullanan da ilk olarak İbn-i Sina’ymış. Mevlana, “Koku gönül gözünü açar” demiş, bu sözü dikkate alan doktorlar sonraki yıllarda kokuların insan üzerindeki etkilerini araştırmış. Kimileri de 24 saat yorulmadan çalışan ve rüyalarımızda bile etkili bir rol oynayan koku alma duyusunun yaratıcılığımızı etkilediğini öne sürmüş.

Romanda Alobar ve Kudra, parfümü parfüm yapan esas maddeyi bulmak için yüzyıllarını harcıyor. Bir de tabii en yakın arkadaşları Pan’ı kurtarmak için… Çünkü Pan, insanın fikirlerini değiştiren ve onları ait oldukları yerden, yani doğadan koparan İsa ve Aristo gibi yeni “tanrılar” karşısında gitgide silikleşmeye başlamış.

Okur olarak en merak ettiğimiz şeyse şu oluyor: İnsanlar ve tanrılar sonsuz bir döngü içinde birbirini yaratır ve buna paralel olarak aralıksız yok ederken, Tom Robbins’in bize sordurduğu soruların anlamı olacak mı?

“Parfümün Dansı”, bizi 600 yıllık bir maceraya sürüklerken, günümüzü de ihmal etmiyor. Alobar ve Kudra’nın yolu bir şekilde günümüz New Orleans’ına düşüyor. Ve parfümün esas maddesini bulmak isteyen kişilerin yakası bir türlü şu meşhur “pancardan” kurtulamıyor!

Bu arada esas maddeyi, yani özü bulma mevzusunun kitapta arzuyla, arzunun felsefesiyle ilişkilendirildiğini söylemek isterim. Bakın Alobar bize ne diyor:

“Belki de insanlar arzularıyla özdeşleştiklerinde insanlara felaket getiriyorlar. Arzularımızla özdeşleşip onları fazla ciddiye alınca, sadece hayal kırıklığına karşı duyarlılığımızı artırmakla kalmıyoruz; ayrıca o arzuların serbestçe ve kolayca yerine gelmesini zorlaştıracak bir atmosfer yaratıyoruz.”

Bu öyle bir kitap ki okuduğunuz her sayfada yeni bir macera bulacaksınız . Ve öyle etkisi altında kalacaksınız ki, “Belki ben de ölümü alt edebilirim” düşüncesiyle bir süper kahramana dönüşmek için Bandaloopları aramaya bile çıkacaksınız. Veya “Evet ya! Biz insanlar neler yapıyor ve neler yıkıyoruz” diye hayıflanacaksınız.

Unutmadan… Eğer sokakta yürürken keçi kokusu duyarsanız, Pan’a bir selam gönderin. O an kulaklarınıza bir dans müziğinin kışkırtıcı ezgisi gelecek.

Okuyun pişman olmayacaksınız.

Hazel Güney

Subscribe
Notify of

3 Comments
oldest
newest most voted
Inline Feedbacks
View all comments
cansu
7 years ago

Merhaba,

Kitabı tam bitirmek üzereyken, bu yazıyı okumak çok hoşuma gitti. Çünkü ara ara acaba ben mi anlamıyorum hissiyatına kapıldığım ve zamanlar arası yolculuk yapıyormuşum gibi hissettiğim anlar oldu.
Tam olarak ben de yazınızdaki duygulara kapıldım.

Teşekkürler.

Hazel Güney
5 years ago
Reply to  cansu

Ne mutlu oldum, şimdi yazıma bakarken gördüm yorumunuzu. Teşekkür ederim :)