Sevgi Saygı: “İlham kaynağım insanın varoluş ve yok edicilik yeteneği”
Sermet ile Efsa, Hitler’in 53’üncü yaş gününde doğan ikiz bebekler. Birbirlerinden güneş ve ay kadar farklılar. Biri erkek biri kız. Biri güzel biri çirkin. Biri sağlıklı biri hasta. Biri çok seviliyor, biri istenmiyor. Sermet şımartıldıkça şımartılıyor, Efsa’dan ise korkuluyor…
Cumhuriyet’in ilk yıllarında geçen Peri Efsa, ON8 kitap’tan çıkan bir roman. Yazarı Sevgi Saygı’yı biz aslında sinemadan tanıyoruz. Yıllar sonra artık kitaplarıyla da karşımızda. Sinemayı bırakmadı elbette. Zaten “Herhangi bir sanat dalından istifa edileceğine ya da emekli olunabileceğine inanmıyorum” diyor.
Yazmak hep varmış; Arkası Yarın, Radyo Tiyatrosu ya da yazılıp çekmecelerde unutulan film öyküleriyle… “İnsan bir kez yazmaya başlayınca, iştahlanıyor” diyor. “2004’te yayınlanan ilk romanım Gezgin yetişkinler içindi. Odak Film zamanında Atıf Yılmaz’ın önderliğinde bir televizyon serisi için herkesin öyküsünü yazıp çekebileceği Alacakaranlık Kuşağı benzeri projeye çalışmıştık. Serinin ilk filmini de ben çekmiştim. O sırada hazırladığım öykülerden birini romanlaştırmaya karar verdim, kahramanı çocuk yapınca, çocuk edebiyatına da giriş yapmış oldum.”
İşte hem çocuklar hem de yetişkinler için yazan Sevgi Saygı’yla röportajımız…
En sevdiğim fotoğrafçılardan Alison Scarpulla’dan birkaç kare… Peri Efsa’nın hikayesine uyduklarını düşünüyorum.
Peri Efsa’nın yazarı Sevgi Saygı anlatıyor:
“İlham kaynağım insanın varoluş ve yok edicilik yeteneği”
Romana başlamadan önce kardeşiniz Serkan Saygı’ya teşekkürünüzü okuyoruz. “Hayallerinizi yazabilmeniz için” İzmir’de size yepyeni bir hayat sunmuş. Yazmak için başka bir yere gitmek şart mı, mekan değiştirmek aynı zamanda neyi sağlıyor yazmakla ilgili olarak?
Yazmak mekana bağlı değil elbette ama günümüzde asgari yaşam düzeyini sürdürmek artık mekana bağlı. Dizi sektörünün son yıllarda içine düştüğü rating çukuru, “Yerli Dizi Yersiz Uzun” diyerek 90 dakikaya karşı yaptığımız eylemlere rağmen sürelerin 110 hatta 130 dakikaya çıkması, birbirine benzer projelerin ışık hızıyla ekrana gelip aynı hızla ortadan kalkması, sinemacıyım diyen birini kusturacak bir sistem gerçekten de ve beraberinde işsizliği getiriyor…
Siz de İstanbul’dan gittiniz…
Evet. Kentsel dönüşüm denen ranta yönelik yok edicilik ve ev kiralarının gelirle akıl almaz ters orantısı… Bakmakla yükümlü olduğum hayvanlar. Bunların toplamı ve bahçeli ev özlemim, zaten bir süredir maddi manevi desteğini eksik etmeyen kardeşimle ortak bir karar almamıza neden oldu. Ve ben memleketime, Ege’ye döndüm. Yazmaya nasıl bir katkısı oldu derseniz… Daha az yazıyorum. (Gülüyor) Köy hayatı sanıldığı kadar kolay değilmiş… Bahçe ayrı, hayvanlar ayrı ilgi bekliyor. Ev ayrı hikaye… Ama yine de yazılıyor.
“İnsanın gerçek düşmanı kendisidir ve onunla yüzleşmek tehlikelidir…”
Genç yetişkinler için yazarken bazı çok önemli tarihi meselelere temas etmeyi neden istediniz? Anlattıklarınızın karanlık bulunabileceğinden çekinmediniz mi?
Başlarken Peri Efsa’nın hedef kitlesi gençler değildi. Yazmam 0n yıl sürdü, araya başka kitaplar girdi. ON8 Kitap’ın macerasını en başından izliyor ve çizgisini çok seviyordum. İçinde yer almak tabii ki düşümdü. Yazdığım başka bir romanı yarım bırakıp ani bir istekle Peri Efsa’yı bitirdim, sonra da sevgili editörüm Müren Beykan’a ilettim. Ne mutlu bana ki sevdiler, yayınladılar.
II. Dünya Savaşı sırasında Yahudileri Hitler’e ispiyonlayan Türkler, çok partili döneme geçiş, Demokrat Parti’nin yükseliş atakları, toplum olarak o dönemde eşcinselliğe dair ikiyüzlü tutumumuz, siyasete atılarak ihaleler kapma döneminin başlaması…
Ülke için saydığınız bu özellikler “O dönemde” kalsaydı keşke ve “geçmişte şöyle şöyle hatalar yapıldı ama demokrasi üstün geldi” diyebilseydik. Gençlerin bazı yetişkinlerden daha sağlıklı düşündüklerine ve ülke gerçeklerini görebildiklerine Gezi olaylarında hep birlikte tanık olduk aslında. Karanlığı bilmeyen ışığı nasıl arayabilir? Her şeyin karşıtıyla var olduğuna inanmayan, nasıl yazar olabilir? Gençlerin aykırılığı çok iyi bildiklerinden ve sisteme rağmen özgür düşünebildiklerinden eminim. Peri Efsa’yı en iyi onların anlayacağından da elbette…
Esas karakteriniz Efsa’nın çok özel bir yeteneği var, gerçeği görüyor, bildiğini söylüyor… Mesela annesinin boynundaki mücevherin aslında kime ait olduğunu, sahibinden nasıl çalındığını falan anlıyor ve susmuyor. Gerçeği söylemek insanı niçin tehlikeli yapar?
Acı çekmekten hoşlanan ve acıları çoğaltan insanlar, çözümün tamamen kendi ellerinde olduğunun söylenmesinden hoşlanmazlar. İnsanın gerçek düşmanı kendisidir ve onunla yapılan her yüzleşme tehlikelidir.
“Bildiğim, yazmaktan keyif aldığım…”
Yazar ve insan olarak en güçlü yanınız ne size göre? Bir de nasıl bir yazarsınız?
Yazar olarak en güçlü yanımı bilmiyorum, ileride eleştirmenler söyler bunu belki. Ben sadece yazmaktan keyif alıyorum. İnsan olarak ise… Açıkçası onu da bilmiyorum. Benim erdem saydığımı karşımdaki kusur olarak görebilir. Önemli olan insanın kendini olduğu gibi kabul etmesi ve olduğu gibi görünebilme şansıdır. Ben o şansa sahip olanlardanım. Disiplinli bir yazar sayılmam. Yazacağım hikayenin tamamını hayal edebildiğimde oturup yazmaya başlıyorum ancak ve sonra kahramanın karakterine uyum gösteriyorum. Yani akışa bırakıyorum. İlham kaynağım insanın var oluş ve yok edicilik yeteneği.
Gülenay Börekçi
Subscribe
0 Comments
oldest